10 Aralık 2021 Cuma

FYODOR DOSTOYEVSKİ "BUDALA/ İDİOT"

 


#Dostoyevski #FyodorDostoyevski 📚

#Budala #İdiot 



Budala ( Идиот, Idiot),  Dostoyevski'nin 1868 yılında yazdığı ilk büyük aşk romanı, aynı zamanda yazarın psikolojik sorunlarını ve toplumdaki varoluşunu yansıtan eserlerinden biridir. Eser birçok yönden yazarının hayatından derin izler taşır. Prens Mışkin karakteriyle kurgulanan karakterle sara hastalığı ile mücadele ederken sevgi dolu, dürüst bir insan olarak yaşamanın zorluklarına değinmekte ve toplumun ne kadar ikiyüzlü bir sistem üzerine kurulduğunu gözler önüne sermektedir. Dostoyevski, iki yüzlü insanlarla dolu bu dünyada dürüst kalmanın budala olarak nitelendirildiğini vurgulamıştır. Psikolojik analizlerin, karakter tahlillerinin ve ruhsal çözümlemelerin yoğun olduğu romanda, ideal insan tipinin budala olarak kabul edildiğini göstermek istemiştir. Prens Mışkin'i, dürüstlüğü, çıkarsız sevgisiyle ve kötülükle mücadelesiyle İsa’yı anımsatan bir karakter olarak tasvir etmiştir. Dostoyevski, iyi yürekli, inançlı Prens Mışkin’in çevresiyle ilişkilerini karşılıklı olarak ele alır.

Dostoyevski diğer romanlarında olduğu gibi bu romanında da Rus toplumuna karşı eleştirilerde bulunmuş ve Rus halkının karakteristik özelliklerini tahlil etmiştir. Yazar, Rus toplumunu üç gruba ayırmıştır; yüksek tabaka, yüksek tabakaya çıkmaya çalışanlar ve alt tabakadakiler. 


Budala’yı Dostoyevski'nin diğer eserlerinden ayıran en önemli özellik; insanlığın tüm hallerini titizlikle analiz ederek açığa çıkarabilmesidir.




ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝


* Mucitlere, dâhilere kendi aralarında çalışmalarının başlangıcında ( çoğu zaman sonunda da) toplum içinde aptal gözüyle bakılır.

* Çağdaş toplumumuzda bir insana zayıf karakterli, özel bir yeteneği ve orijinalliği bulunmayan, sıradan biri olduğunu söylemekten daha onur kırıcı bir şey yoktur.

* Korkunç derecede sinirli, kuşkucu, gururuna düşkün bir kadındır. Tıpkı rütbe verilmeyen bir memur gibi! Kendini göstermek, bizimkileri küçümsediğini göstermek istedi.

* Bazen böyle olur insana; dayanılmaz, özellikle utançla karışık hatıraları ansızın olduğu yerde bir dakika durdurur onu.

* Ruhun temizlenmesi için en iyi yol insanın geçmişini pişmanlıkla hatırlamasıdır.

* Para insana yetenek bile kazandırdığı için aşağılık, nefret edilecek bir şeydir.

* Hiç kuşku yok ki, kendine güvensizlik ve inisiyatif eksikliği bizde her zaman uygulayıcı insanın en üstün özelliği sayılmıştır, şimdi bile öyledir bu. Yeterince özgün olmamak yuzyillardan beri dünyanin her yerinde iş bilir, pratik insanın en önemli özelliği sayılır ve insanların en azından yüzde doksan dokuzu(en azındandır bu) her zaman öyle düşünmüştür, ancak yüzde biri olaya başka türlü bakmıştır ve bakmaktadır.

* Sorun onlara, her birine tek tek sorun bakalım mutluluktan ne anlıyorlarmış? Ah inanın, Kolomb Amerika'yı keşfettiği anda değil, onu keşfederken mutluydu. İnanın, mutluluğu belki de Yeni Dünya'yı keşfetmeden üç gün önce doruğa çıkmıştı, umutsuzluğa kapılan adamlarını gemiyi Avrupa'ya döndürmek üzereyken kararlarından vazgeçirdiği anda... Önemli olan Yeni Dünya değildi, yerin dibine batsındı Yeni Dünya! Neredeyse Yeni Dünya'yı görmeden, neyi keşfettiğini anlamadan ölmüştü Kolomb. Önemli olan yaşamdır, yalnızca yaşam... onun keşif süreci, sürekli ve bitmek tükenmek bilmeden yaşamı keşfetme çabası, yoksa keşfetmiş olmak değil...

* "Avrupa hayranlığını bırakalım artık, aklımızı başımıza toplayalım. Burada her şey, büyük bu yurtdışınız... bütün bu Avrupa'nız... hepsi hayal bunların, yurtdışındaki biz Ruslar da hayalden başka bir şey değiliz... unutmayın bu dediğimi ileride görüp anlayacaksınız!"


* Özelliklerine, kişiliğine dair şeylerin bir çırpıda tam olarak anlatılması zor insanlar vardır. Toplumların gerçekten de çok büyük çoğunluğunu oluşturan bu insanlara genellikle “sıradan”, “çoğunluk” denir. Yazarlar romanlarında, öykülerinde çoğu zaman toplumda belirgin özellikleri olan tipleri ele almaya ve onları canlı, sanat değeri olacak biçimde anlatmaya çalışır. Değişik özellikleri olan bu çeşit tiplere toplumda sık rastlanmaz ama, aslında bunlar gerçeğin kendinden de gerçektir.

* Bu tür ukala insanlara toplumun belli kesimlerinde kimi zaman, hatta çoğu zaman rastlanır. Her şeyi bilirler. Zamanımızın bir düşünürünün dediği gibi, yaşamda ilgi duydukları daha önemli şeyler ve görüşleri olmadığından, zekâlarının, yeteneklerinin tüm ilgisi tek bir yöndedir. Gelgelelim, “her şeyi bilirler” derken burada oldukça sınırlı bir alanın kastedildiğini bilmek gerek: Falanca nerede çalışıyor, kimleri tanır, malı mülkü ne kadardır, vali olarak nerelerde görev yapmıştır, karısı kimlerdendir, ne kadar drahoma getirmiştir, kuzeni kimdir, uzak akrabaları kimlerdir, vb. vb... Hep bu çeşit şeylerle ilgilenirler. Her şeyi bilen bu kişilerin çoğu dirsekleri aşınmış, yırtılmış giysilerle dolaşır, ayda on yedi ruble maaş alır. En küçük ayrıntısına varana kadar her şeylerini bildikleri insanlarsa, onları buna hangi sebeplerin yönlendirdiğini elbette bilmezler; oysa bu çokbilmişlerin çoğu, handiyse bütün bir bilimsel çalışma düzeyinde olan bu bilgileriyle pek rahattır, bu bilgileri nedeniyle kendilerine saygı duyar, hatta en yüksek düzeyde ruhsal doyum içinde olurlar. Hem epey de çekici bir bilim dalıdır. Bu bilimde kişisel huzurunu da, ülküsünü de en yüksek düzeyde bulmuş ve hatta bütün kariyerini yalnızca bu alanda yapmış çok bilim adamı, edebiyatçı, ozan, politikacı gördüm ben.

* Çok sık böyle gelir insanlara, ortak yanlarının olmadığını sanırlar. Oysa çok ortak yanları vardır... İnsanların tembelliğinden, bir de birbirlerini nasıl görünüyorlarsa öyle değerlendirdiklerinden, onlarda başka bir şeyler bulamadıkları için oluyor bu...

* Yaşamda ana baba olmak hedefinden önemli, kutsal ne olabilir? Ailesinden daha sıkı neye sarılabilir insan?


* (Giyotin)

-Başı bedeninden ayrılırken çok acı çekmemesi yine de iyi, dedi. Prens heyecanla kesti sözünü: - Bakın ne diyeceğim? Siz de aynı şeyi düşündünüz, herkes öyle düşünüyor... Giyotin denen makine de bunun için icat edilmiş. O zaman bir fikir gelmişti aklıma: Ya böylesi daha kötüyse? Komik geliyordur bu size, tuhafınıza gidiyordur. Ama bazen böyle şeyler geliyor insanın aklına işte. Düşünsenize: Ya işkence etseler? O zaman acı çekersin, yara bere içinde kalırsın, bedenin acıyla kıvranır. Ama bütün bunlar ruhsal ıstıraptan uzaklaştırır seni. Ölünceye kadar yalnızca yaralarının acısını hissedersin. Ama asıl ve en büyük acı belki dr yaralarının acısı değildir. En önemli olan, bir saat sonra, az sonra, on dakika sonra, biraz sonra, yarım dakika sonra, biraz sonra, o anda ruhunun bedeninden ayrılacağını, artık bir insan olmayacağını, bunun kesin olduğunu, en önemlisi de kesin olduğunu bilmendir. İşte başını giyotinin altına koyuyorsun, kocaman bıçağın yukarıdan aşağı nasıl kayarak geldiğini duyuyorsun... işte saniyenin o dörtte biri olan süre en korkuncudur... Biliyor musunuz, benim hayal gücümün ürünü değil bunlar. Çoğu kimse aynı şeyi söylemiyor mu? Buna o kadar inanıyorum ki, doğrudan açtım size düşüncelerimi. Cinayet işlediği için bir insanı öldürmek, cinayetin kendisinden de büyük bir suçtur. Mahkeme kararıyla öldürmek, eşkıyanın öldürmesiyle karşılaştırılamayacak kadar kadar korkunçtur. Haydutların gece ormanda veya başka bir yerde boğazına bıçak dayadıkları insanın içinde hâlâ bir kurtulma umudu vardır. Son ana kadar kaçıp veya yalvarıp kurtulabileceğini umar. Oysa burada, bu umutla ölmek on kez daha kolayken, o son umudu da kesinlikle alırlar elinden. Bir karar söz konusudur burada, kaçıp kurtulabilme olasılığı olmayan bir karar. İçinde korkunç bir ıstırabın bulunduğu bir karar. Savaşta bir eri getirip, topun namlusunun önüne koyup ateş edin. Erin içinde hâlâ bir kurtulma umudu vardır. Ama aynı yere ölüm cezasına çarptırıldığı kararını okuyun, ya aklını yitirir ya da ağlamaya başlar. İnsan doğasının, buna aklını yitirmeden katlanabileceğini kim söylemiş? Böylesine çirkin, yersiz, anlamsız bir hakarete ne gerek var? Kendisine ölüm kararı okunup acı çektirildikten sonra “Hadi git, bağışlandın.” denen biri vardır belki. İşte o anlatabilir bize bunu… Bu acıyı da, dehşeti de İsa anlatmıştır. Hayır, bir insana yapılacak şey değildir bu!


* Lermantov " Gazeteci, Okur ve Yazar"

"Doğu ile Batı ve çoktan resmedildi."


* İnsanın cezaevinde bile kocaman bir yaşam bulabileceğine düşünüyordum.

* Ne var ki bilindiği gibi, kendini tutkuya fazlasıyla kaptırmış bir insan, hele bir de yaşlı ise, tam anlamıyla kör olur, ortada umutlanabileceği bir şey yokken, umutlanmaya hazırdır. Ayrıca sağduyusunu yitirir, alnında yedi kat kırışık olmasına karşın, aptal bir çocuk gibi davranır.


📌 Kronolojik Sırayla Dostoyevski Okuma Rehberi 📖 * İnsancıklar (1846) (İletişim Yayınlayları) * Öteki (1846) (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) * Ev Sahibesi (1847) ( İş Kültür yayınları) * Beyaz Geceler (1848) (Can Yayınları) * Stepançikovo Köyü (1859) (İş Kültür Yayınları) * Ezilenler (1861) (İş Kültür Yayınları) * Ölüler Evinden Anılar (1862) ( İş Kültür Yayınları) * Yeraltından Notlar (1864) (İş Kültür Yayınları) * Suç ve Ceza (1866) (Can Yayınları) * Kumarbaz (1867) (İş Kültür Yayınları) * Budala (1869) (İş Kültür Yayınları) * Ecinniler (1872) (İş Kültür Yayınları) * Bir Yazarın Günlüğü (1873) (YKY) * Delikanlı (1875) (İletişim Yayınları) * Karamazov Kardeşler (1881) (İş Bankası Kültür Yayınları) 📌 Henri Troyat "Dostoyevski Biyografisi" (İletişim Yayınlayları)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder