1 Kasım 2020 Pazar

HERMANN HESSE "BONCUK OYUNU"



#HermannHesse 📚 #BoncukOyunu 📕

Alman yazar Hermann Hesse'ye Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandıran eseri "Boncuk Oyunu", Doğu - Batı felsefelerinin senteziyle oluşan ütopik bir eyalette ütopik bir düzeni anlatır.

Hermann Hesse’nin başyapıtı, Alman edebiyatına özgü, ilk örneği Goethe’nin Wilhelm Meister'in Çıraklık Yılları (Wilhelm Meisters Lehrjahre ) adlı eseri olan "Bildingsroman" türü; kendini geliştirmeyi amaçlayan çırağın, ustalık evresine erişirken kişilik inşasını, bireyin aydınlanıp kültürlenme sürecini , iç dünyasına yolculuğunu anlatmaktadır. 

Kitabını II.Dünya Savaşı sürerken yazan Hermann Hesse, bu dönemde aydınların olup bitenler karşısındaki duyarsızlıklarını eleştirmeyi amaçlamış, erdemsizlik devri olarak kabul edilen "föyton çağı"nda böyle dönemlerdeki aydınların vurdumduymazlığına tepki olarak insan aklına inanan entelektüel insanları steril bir düzende, yeni elitist bir toplum oluşturmak amacıyla düş dünyasına çeken bulmacalar kurgulanır. Eser elitist aydınlardan oluşan ütopik bir eyalette mistik kavramlarla yüklü bilim, sanat, müzik ve matematikle harmanlanarak oynanan, yazarın düş gücüyle oluşturan fütüristik bir oyun olan Boncuk Oyunu, bu yeni düzenin simgesidir. 

 "Boncuk Oyunu", günümüzden daha ilerde bir zaman diliminde yaşayan boncuk ustası Joseph Knecht’in hayali yaşamöyküsü üzerine kuruludur.

Boncuk Oyunu'nu ve onun gizemli temsilcisinin çıraklıktan ustalığa geçerken iç dünyasında çıktığı yolculuğu ve gerçek dünyayla aralarındaki açıklığı aktarır.

Entelektüel çevrenin steril hayatı onları gerçek yaşamın zevklerinden , acılarından uzak tutarken tarihe olan ilgilerinin yok denecek kadar az olmasıyla gerçek içinde yalan bir dünyanın inşa edildiğini düşünen Boncuk oyunu magistesterinin kendini bu soyut dünyadan koparıp somut yaşama atılmaya karar vermesiyle bitişin başlangıç, başlangıcın bitiş çizgisi arasındaki son yolculuğu ile kapanır.


ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* Bir hayvanda doğanın masumiyetinden az çok bir şeyler saklıdır.

* Bir insanın kültür düzeyi ne denli yüksek, yararlandığı ayrıcalıklar ne denli çoksa, tehlike anında katlanacağı özverilerin o denli büyük olması gerekir

* İnsanların günün birinde kan soyluluğunu ve entelektüel soyluluğu bir araya getirmenin üstesinden gelebileceklerine inanmıyorum, ideal bir aristokrasi olurdu bu, ama böyle bir şey bir düşten öteye gitmeyecektir.

* Dört bir yanda insanlar savaşıyor, canlarından ediyor birilerini, birbirlerinin kentlerini yakıp yıkıyorlardı ve iki taraf ta Tanrı uğruna şeytana karşı savaştığı inancını taşıyordu.

* Gereği gibi çözülmüş bir matematik problemi insana entelektüel haz verebilir; iyi bir müzik onu dinleyen, hele çalan kimsenin ruhunu yüceltebilir, bir erginlik, bir büyüklük bağışlayabir bu ruha; huşu içinde yapılan bir meditasyon insanın kalbini yatıştırıp evrenle uyum sağlayabilecek bir havayla donatabilir

* Bir sonattaki majörden minöre her geçiş, bir mitos ya da kültteki her değişim, her klasik, her artistik anlatım, söz konusu an'ın çakan şimşeğinde ve gerçek bir meditasyon durumunda bakıp gördüğüm kadarıyla evrensel gizin kapısından içeri uzanan dolaysız yoldan başka bir şey değildi; öyle bir giz ki, nefes alıp nefes vermeler, gökyüzüyle yeryüzü, Yin ile Yang arasındaki değişim sürecinde aralıksız gerçekleşip duran bir kutsallığı içeriyordu.

* Faust mizaçlı gençlerle ortalık adeta karınca gibi kaynamıştır; bunlar bilimlerin ve akademik özgürlüğün açık denizine doğru pupa yelken yol almış ve kapıp koyverilen heveskârlıkların yol açtığı karaya oturmaların her türlüsünü yaşamışlardır. Zaten Faust'un kendisi dâhiyane bir heveskârlığın ve bu heveskârlıkta saklı trajedinin prototipidir.

* İnsan yanlış yollara sapabilir, kendini bir bezginliğe kaptırabilirdi; hata işleyebilir, yasaları çiğneyebilir, ama yine de bunlardan kurtarabilirdi kendini, doğru yolu yeniden ele geçirebilir, hatta sonunda bir üstat olup çıkabilirdi.

* Tek amacı, sade ve doğal yaşamı " burnu havada skolastik entelektüalizm"e karşı savunmak, üstelik bunu karşıt görüştekilerin silahlarıyla yapacak durumda olduğunu göstermekti.

* Müziği müzik yapan, bizim kendisinden soyutlayıp çıkardığımız

salt entelektüel titreşim ve figürasyonlar değildir; müzik tüm yüzyıllar boyu en başta duyguların, nefesin dışarı akışının, temponun, nüansların, seslerin birbirine karışması ve değişik enstrümanların bir arada çalışıyla doğup çıkan sürtüşmelerin ve güzelliklerin sağladığı hazdan oluşmuştur. Asıl olan ruhtur kuşkusuz, yine kuşkusuz yeni enstrümanların keşfi ve eskilerin geliştirilip değiştirilmesi, yeni tonalitelerin, yapıcı ve armonik yeni kuralların ya da yasakların müzik kapsamına alınması, çeşitli uluslardaki kılık kıyafet ve moda gibi dışsal bir nesnedir; ama bu dışsal ve duygusal özellikler duygusal yoldan ve yoğun şekilde algılanıp yaşanmalıdır ki, çeşitli dönem ve usluplar bunlara dayanılarak anlaşılabilsin. Yalnız beyinle değil, eller ve parmaklarla, ağızla, akciğerle müzik yapılır, notaları okuyup da bir çalgıyı kusursuz bir şekilde çalmayan kimsenin müzik üzerinde konuşmaması gerekir.

* Tehlikesiz yollar sadece güçsüz kişiler içindir.

* Ortada bir özgürlük vardır, ama yalnızca seçme eylemiyle sınırlıdır bu özgürlük. Seçim sona erdi mi, özgürlüğün de işi biter. Daha üniversitedeyken doktor, hukukçu, teknisyen olacaklar çok sıkı bir öğrenim sürecinden geçer, ardından da bir dizi sınav bekler kendilerini. Sınavları başardıktan sonra bir diplomaya kavuşur ve bundan böyle sözde özgürlük içinde mesleklerinde çalışmaya koyulurlar. Ama böylece bayağı güçlerin kölesine dönüşür, başarıya, paraya, hırsa, şan ve şöhret tutkusuna, insanların onları beğenip beğenmemelerine bağımlı duruma gelirler.

* Bilim, tıpkı eskiden sanat gibi büyük çapta bir besin kaynağı gerektirir ve zaman zaman başka kimsenin ilgilenmediği bir konuyu araştıran kişi kendi içinde öylesine zengin bir bilgi birikimi sağlayabilir ki, bununla yaşadığı dönemdeki meslektaşlarına bir sözlük ya da bir arşiv gibi alabildiğine değerli hizmetlerde bulunur.

* Kendisine bağışladığı mutluluklar doğrulanmış ve yasal bir temele oturmuş, çekilen acıların bir anlamdan yoksun sayılmayacağı anlaşılmıştı; katlanılmaz ölçüde eskiyip daralmış giysiyi üzerinden çıkarabilirdi artık, yeni bir giysi kendisi için hazırda bekliyordu.

* Çevresindeki her şeye gizli bir ölümün eli dokunmuş, gerçekdışının ve geçmişe karışmışlığın havası sinmişti; her şey geçici bir nesneye, sırtta taşına taşına eskitilen ve bundan böyle insanın üzerine uymayan bir giysiye dönüşmüştü.

* İlk kez bugün müzik dinliyormuş gibi bir duygu uyandı içinde, gözlerinin önünde oluşan yapıtın arka planında evrensel ruhu, yasa ve özgürlüğün insana mutluluk bağışlayan uyumunu sezinledi. Bu evrensel ruha ve bu üstada kendini olduğu gibi teslim ediyor, kendini adıyordu. Kendisinin, yaşamının, ayrıca tüm evrenin bu dakikalarda müziğin ruhu tarafından yönlendirildiğini, çekidüzene sokulduğunu ve yorumlandığını duyumsadı.

* Seçkin her insan gibi onun da bir daimonion' u ve amor fati'si vardı

* Entelektüel yaşamın sorunsallığı asla bilmediği bir şey olmamışsa da, usa adanmış tüm yaşamlarda içkin trajikliği bireysel acı ve burukluklardan uzak bir biçimde göğüslemeyi bilmiştir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder