12 Ocak 2021 Salı

GEORGE ELIOT "MIDDLEMARCH"

 


Middlemarch 📚

Gerçek ismi Mary Anne Evans olan George Eliot mahlaslı İngiliz yazar Victoria dönemi İngiltere’sinde yaşamıştır. "Middlemarch" adlı romanına 1869 yılında başlamış, 1871-1872 yıllarında tefrika olarak yayımlamıştır. Romanın tek cilt halindeki ilk baskısı ise 1874 yılında  gerçekleşmiştir. İngiliz Edebiyatı'nın en önemli kitaplardan biri olarak kabul edilen eser kurgusal bir kasabada 1829-1832 yılları arasında geçiyor ve birbirinden farklı karakterin kesişen hayatlarını içeren romanda olay örgüsü dört ayrı hikaye üzerinden aşk, evlilik, din, egitim, bilim, sanat, soy, statü, idealizm, siyasi reform gibi temalarla oluşmaktadır. Tarihi olaylara da değinilen eserde özellikle 1832 Reform Yasası'na, demiryollarının döşenmesi sırasında buna destek veren ve karşı çıkanlar ile tıptaki gelişmelere açık olan ve değişimi istemeyenler arasındaki mucadelelere yer veriyor. Yazar romanında 19. yüzyıl İngiltere'sinin kültürel ve toplumsal yapısını başarıyla yansıtmış, toplumsal konuları ele alırken kadın ve erkek gözünden ustaca analiz etmeyi başarmış, insan ruhunu derinlemesine incelenmiştir. 

Bireylerin toplumsal konumları, hayalleri, evliliğin doğası, eşlerin birbirine uygunluğu ve birbirlerinden beklentileri, ihanet, sadakat, kişisel çıkarlar, bencillik, riyakârlık, ikiyüzlülük, rekabet, hayal kırıklıkları, dedikodunun yol açtığı sorunlarla birlikte kasabanın toplumsal , dinsel ve siyasal ahlâkına da eleştiriler gertiyor.


George Eliot, İngiliz edebiyatının başyapıtlarından biri olan Middlemarch’ta yanlış seçimlerin doğurduğu bireysel trajedileri aktarırken sıkıntılı evlilikleri, bilimsel çalışma ortamının oluşmasını saglarken yaşanan sorunları, aile geçmişinin soy ağacının önemi, maddi sıkıntının kısıtladıkları ve parasal refahın yol açtığı duyarsızlıkları, iş ortamının yarattığı rekabetler, toplumsal ahlâk kurallarıyla kişisel ahlaki görüşler, reform ve seçim propagandası gibi meselelerle aslında sadece bir kasabanın sakinlerine değil, tüm insanlığa ayna tutabilmiştir.




ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝
* Bir konuda ne karar vereceğini kestirmek, hava tahminleri yapmak kadar güçtü. Bir tek, kararlarını iyi niyetle verdiğinden ve onları en az parayla harcayarak uyguladığından emin olabilirdiniz o kadar.

* En değişken, en kararsız zihinlerde bile kemikleşmiş birtakım alışkanlıklar vardır.

* Duyarlı ince ruhu, çoğu kimsenin fark etmediği birtakım önemli toplumsal sorunlara hala ilgi duymaktaydı. Kral Cyrus'un su kanalları açarak Gyndes Nehri'nin gücünü kırması gibi o da tüm çabasını, yeryüzünde önemli adlar taşımayan derelere akıtarak harcadı. Ancak, onun çevresindeki insanlar üzerindeki etkileri hesaba kitaba gelmeyecek kadar geniş oldu: Çünkü dünyada iyiliklerin artması biraz da tarihin yazmadığı küçük eylemlere dayanır; ayrıca, eğer hayat şu anda sizler ve benim için daha kötü olabilecekken o kadar da kötü değilse, bu yarı yarıya, ideallerine bağlı kalarak bir köşede gösterişsiz hayatlar yaşamış, şimdi de kimsenin ziyaret etmediği mezarlarda yatan insanlara borçluyuz.

* Her sınır bir son olduğu gibi bir başlangıçtır da. İnsan uzun süre birlikte vakit geçirdiği genç hayatları, başlarına sonraki yıllarda neler geldiğini öğrenmek istemeden bir kenara nasıl bırakabilir? Çünkü hayatın bir parçası tümünün özelliklerini taşısa da, her yanı aynı şekilde örülmüş bir ağ gibi değildir: Verilen sözler tutulmayabilir; heyecanla başlanmış bir iş gitgide kötüleşebilir; o güne kadar kendilerini göstermeden kalmış birtakım güçlü yetenekler, uzun zamandır bekledikleri fırsatı bulabilirler; geçmişte yapılmış bir yanlışı düzeltme arzusu, muhteşem bir eyleme yol açabilir.

*Rubicon, Roma ile Galya arasındaki sınırları belirleyen gösterişsiz, çok küçük bir ırmaktı; önemi, karşı kıyısına geçildiğinde bir imparatorluk kazanılan tarihsel bir olaydan ileri gelmekteydi. Will de şimdi kendi sınırları olan ufak hendeği geçmeye zorlandığını hissediyordu; ama onun hendeğinin ötesinde gördüğü şey bir imparatorluk değil, içine sindiremeyeceği bir tutsaklıktı.

* Gençlik neşesini yitirdi diye, hayatının bundan böyle daha hareketsiz geçmeyeceğini göstermek niyetindeydi. Yeni giysilerin genelde yeni başlangıçlar anlamına geldiğini aklından hiç çıkarmadığından, sakin kafayla karar vermesine yardımcı olabilir düşüncesiyle böylesine cılız bir dış desteğe bile dört elle sarılıyordu.

* Güçlü etkiler uyandırabilen bir olay, gazyağına bulanmış paçavraları tutuşturan ateşten farksızdır.

* Kısa cümlelerle konuşmayı sever, tıpkı bir sürü kökü olan ama su yüzünde yalnız başını gösteren bitkiler gibi, bunların altlarına pek çok anlam yüklediğini düşünürdü.

* Hiçbir şeyimin olmamasını şimdiye kadar asla talihsizlik diye görmedim ben” dedi. “Ancak, yoksulluk bizi en çok sevdiğimiz kimselerden ayırıyorsa, işte o zaman cüzzam kadar kötü olabiliyor.

* Bir şeye karşı çıkmak için ileri sürülebilecek nedenler sınırsızdır; çünkü itirazcılar isterlerse bilginin bittiği yerde durma gereği hissetmeden, cehaletin muazzam olanaklarından sonuna kadar yararlanmaya devam edebilirler.

* Doğru yerde kullanılan bir sözcük her zaman bir güç kaynağıdır ve kendi kesinlik niteliğini eylemlerimize de iletir.

* Şair olmak, algılama gücü her şeyi en ufak niteliklerine kadar hızla görüp anlayabilen; duygu tellerinde gezinerek güzel düzenlenmiş çeşitlemeler çalan bir el gibi, her şeyi anında hissedebilen bir ruha - içine bilginin bir anda duyguya dönüştüğü, duygununsa şimşek çakarcasına yeni bir bilgi aracı durumuna geldiği bir ruha - sahip olmaktır. İnsan böyle bir durumu sürekli değil, ara sıra yaşayabilmekte ancak.

* Uzun bir sebat döneminin ardından başarısızlığa uğramak, başarısızlık demeye değmeyecek bir çabada bile bulunmamaktan çok daha yüce bir şeydir.

* Sözcüklere verdiğimiz anlamlar bizim o sıradaki düşüncelerimize bağlıdır.

* Roma'ya geldiğimden beri sık sık şunu hissediyorum: Çoğumuzun hayatı birer tablo gibi duvara asılabilse, bunlar o resimlerden daha çirkin, daha kaba saba gelirdi bize.

* Ufacık bir ateşle tutuşup yanabilen bir kıskançlık türü vardır; buna tutku bile diyemeyiz; sırf huzursuz bir bencilliğin soğuk ve karanlık mutsuzluğunun doğurup beslediği bir illettir o.

* İnsan kolayca kıskançlığa kapılıp komşularının büyük zaferlerini yerle bir edebilir ve bu tür bir kıyımın cinayet olduğunu düşünmezler.

* Genç ve duygulu bir insanı, bilgiyle dolu geçen yıllardan sonra ilgi ya da anlayıştan yoksun bir duruma gelmiş gibi gördüğü bir zihinle temas kadar kedere boğan hiçbir şey yoktur.

* Herakles için, zevk yerine erdemli olmayı seçmiş, denir ya, aslında hoş bir masal bu; ama, sanki bir kez karar verilince geriye bir şey kalmazmış gibi, masalın yazarı Prodikos kahramanımızın işini iyice kolaylaştırıyor. Başka bir masalsa, Herakles'in kirmeni eline alıp yün eğirdiğini, sonunda da Nessos'un zehirli gömleğini giydiğini anlatır. İyi bir karar, insanı doğru yoldan ayırmayabilir sanırım - ama kendi dışındaki herkesin kararı da ona destek olursa ancak.

* Voltaer'in dediği gibi, sihirli sözcüklerle bir koyun sürüsünü yok edebilirsiniz, ama belli bir miktar arsenikle birlikte olursa ancak. Ben o arseniği bana verecek adamı arıyorum, sihirli sözlerine aldırdığım yok.

* Zihninde her an kendisini izleyen seyirciler vardı

*Düşünce terazileri her şeyi yalnızca toptan tartabilen kaba ve duyarsız pek çok kimse vardı

* Bir evin değişik yerleri nasıl her bir belli özelliklere sahip tahta, demir, taş, tuğla ve çinko gibi malzemelerden yapılıyorsa, canlıların beyin, yürek, akciğer gibi değişik organları da, yapımlarında kullanılan birtakım temel dokulardan oluşuyordu.

* Para gibi, zamanın ölçüsü de ona duyulan ihtiyaçtır

* Bir konuşma bizim için yanlış bir yöne sapmışsa, çaresizlik bataklığına gitgide daha çok gömüleceğiz demektir.

* Öğretmenliğe uygun biri değilim ben; zihnim önümdeki konuyu bırakıp dilediği gibi dolaşmaya fazlaca düşkün. İnsan ücret karşılığı çalıştığı bir işi yapar gibi davranıp da aslında yapmamasındansa, her türlü güçlüğe katlanması daha iyi bence.

* Bir iftirayı ben çıkarmadım demeyi reddetmek, o iftirayı çıkarmakla neredeyse aynı şeydir.

* İnsan yeni bir kimseyle pek çok şeye - daha iyi bir insan olmaya bile - başlayabilir!

* onun ruhunu okuduğunu sanıyordu ama aslında okuduğunu sandığı şeylerin yarısı kendi eğilimlerini yansıtan şeylerdi. Bir başkasının ruhunu bilmek, gençlerin yapamayacakları güç bir iştir, çünkü onların bilinçlerine şekil veren etken, büyük ülçüde kendi istekleridir.

* Doğuştan yetenekli bir oyuncuydu o ve rol yapmak iliklerine kadar işlemişti. Kendi kişiliğini bile oynar ve bunu öylesine iyi yapardı ki oynadığı kişinin tıpatıp kendisi olduğunu fark etmezdi bile.

* İnsan tarihinin hiçbir döneminde ahlak konusunda herhangi bir zihin karışıklığı kabul etmemiştir.

* Dünyaya bakışı hiç kadınca değildi. Böyle bir kadınla yaşamak, insanı eğlendirip rahatlatmak bakımından, kuş ötüşleri diye tatlı gülüşlerin, gökyüzü diye mavi gözlerin bulunduğu bir cennette yan gelip yatmak varken, işten çıkınca gidip bir de ilkokul ikinci sınıf öğrencilerine ders vermekten farksız olurdu.

* Dehada ne kendini beğenmişlik ne de alçakgönüllülük vardır; deha, bir şey yapmak ya da yaratmaktır ama genel değil, değişik, özel bir şey.

* Yeryüzü, adına olasılıklar denen ümit verici benzerlikler ve içinden ne çıkacağı belli olmayan güzel yumurtalarla doludur.

* Hepimiz gelişmenin ne değişik kılıklara bürünerek ilerlediğini; küçük tohumların içlerinde ne güçlü biçimlere bürünecek şeyler sakladığını biliriz.

* Ona göre deha, doğası gereği, zincire vurulmaya gelmezdi; çünkü deha sahibi kimse ancak özgür durumdayken bir yandan içinden gelenleri dilediği gibi ifade edebilir; bir yandan da tüm yüce fırsatları yakalamaya açık bir zihinle, kendisini belli bir çalışmaya çağıran evrenden gelecek işaretleri güven içinde bekleyebilirdi.

* Kendisine hep Aristoteles'in o son derece veciz sözünü hatırlatmışımdır: İnsanı arzuladığı bir gayeye ulaştıracak her iş, önceden sabırla büyük gayret harcamayı ya da ikinci derecede önemli beceriler kazanmayı gerektirir.

* Ne var ki, itibar merakı bizim cömertlik etmemizi sağlar, ama bizi asla cömert bir insan yapmaz — tıpkı gösteriş merakının insanı nüktedan yapmadığı gibi.

* İnsan doğru olanı yapar ama gene de parşömen kağıdına basılı kitap gibi bir şey olmaktan öteye gidemeyebilir.

* Bir şeyin nedenlerini açıklamak genellikle güç gelirdi ona: İnsanların söylemeden de bunları anlamamalarını garip bulurdu; çünkü kendisinin dile getirdiği duygular, hep akla yakın, anlaşılır duygulardı.


* Kadın olalım erkek olalım, biz ölümlüler, sabah kahvaltısıyla akşam yemeği arasında pek çok düş kırıklığını sineye çeker, gözyaşlarımızı bastırırız; dudaklarımızın çevresi bir parça solgun görünür; ama nedeni sorulunca, "Bir şey yok!" deriz. O sırada gururumuz yardımımıza koşmuştur; bizleri sırf başkalarını yaralamamak için kendi yaramızı gizlemeye zorladığı zamanlar, gurur hiç de kötü bir şey değildir.

* Bir su damlasına mikroskopla bile baksak, buna dayanarak yaptığımız yorumların fazlaca kaba çıktığını görürüz
çünkü mikroskopun merceği zayıfsa, hareket halindeki bir yaratığın, birden canlanmış bozuk paralar gibi kendisine doğru koşan daha küçük yaratıkları iştahla yuttuğunu sanırız; oysa aynı damlaya daha güçlü bir mercek altında bakarsak, o yaratığın, toplayacağı yıllık vergileri bekleyen bir dere beyi gibi hiç kıpırdamadan durduğu ve kurbanlarını ona birtakım incecik kılların girdaplara yaratarak sundukları ortaya çıkar.

* Kadınların sonu gelmeyecek bir inceleme konusu olduklarını düşündü.

* Söylediği her söz, maden ocağından yeni çıkmış değerli bir taştı sanki; ya da geçmiş çağların hazinelerini barındıran bir müzenin kapısına yazılmış bir kitabeydi.

* Sebepler kelimelere dökülünce, güçlerini kaybedebilirler; onların narin kokuları, daha kaba olan havaya karışır gider çünkü. Çimlenme safhasındaki tohum, ışıktan uzak tutulmalıdır.

* fikirler ve vicdani kaygılar, ortalığa saçılmış iğnelere benzerdi; insanları yere basmaya ya da oturmaya, hatta yemek yemeye bile korkuturlardı.

* Düşünceye önem vermeliyiz, yoksa eski çağların karanlığına yeniden gömülürüz.

* İnsan zihni, o zihne saat kadranı ya da aile arması gibi bir dış yüzey sağlayan dokulardan çok daha karmaşıktır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder