15 Ocak 2023 Pazar

ITALO CALVİNO "BİR KIŞ GECESİ EĞER BİR YOLCU"

 

 #İtaloCalvino 📚 #BirKışGecesiEğerBirYolcu

İtalyan yazar Italo Calvino'nun 1979'da yayımlanan üstkurmaca tekniğiyle kaleme aldığı romanıdır. Bölüm bölüm öyküler içeren postmodernist anlatı, karşı cinsten iki okurun aynı kitabı okumaya çalışması hakkındadır. Her bölüm iki kısma ayrılmıştır.

Okuma sanatı üzerine bir bölümle başlayan kitap daha sonra 22 parçaya bölünür. Tek numaralı pasajlar ve son pasaj ikinci tekil şahıs ağzından anlatılır. Her bölümün ilk bölümü ikinci kişi ağzındandır ve okuyucunun okumakta olduğu kitabın sonraki bölümünü okumaya çalışmak için içinden geçtiği süreci anlatır. İkinci yarı, okuyucunun bulduğu yeni bir kitabın ilk bölümüdür. Farklı kitapların ilk bölümleri olan bölümlerin tümü, anlatı bölümlerini ilerletir. İkinci yarı her zaman öncekilerden farklı bir şey hakkındadır ve pasajlar; iki kahramanı uçarı bir yazarı aramaya, tuhaf bir çevirmenle yüzleşmeye çalışırken çökmekte olan bir yayınevine yollarının düşmesiyle uluslararası bir kitap sahtekârlığı komplosunun ortasında kalmalarına kadar yollarının uzamasını konu eder. Yazın dünyasının büyüklüğünü; yazarın, editörün, çevirmenin, redaktörün, maatbaanın, yayınevinin, kitapçının, kütüphanenin, okura uzanan ilişkilerine, aralarındaki bağlara değinir.

Roman, hem öykülerle yeni yolculuklara kapılar açıyor hem de okurun, okuma serüvenini metne dâhil ediyor. 

Yazar, kitapta başlayan ama bitmeyen öykülerin yön değiştirmeye neden olduğuna değinerek yaşamın doğasına atıfta bulunuyor. Her kitabın başka kitaplarla beslendiğini, hepsinin arasında bir ilişkinin olduğunu ve bu sürecin bitimsizliğini vurguluyor.

Parçalı kurguların başlıkları sırayla anlatının sonuna yakın bir karakter tarafından okunuyor ve uzun bir cümle meydana geldiği görülüyor: "Bir kış gecesinde, Malbork kasabasının dışında, dik bir yokuştan eğilmiş bir gezgin. Rüzgârdan, baş dönmesinden korkmadan, birleşen çizgiler ağında, kesişen bir çizgiler ağında, boş bir mezarın etrafındaki ayın aydınlattığı yapraklardan oluşan halıda aşağı bakar orada sonunu bekleyen hangi hikâye var? Hikâyeyi duymak için sabırsızlanarak sorar. Bir yazarın nesnelliği teması, Calvino’nun mutlak nesnelliğin mümkün olup olmadığını, hatta kabul edilebilir olup olmadığını araştıran romanı Bay Palomar’da da görülür. Diğer temalar arasında anlamın öznelliği, kurgu ve yaşam arasındaki ilişki, ideal bir okuyucu ve yazar yapan unsurlar ve yazarın özgünlüğü yer alır."

#Altınıçizdiğimsatırlar 📝

* Italo Calvino’ nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu adlı yeni romanını okumaya başlamak üzeresin. Rahatla. Toparlan. Zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin. Seni çevreleyen dünya bırak belirsizlik içinde yok oluversin.

* Sen, ilke olarak artık hiçbir şeyden hiçbir anlam çıkarmayan birisin. Senden daha genç ya da çok daha genç olan ve kitaplardan, insanlardan, yolculuklardan, olaylardan, yarının bilinmezliğinden olağanüstü deneyimler bekleyerek yaşayan pek çok kişi var. Sen öyle değilsin. Sen, insanın içine gireceği en iyi beklentinin, en kötüden sakınmak olduğunu biliyorsun. Genel, hatta bütün dünyaya ilişkin konularda olduğu gibi kişisel yaşantında da vardığın sonuç budur. Ya söz konusu kitaplar olunca? İşte, bütün alanlarda beklentisizliği seçtiğin halde, kitap gibi çerçevesi iyice belirlenmiş bir konuda bu gençlik hazzına hâlâ ayrıcalık tanıyabileceğini düşünüyorsun; evet bu alanda şansın yaver gitmeyebilir, ama yaşayabileceğin hayal kırıklığı çok da büyük olmayacaktır. 

* Evimin alışıldık kokuları ve sesleri o sabah bana elveda dercesine sarıyordu çevremi: O âna dek bildiğim her şeyi uzun bir süre için yitirmek üzereydim -bana öyle geliyordu- ve geri döndüğümde ben dahil olmak üzere artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bu nedenle benimki sonsuza dek uzanan bir elvedaydı...

* Bir kitap açacağının yaşatacağı hazlar dokunsal, işitsel, görsel ve özellikle zihinseldir. Okumanın öncesinde, kitabın soyut bütünlüğüne ulaşmak için somut bütünlüğünü aşmak adına yapılan bir hareket vardır. Alt köşeden sayfaların arasına giren bıçak coşkuyla yükselir, birbirine kenetlenmiş lifleri ardı ardına biçerek yükseldiğinde düşey bir kesik atar -iyi yürekli kâğıt, bu ilk ziyaretçiyi şen ve dostane bir hışırtıyla kabul eder çünkü bu rüzgârın ya da bakışların çevireceği sayfaların müjdesi niteliğini taşımaktadır; en büyük direnişi, hele ki çift sıraysa yatay kat gösterir çünkü gerisingeriye pek de çevik olmayan bir hareket ister, işte bu noktada derinden gelen notaların boğuk sesi duyulur. Kağıtların kenarı dokunun paralanmasıyla yırtılır; 'bukle' denen incecikten bir talaş kopar; bunun, denizin kumla birleştiği noktada oluşan köpük kadar nazenin bir görüntüsü vardır. Sayfalar barikatını kılıç darbesiyle yararak açmak, sözcüğün içinde barındırdığı ve gizlediği düşünceyle yüz yüze gelmeni sağlıyor: Sık bir ormana dalmışçasına okumanın içinde ilerliyorsun.

* Her zaman yaptığım gibi kendime saklamayıp paylaşabileceğimi sandığım bir düşüncem var.

* Ben okuduğum şeylerin öyle ayan beyan ortada olmasından hoşlanmam, kim bilir neyin işareti olan, şimdilik ne olduğu bilinmeyen bir şeylerin varlığının belli belirsiz hissedildiği konuları yeğlerim…

* "Firar etmek" sonu olmayan bir düşünce fırtınasına kapılmama neden olan birkaç sözcükten biridir.

* Sanki coğrafi haritanın yırtıklarından, sınırları ve cepheleri paralayan çatlaklarından esen dondurucu ve nemli rüzgârın önüne katılmış gibi görünen kalabalık, köprünün demir parmaklıkları arasından oluk oluk akıyordu. O günlerde kente sığınmak isteyenlerin sayısı çok fazlaydı: Kimi isyanların, yağmalamaların yayılmasından korkuyordu, kimi de yeniden yapılandırıcı orduların yürüyüş yolu üzerinde bulunmak istemiyordu; kimi Geçici Kurul'un dayanıksız yasallığı altına sığınmak, kimi rahatsız edilmeden yeni ya da eski yasalarla başı belaya girmesin diye bu karışıklıkta saklanmak istiyordu. Herkes, kendinin hayatta kalabilme şansının tehlikede olduğunu hissediyordu ve dayanışmadan söz etmenin gayet yersiz kaçacağı bu noktada önemli olan dişinle, tırnağınla canını kurtarmaktı; gene de bir tür birlik ve anlaşma sağlanmıştı, bu nedenle kuvvetler engeller karşısında bir araya geliyorlar ve fazla söze gerek duymadan birbirlerini anlıyorlardı.

* Bütün gizemlerin ve kaygıların bir satranç oyuncusunun zihni misali doğru ve soğuk ve gölgesiz bir zihinden süzüldüğü kitapları severim.

* Düşünmek, kafa yormak: Düşünceye ilişkin her etkinlik beni aynalara yönlendiriyor. Plotinus'a göre ruh, üstün aklın düşüncelerini yansıtarak maddesel nesneleri yaratan bir aynadır. Belki de bu nedenle ben düşünebilmek için aynalara gereksinme duyuyorum: Sanki ruhum, kendi kurgusal erdemini işlerliğe koymak istediği her sefer öyküneceği bir modele gereksinme duyuyormuşçasına, yansıyan imgelerin varlığı olmadan yoğunlaşmayı beceremiyorum.

* Her zaman yazılı cümlenin dışında kalan çok gerekli bir şeyler vardır, hatta romanın dile getirmediği şeyler dile getirdiklerinden fazladır; okura, yazılı olmayanı bile okuduğu yanılsamasını verebilen yazılı olanın özel bir yansımasıdır.

* Uçmak, yolculuğun tersidir. Mekanın süreksizliğini aşarsın, yok olursun, kendi de zaman içinde bir tür boşluk olan bir süreç için hiçbir yerde olmamayı kabul edersin; sonra yok olduğun yer ve zamanla ilgisi olmayan bir yer ve anda ortaya çıkarsın. Bu arada ne yaparsın? Senin dünyadan, dünyanın senden kopukluğunu nasıl değerlendirirsin?

* Akbabalar havalandığı zaman, bu gecenin sona erdiğinin işaretidir.

* Elimizden kaçan bir şey olmalıdır... Çünkü iktidar, etki edebileceği bir nesne, kollarını uzatabileceği bir yer arar.

* Benim aradığım kitap dünyanın sonu geldiği duygusunu veren kitaptır; dünyanın, dünyada var olan her şeyin sonu olduğu duygusunu veren, dünyada var olan tek şeyin , dünyanın sonu olduğunu söyleyen kitaptır.

* Dünya öylesine karmaşık, dolaşık ve fazlasıyla yüklü ki, biraz aydınlık bakabilmek için seyreltmek gerekiyor, seyreltmek.

* Nesnelerden vazgeçmek sanıldığından daha kolay: İş başlamakta. Onsuz yapamayacağınız bir şeyi bir kenara bırakmayı bir kere başardığında, bir başka şey olmadan da yapılabildiğini, sonra bir başka şeyden de sıyrılabildiğini göreceksin.

* Hangi liman büyük bir kütüphaneden daha güvenli bir biçimde açar sana kollarını?

* Okumanın nesnesi noktasal ve un ufak olmuş bir maddedir. Yazının yayılıp giden geniş alanında, okurun dikkati anlamda son derece yoğunluk gösteren küçük bölümleri, sözcük uyumlarını, eğretilemeleri, sözdizimi bağlantılarını, mantıksal geçişleri, sözcük dağarcığının tuhaflıklarını birbirinden ayırır.

* Okuduğum her yeni kitap, benim okumalarımın toplamını oluşturan o bütünsel ve tek kitabın bir parçasını oluşturur. Bu uğraşmadan olmaz: Bu genel kitabı oluşturmak için her özel kitap dönüşüm göstermeli, daha önce okuduğum kitaplarla ilişki içine girmeli, onun bir eki veya gelişmişi, veya düzelmişi veya yorumu veya referans metni olmalıdır.

* Benim için okuduğum bütün kitaplar tek bir kitaba çıkar ama bu zamanın gerisinde kalmış bir kitaptır ve anılarımda zar zor yer bulur kendine. Benim için bütün ötekilerden önce gelen bir öykü vardır ve bu okuduğum bütün öyküler onun hemen kaybolan bir yankısıdır. Okumalarımda çocukluğumda okumuş olduğum o kitabı aramaktan başka bir şey yapmıyorum, ama onu yeniden bulamayacağım kadar az şey hatırlıyorum.

* Benim için en önemli an, okumadan az önce gelen andır. Kimi zaman, başlığı, belki de var olmayan bir kitabın arzusunu içimde tutuşturmaya yeter. Kimi zaman kitabın başlangıcı, ilk birkaç cümlesi... Sözün kısası: Hayal gücünüzü harekete geçirmek için size pek az şey yetiyorsa, bana çok daha azı yeter: Okumanın vaat ettikleri.

* "Benim içinse önemli olan sonudur ama gerçek, en son, karanlığa gizlenmiş olan kitabın seni götürmek istediği varış noktası. Ben de okurken sarmallar ararım ama benim bakışlarım sözcükler arasında kazı yaparak uzakta, 'son' sözcüğünün ötesine uzanan mekânlarda neyin göründüğünü keşfetmeye çalışır."

* "Ben bir kitapta sadece yazılı olanı okumayı, ayrıntıları bütünle birleştirmeyi; bazı okumaları kesin olarak yorumlamayı, bir kitabı ötekinden ayrı tutmayı: her birini kendindeki değişik ve yeni olan için okumayı severim; her şeyden çok da bir kitabı başından sonuna kadar okumaktan hoşlanırım. Ama bir süredir her şey ters gidiyor; bana öyle geliyor ki dünyada artık sadece havada kalan ve yolunu yitiren öyküler var." 

* Siz her öykünün bir başı ve sonu olması gerektiğine mi inanıyorsunuz? Çok eskiden bir öykü ancak iki şekilde biterdi: Bütün sınamalardan geçtikten sonra erkek ve kadın kahraman ya evlenirler ya da ölürlerdi. Bütün öykülerin ana fikrinin iki çehresi vardır: hayatın devamı; ölümün kaçınılmazlığı.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder