1 Ocak 2020 Çarşamba

ALEKSANDR SOLJENİTSİN ''İVAN DENİSOVİÇ'İN BİR GÜNÜ''


#AleksandrSoljenitsin 📚




#IvanDenisoviçinBirGünü 📖

Ivan Denisoviç’in Bir Günü’nde Aleksandr Soljenitsin kendisinin de yaşadığı, roman kahramanı Ivan Denisoviç’in diğer adıyla Şuhov’un, Stalin dönemi kurulan çalışma kamplarının birinde geçen gününü anlatıyor. Ivan Denisoviç 1941 yılında, İkinci Dünya Savaşı’nda, Almanların eline esir düşmüş, düşmanın elinden kaçmayı başarmış, ormanda bulunduğunda Alman ajanı olma ihtimali karşısında gözaltına alınıp sürgüne gönderilen bir askerdir. Romanın anlattığı 1951 yılında savaş bitmiş, Almanya savaşı kaybetmiş ama Ivan Denisoviç sürgünde kaldığı 10 yıl boyunca hâlâ aklanmamış ve cezasını çekmeye devam etmektedir. Soljenitsin, Ivan Denisoviç’in Bir Günü’nde, acımasız yaşam ve çalışma koşullarını anlatır. Öncelikli amaç; mahkûmların kişiliklerini yitirmelerini sağlamak, bunun için de isim yerine rakam kullanılmaktadır; giysilerinin ve şapkalarının üzerine yazılan rakamlar onları nitelendiren tek şeydir, Ivan Denisoviç'in oradaki herkes tarafından Ş-854 olarak bilinmesi gibi sadece rakamlardan ibaret bırakılırlar; duygulardan, düşüncelerden arındırılıp kendine bile yabancılaştırılan mahkum formu oluşturulur; güven ve dostluk bağı kurulmaması için herhangi bir olayı gammazlayana ödül verilir.
Kamptan kaçmalarını engelleyen sadece duvarlar, gözcüler, gammazcılar değil; aynı zamanda dondurucu hava şartlarıdır; bu bir bakıma doğa tarafından da hapsedilmişlik halini alır.
Mahkûmlara çok az yiyecek vererek arta kalanları stoklamalarına engel olunur, fazla giysilerine el koyarak; Sibirya soğuğuna dayanamayacaklarını bilen mahkûmların kaçmaya yeltenmemeleri sağlanır. Aşırı soğuk, kaçmalarını engellediği gibi, hepsini çalışmak zorunda bırakır. Mahkumların soğukta ısınmak için yapabilecekleri tek şey sadece çalışmaktır.

Bu korkunç şartlar altında bile insanlığın korunması vurgulanıyor. Bazı mahkumlar insanlıklarını yitirdikler gibi kimileriyse kaybetmemek için büyük çaba harcıyorlar. Ivan Denisoviç’in soğuğa ya da açlığa yenik düşmeden, her defasında yemek yerken şapkasını çıkarması, insanlık dışı davranışa karşı bir iç direniş amaçlı, çorabının içinde sakladığı metali bükerek yaptığı kaşık, yasaklanmış bir maddeyi bedeninde taşımanın verdiği başkaldırı, isyan hissi ve kendi yaptığı bir şeye sahip olmanın verdiği sahip olma güdüsü ile bu onun sahip olduğu en değerli şey haline gelir. Çalışma kampındaki diğer suçlular da neden buraya atıldıklarını hatırlamayacak kadar uzun zamandır cezalarını çekmektedirler, arka planda zor şartların yer aldığı, soğuk, baskıcı rejim, değer yargılar, içsel ve dışsal mücadeleler, çalışma kampı düzeni; basit ve realist biçimde anlatılarak, yan karakterlerin de hikayelerine değiniliyor; sinema yönetmeni Sezar, tamamlamadığı ilk filmi nedeniyle; Kolbaşı Tiyurin, babası toprak ağası olduğu için; Ukraynalı Alyoşka, Baptist kilise üyeleri gibi dua etmesi yüzünden, Gopçik adlı genç, yönetime başkaldıran çetelerden birine süt götürdüğü için hapis cezasına çarptırılmışlardır.
Suçu olmayan mahkumlar için de diğerleri için de cezalarının süreleri bitse dahi bir başka bahaneyle yeniden bir on yıl daha burada kalmaları ve ömürlerini burada tüketme durumları da söz konusudur. Ne zaman sona ereceği bilinmeyen bir mahkumiyet hali hepsi için devam etmektedir...

ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* Herkese yararlı olmak isteyen, fakat kimseye yaramayan biriydi

* Şu mide denen şey hayinin tekiydi, bir gün önceki tokluğunu hiç anımsamazdı ama gelecek günler için durmadan, durmadan isterdi.

* Yapılacak bir sürü işleri fakat az zamanları vardı.

* Bu adamla da hiçbir şey konuşulmazdı ki! Hoş konuşmanın ne gereği var, her şeyi gözlerinden anlardı insanın.

* Onun yaptığı dalkavukluktan, köpekçe yaltanmaktan başka bir şey değildir. Çünkü dahi olan zorbaların hoşuna gitsin diye yorum yapamaz!

* Sanatta önemli olan "ne" değil, "nasıl" dır.

* Fazla sanat, sanat demek değildir. Bu, ekmek yerine, durmadan şeker yemeye benzer.

* Çalışırken ne kadar da çabuk geçiyordu zaman? Kampta günlerin böylesine çabuk geçmesi hep şaşırtırdı onu. Buna karşılık cezası bir türlü bitmiyor, sanki uzadıkça uzuyordu.

* Yapılınca işin en iyisi yapılmalıydı, hele insanın kendi işi olursa...

* Sopa yemiş köpeğe kırbacı bir kere gösterin yeter!
Aleksandr Soljenitsin

* Sesini yükseltirsen başından bela eksik olmazdı.

* Derler ki, uluslar arasında ayrım yoktur; her ulustan iyisi de çıkar, kötüsü de...

* İnsan yemek yerken her lokmayı tadını çıkara çıkara çiğnemeliydi.

* Geleceğin dertleriyle uğraşmaz olmuştu.

* Çalışma kampında mektup göndermek dipsiz bir kuyuya taş atmak gibiydi.

* Yürüyüş kolu kendi yaptıkları kereste fabrikasını, işçi lojmanlarını ( bunları da onlar yapmıştı ama içinde özgür insanlar oturuyordu), yeni kulüp binasını geçtiler. ( Burasını da temelen duvar süslerine varana kadar hükümlüler yapmışlardı, içinde sinema seyredenler ise gene özgür insanlardı.)

* Bir hükümlünün düşünceleri de kendisi gibi kısıtlıydı, dönüp dolaşıp hep aynı şeylere geliyordu.

* Soğuk bir kere gömleğin altına girdi mi, bir daha çıkmak bilmezdi.

* Güneş doğarken ayaz çıkar, dedi. Çünkü gece ısının en düşük olduğu andır.
Bu gibi olayları açıklamaya bayılırdı eski kaptan. Yılın hangi gününde bulunursanız bulunun size ayın yeni mi, eski mi olduğunu hesaplar söylerdi.

* Parmakları iyi işliyordu; ama kafası daha iyi çalışıyor, yapacağı işleri tasarlıyordu.

* Onun özgürken yazamadıklarını hapisteyken yazmasını istiyordu.

* Hastalığın en iyi ilacı çalışmakmış

* İş sopaya benzer, sopanın da iki ucu vardır. Adamına göre yaparsan özenirsin, ama anlamayanlar için göz boyamak çok kolaydır.

* İşbaşı yapılana kadar geçecek zaman devletin olmadığı için herkes istediği gibi kullanırdı.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder