30 Aralık 2021 Perşembe

FYODOR DOSTOYEVSKİ " ECİNNİLER"

 


#Dostoyevski #Ecinniler 📚 #Demons 

Ecinniler, Fyodor Dostoyevski'nin 1870 ile 1872 yılları arasında Sibirya sürgününden döndükten sonraki dönemde yazdığı romanıdır.

Önemli politik-gerilim romanlardan biri olan Ecinniler 19. yüzyılın ikinci yarısında ateizm, nihilizm ve sosyalizm gibi ideolojilerin toplumsal yapı üzerindeki etkilerini, olağan düzen ve devrim arasında sıkışıp kalan halkın duygu ve düşüncelerindeki sancıları ve hayatlarındaki tahribatları ortaya koymaya çalışır.

"Çoksesli roman''ın kurucu metinlerinden biri olan Ecinniler‘de politikayla teoloji, bugün ile tarih, melodramla romans, komedya ile tragedya, korku ile cesaret, yanyana ve karşı karşıya gelir. 

İnanç, inkar, suç, vicdan, bağışlamak, bağışlanmak ve tüm iç hesaplar arasında sıkışıp kalan tarajik hayatların hikayesi "Ecinniler" dönemin Batı düşüncelerinin halk üzerindeki olumlu/olumsuz etkilerini aktarır.


ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* İnsanın, kendi mutluluğundan çok, bir yerlerde herkes için, her şey için eksiksiz, sakin bir mutluluğun var olduğunu bilmesi gerekli... İnsanoğlunun varoluşunun temel yasası, onun, mutlak yücelik önünde eğilmeyi bilmesinden başka bir şey değildir. İnsanları bu mutlak yücelikten yoksun bırakın, yaşamak istemeyecek, umutsuzluk içinde öleceklerdir. Ölümsüzlük ve sonsuzluk insanoğlu için üzerinde yaşadığı şu küçücük gezegen kadar gereklidir.

* Yaşama yeniden başlamayı ne kadar isterdim! –dedi müthiş canlı bir sesle.– Hayatın her dakikası, her anı haz vermeli insana, ferahlık, mutluluk vermeli. Evet, kesinlikle böyle olmalı! İnsan bir görev olarak hep bunu gerçekleştirmeye çalışmalı: Yasasıdır çünkü bu insanın; gizli, ama gerçeklikte var olan bir yasa.

* Her şeye boş vererek, hayatı dışarıdan bir seyirci gibi izler olmuştu.

* Dünyayla ilgimizi kesmek ve tümüyle özgür olmak için, il faut pardonner, pardonner et pardonner! (bağışlamak, bağışlamak ve bağışmalak gerek.)

* Tüm insanlığı ilgilendiren ideallere ulaşabilmek, anlık bedensel zevklerden çok daha üstündür.

* Yüce düşüncelerin her zaman yüce yayıncıları olmuyor!

* Ben şimdi Amerika'sı olmayan bir Kolomb'un. Amerikasız Kolomb'un aklı başında olabilir mi?

* Birden akla geliverdiğinde insana her zaman yepyeniymiş gibi gelen düşüncelerle doludur kafamız.

* İnsanoğlu mutlu olduğunu bilmediği için mutsuz; yalnızca bu nedenle mutsuz. Hepsi bu! Her şey bundan ibaret! Bunu öğrenen hemen o anda mutlu olur.

* Bir düşüncenin ortaya çıkabilmesi için her şeyden önce insanın çalışıp çabalaması, emek vermesi, bizzat bir uygulama içinde olması gerektiğini nasıl anlamazlar! Vermeden hiçbir şey alınamaz. Önce çalışacağız, sonra kendi düşüncemiz olacak. Fakat biz hiçbir zaman çalışmadığımız için bugüne dek bizim yerimize çalışanlar, yani işte bildiğiniz Avrupa, Almanlar, yani iki yüz yıldır bizim öğretmenimiz olanlar bizim yerimize düşünce sahibi oldular.

* Toplumun bütün üyeleri birbirini gözetliyor ve herkes birbirini ihbar etmek zorunda. Tek tek her birey bütüne, bütün de tek tek bireylere ait. Herkes köle ve herkes kölelikte birbirine eşit. Çok özel durumlarda iftira ve cinayet mümkün, ama temel ilke eşitlik. En öncelikli işlerden biri eğitim, bilim ve yetenekte düzeyi düşürmek. Çünkü yüksek düzeyde bilime ancak üstün yeteneği olanlar ulaşabilir! Üstün yetenekli olanlar da her zaman iktidarı ele geçirmiş, sonra despotlaşmışlardır. Despot olmamak ellerinde değildir bunların, neden oldukları ahlaksızlık, her zaman sağladıkları yarardan daha çok olmuştur; bunlar ya hep sürülürler ya da idam edilirler. Cicero’ların dili kesilir, Kopernik’lerin gözleri oyulur, Shakespeare’lerse taşlanır; Şigalyovculuk işte budur! Köleler eşit olmalı; despotizm olmadan ne özgürlük, ne eşitlik olur; ama sürüde eşitlik var.

* Boş inançlar, elbette eskimiş şeylerdir ve yok edilmeleri gerekir; isim günü kutlamalarına gelince, herkesin bildiği gibi aptalca ve son derece eskimiş şeylerdir, değerli zamanlarımızı harcamaya değmez onlara... Dünyada ne çok zaman harcanmıştır bu boş şeyler için. Dolayısıyla insanoğlu zekasını daha gerekli şeylere yönlendirebilir...

* Hepimiz nerede yaşadığımızı, karşımızda kimin olduğunu bilmek zorundayız. İnsan bütün yaşamını kendi hayal dünyasında geçirmez ki!

* İnsan yaşamının ikinci yarısının, tümüyle ilk yarıda biriktirilen alışkanlıklardan ibaret olduğu demek doğruymuş.

* Gerçeğe karşı konulamaz. Yahudiler gerçek Tanrı'yı bekleyerek yaşadılar ve dünyayı gerçek Tanrı'ya bıraktılar. Yunanlılar doğayı tanrılaştırdılar ve dinlerini, yani felsefe ve sanatlarını dünyaya miras bıraktılar. Roma, halkı devlette tanrılaştırdı ve halka devleti miras bıraktı. Fransa, uzun tarihi boyunca Roma tanrısı düşüncesini geliştirdi, bu düşüncenin timsali oldu; Fransa eğer iman ettiği Roma tanrısını kaldırıp cehennemin dibine attıysa ve kendini şimdilerde sosyalizm diye adlandırdıkları ateizme vurduysa, bunun tek nedeni ateizmin Roma Katolikliği'nden yine de daha sağlıklı olmasıdır. Büyük bir ulus, gerçeğin yalnızca ve münhasıran kendisinde olduğuna ve bu gerçeklikle her şeyi yeniden canlandırıp kurtarma olanağının bir tek kendisinde bulunduğuna, bu görevin bir tek kendisine verildiğine inanmazsa, hemen o anda büyük halk olmaktan çıkar ve etnografik bir malzemeye döner.

* Hiçbir halk bilim ve akıl ilkelerine göre oluşmaz. Bir tek örneği yoktur bunun. Belki bir an için tesadüfen böyle bir aptallık olmuştur. Sosyalizm özünde ateist olmalıdır, çünkü daha en başından kendisi ateistliğini, münhasıran bilim ve akıl ilkelerine dayanarak oluşacağını açıklıyor. Akıl ve bilimin halkların hayatındaki rolüyse hem bugün, hem geçmişte hep ikincil olmuştur ve sonsuza dek de böyle olacaktır. Halkların oluşumuyla devinimi kaynağı belirsiz, açıklanamaz, buyurucu ve egemen bambaşka bir gücün etkisiyle olur. Bu güç, sonuna dek gitmeye duyulan şiddetli arzunun ve aynı zamanda da bu sonu yadsımanın gücüdür. Hiç durmadan kendi varlığını onaylamanın ve ölümü yadsımanın gücüdür. Kutsal Kitap’ta da denildiği gibi hayatın ruhudur ve “diri su ırmağı”dır, ki Vahiy’de bir tehdit olarak kuruyacağı söylenir bu ırmağın. Filozofların estetik ilkeler dedikleri şeydir; yine filozofların ahlak ilkeleriyle özdeşleştirdikleri şeydir. Ya da benim çok basit olarak “Tanrı’yı arayış” dediğim şeydir. Tarihin her döneminde her halkın, her hareketi tek bir amaca yöneliktir: Tanrı’yı, kendi Tanrı’sını, yalnızca ona özgü olacak Tanrı’yı arama ve biricik hakikat olarak ona inanma. Tanrı, bir halkın varoluşunun en başından yok oluşuna dek koruduğu yapay kişiliğidir. Bütün halkların ya da bir grup halkın ortak Tanrı’sı olmamıştır hiçbir zaman, her halkın kendi Tanrı’sı olmuştur. Birkaç halkın Tanrı’sının ortak olması yok oluş işaretidir. Tanrılar, ortak Tanrı’ya dönüştüler mi ölürler; onlara duyulan inanç da, onlara inanan halkla birlikte ölür. Bir halk ne kadar güçlüyse, o kadar kendine özgü, o kadar özel bir Tanrı’sı var demektir. Dini olmayan, yani iyi ve kötü kavramından habersiz bir halk gelmemiştir yeryüzüne. Her halkın kendi iyi ve kötü anlayışı, kendi iyisi ve kötüsü vardır. Birden çok halkın iyi ve kötü kavramları ortak olmaya başladı mı bu halklar yok olur, iyiyle kötü arasındaki fark da silinir gider. Aklın hiçbir zaman iyiyle kötüyü ayırabilecek gücü yoktur; bunu yaklaşık olarak bile yapamaz. Tam tersine en acınası, en utanç verici biçimde birbirine karıştırmıştır bunları. Bilime gelince sunabildiği tek şey hep güce dayalı kaba çözümler olmuştur. Bundan dolayı da asıl öne çıkan yarı-bilim olmuştur: yarı-bilim, insanlığın bu yüzyıla dek gördüğü en büyük baş belasıdır; koleradan da, açlıktan da, savaşlardan da beter bir zalimdir. Öyle bir zalim ki, kendi rahipleri, kulları vardır; öyle bir zalim ki, kulları aşkla, bağnazlıkla önünde secdeye varır, bilim bile karşısında tir tir titreyerek utanç verici bir biçimde siner. Bunların hepsi sizin sözleriniz Stavrogin! Yalnızca yarı-bilim üzerine söylediklerim bana ait! Çünkü ben de ancak bir yarı-bilimim; ondan böylesine nefret etmem de bu yüzden. Ama sizin düşüncelerinizde, hatta sözlerinizde hiçbir değişiklik yapmadım.

📌 Kronolojik Sırayla Dostoyevski Okuma Rehberi 📖 * İnsancıklar (1846) (İletişim Yayınlayları) * Öteki (1846) (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) * Ev Sahibesi (1847) ( İş Kültür yayınları) * Beyaz Geceler (1848) (Can Yayınları) * Stepançikovo Köyü (1859) (İş Kültür Yayınları) * Ezilenler (1861) (İş Kültür Yayınları) * Ölüler Evinden Anılar (1862) ( İş Kültür Yayınları) * Yeraltından Notlar (1864) (İş Kültür Yayınları) * Suç ve Ceza (1866) (Can Yayınları) * Kumarbaz (1867) (İş Kültür Yayınları) * Budala (1869) (İş Kültür Yayınları) * Ecinniler (1872) (İş Kültür Yayınları) * Bir Yazarın Günlüğü (1873) (YKY) * Delikanlı (1875) (İletişim Yayınları) * Karamazov Kardeşler (1881) (İş Bankası Kültür Yayınları) 📌 Henri Troyat "Dostoyevski Biyografisi" (İletişim Yayınlayları)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder