13 Temmuz 2022 Çarşamba

CHARLES DİCKENS "KASVETLİ EV"

 

Kasvetli Ev (Bleak House)
Charles Dickens 📚


Özgün adı Bleak House olan Kasvetli Ev Charles Dickens'ın olgunluk çağı romanlarından biridir. Yazar Kasvetli Ev'de, Victoria çağının katı ahlakçılığı, toplumsal sınıf arasındaki uçurum, zengin ve yolsulların yaşayışları, ataerkil bir toplumda kadının yeri gibi pek çok konuyu irdelemiştir.

İngiltere, Sanayi Devrimi'nin getirdiği değişikliklerin sancıları ile boğuşurken, Londra'nın bunaltıcı sisi gölgesinde aristokrasiden, işçi sınıfına toplumun her tabakasına uzanan karakterler betimlenerek polisiye kurgusu ve çok katmanlı anlatımla kaleme alınan roman, ilk olarak Mart 1852 ile Eylül 1853 arasında tefrika edilmiştir. Roman kısmen baş kahraman Esther Summerson, kısmen de dıştan bir anlatıcı tarafından aktarılır. Kasvetli Ev'de Chancery Mahkemesi'nde uzun süredir devam eden Jarndyce Jarndyce karşı davası ve bunun gibi sonuçları belirlenemeyerek sürüp giden pek çok davanın trajedisi anlatılmaktadır. Yazar, uzun yıllar devam eden bir miras davasının merkezinde gelişen olaylar zincirini ele alırken, yasal ortamdaki çarpıklıkları, hukuk sistemini eleştirir ve birçok karakteri ortak yazgısıyla birbirine bağlar.



#Altınıçizdiğimsatırlar 📝

* Genel bir lanetlik illetine tutulmuş vaziyette birbirlerinin şemsiyelerini iteleyen ve sokak köşelerinde, gün doğduğundan beri ( tabii gün gerçekten doğmuşsa) on binlerce başka yayanın kayıp ezdiği yerlerde ayakları kayan yayalar, o noktalarda kaldırılma sımsıkı yapışan ve bileşik faiz usulü yığıldıkça yığılan çamur katmanlarının üzerine yenilerini ekliyor.

* Hile, savuşturma, sürüncemede bırakma, tahrifat, taciz, her türlü sahtekârlık dönüşü olmayan kötü izler bırakır.

* Herkes ona bakıyor, kimse göremiyor.

* Etrafında dönüp duran bütün küçük solgun yıldızlar, onun zaaflarını, önyargılarını, çılgınlıklarını, huysuzluğunu ve kaprislerini biliyorlar ve terzi nasıl fiziksel ölçülerini alıyorsa onlar da aynı şaşmazlıkla ölçüsünü aldıkları ahlâkî mizacına göre davranıyorlar.

* Eski püskü giysiler içindeki, bu sert ve dayak mağduru kadınların böyle tek vücut olmalarını; birbirleri için ne kadar anlam ifade ettiklerini; birbirleriyle olan yakınlıklarını; hayatlarının zorlu tecrübeleri sonucu kalplerini birbirlerine nasıl açtıklarını görmek bana çok dokunaklı geldi. Böyle insanların en iyi yönlerinin bizden adeta saklandığını düşündüm. Fakirlerin fakirler için ne demek olduğunu kendileri ve TANRI haricinde pek bilen yok.

* O hayâsız yaratık ölmüş olan adamın ( onu sarı suratı ve siyah saçlarından tanımıştı) arada bir sokaklarda alaya alınıp takip edildiğini biliyordu sadece. Soğuk bir kış gecesi, çocuk kavşağın yakınlarında bir kapı eşiğinde titrerken adam dönüp ona bakmış, yanına gelmiş, ona birkaç soru sorup dünyada hiç dostu olmadığını öğrenince " Benim de yok. Bir tane bile!" demiş ve ona bir gecelik yemeğe ve yatağa yetecek kadar para vermiş. Ondan sonra adam onunla sık sık konuşmuş; ona geceleyin iyi uyuyup uyulmadığını, soğuğa ve açlığa nasıl dayandığını, ölmeyi isteyip istemediğini ve buna benzer başka tuhaf sorular sorarmış. Adamın parası olmadığında, geçerken " Bugün ben de senin gibi fakirim, Jo" dermiş; ama parası oldu mu Jo'ya birazını vermekten hoşlanırmış ( çocuk buna yürekten inanıyordu).

* Birazcık doğallık hariç her şeyi vardı.

* Adı Jo. Başka bir şey bilmiyor. Herkesin bir de soyadı olduğunu bilmiyor. Hiç bööle şey duymamış. Jo'nun uzun bir ismin kısaltması olduğunu bilmiyor. Ona göre kendisine yetecek kadar uzun. Ona göre bir mahzuru yok. İsminin harflerini söyleyebilir mi? Hayır. Söyleyemez. Baba yok, anne yok, arkadaş yok. Okula gitmemiş. Ev de ne demek? Süpürgenin süpürge olduğunu, yalan söylemenin kötü olduğunu biliyor. Ona süpürge ve yalan mevzularını kimin anlattığını hatırlamıyor ama ikisini de biliyor. Buradaki beyefendiye yalan söylerse öldükten sonra ona neler yapılır bilmiyor ama çok kötü bir ceza vereceklerine ve bunu da hak edeceğine inanıyor - bu yüzden de doğruyu söyleyecek.

* O çok yaygın, her şeyin düzeleceği inancı! Bir çaba harcayıp düzelteceği değil de kendiliklerinden "düzeleceği" inancı! Bir delinin dünyanın "üçgen" olacağına inanması gibi!.

* Zihnine yerleştirdiği her şey başlangıçta nasıl tırtılsa sonuçta öyledir. Hayatı boyunca tek bir kelebek bile üretmemişti.

* Samilerle Hititler gibi eski halklar hakkındaki bilgileri ezberleyerek yetiştirilmiş olduğundan sık sık eğitimdeki başarısızlığın bir numunesi olarak gösterilirdi.

* Bu haneden hep hayata erken atılıp geç evlenerek, iş bilir karakterini pekiştirmiş, bütün keyiflerden uzak durmuş, hikaye kitaplarına, masallara, romanlara ve fabllara yüz vermemiş, her türlü hoppalığı yasaklamıştı. Bunun da faydasını görmüş, asla gerçek bir çocuğa sahip olmamıştı; ürettiği bütün o küçük adamlar ve kadınların, zihinlerinden iç sıkıcı bir şeyler geçiren yaşlı maymunlara benzediği gözlemlenmişti.

* Şeytan fistan da giyse lata da giyse kötüdür (ikisiyle de çok kötü olabilir) ama gömleğinin önüne bir iğne takıp, kendine beyefendi dediğinde, bir kartı ya da rengi tuttuğunda, az buçuk bilardo oynadığında, tahvillerle bonolardan biraz anladığında, diğer giysileri giyen şeytanlardan çok daha kumpasçı, katı ve katlanılmaz bir şeytan olur.

* Düşüncesi şu; kendisine fazla derin gelen insanlardan ne kadar uzak dursa az, bilmediği konulara da ne kadar az bulaşırsa o kadar iyi olur; ana kural, ne olduğunu bilmediğin hiçbir işi yapma, üstü kapalı da gizemli hiçbir işe karışma, basacağın yeri görmeden ya adımını atma.

* Her gün hayatta hiçbir meşalesi olmayan huzursuz adamlar çok meşgullermiş gibi bir görüntü sergiliyorlar.

* Avare avare evine dönüyor; füme olmuş, rengi solmuş, âdem arasında ikâmet ediyor ama onlara karışmıyor, gençlik nedir bilmeden yaşlanmış, o daracık yuvasını insan tabiatının kıyılarıyla oyunlarında yapmaya öyle alışmış ki daha geniş, daha güzel yerleri olduğunu unutmuş.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder