22 Şubat 2022 Salı

FYODOR DOSTOYEVSKİ " BİR YAZARIN GÜNLÜĞÜ"

 #BirYazarınGünlüğü 📚 #Dostoyevski

#FyodorDostoyevski 



Bir Yazarın Günlüğü , Fyodor Dostoyevski'nin hem güncesi hem deneme kitabıdır.

Birinci cildi 1873 ile 1876 yılları arasında yayımlanmış, ikinci cildi ise 1877 ile 1881 yılları arasında yayımlanmıştır.

Dostoyevski'yi edebiyat dışındaki yönleriyle tanımak için kaynak niteliğinde olan eserde yazarın siyasi görüşü, Tanrı ve din hakkında hissettikleri, toplumsal olaylara ilişkin fikirleri, Batıcılık hakkında eleştirileri ve Puşkin'i anma töreninde yaptığı konuşması ile birlikte, edebiyat ve sanat eleştrileri, birkaç fantastik öyküsü de yer almaktadır.

Aristokrat aydın kesmin kendisine karşı alaycı aşağılayıcı tavırları yüzünden onlardan biri gibi hissedemeyen, aynı zamanda iyi niyetli olsalar bile okuma yazma sorunları nedeniyle konuşacak ortak nokta bulamadığı halktan da biri olamayan Dostoyevski iki tarafa da ait olmayan ama iki taraftan da vazgeçemeyen, sıkışıp kalmış bir adamdı, sadece kendini Petersburg'a ait hisseden ama hiçbir gruba aidiyet duygusu beslemeyen Dostoyevski, eserlerinde bu bunalımı birçok karakter üzerinde yansıtmış ve günlüğünde de bu arada kalmışlık üzerine sık sık değinmiştir.

Dostoyevski, döneminin toplumsal ve siyasal olaylarını ele aldığı günlüğündeki kimi konular halen günceliğini kormaktadır. Halkıyla bağını koparmış Rus aydınlarına eleştirisi, Rus halkının yüceltilmesi, Slavların birleştirilmesi ülküsü, Doğu sorunu, batılılaşma çabası ve Avrupa özentisi, kültür yozlaşması, anadil sorunu, adalet sistemi, kadın sorunu, aile içi şiddet, toplumun alkol sorunu, savaşlar ve barışlar üzerine düşünceler, edebiyat eleştirileri gibi birçok konuya değindiği günlükte zaman zaman fantastik duygu yüklü öykülerde yer almaktadır.


#Altınıçizdiğimsatırlar 📝 

* Enerji, emek ve mücadele: işte çevreyi çevre yapan öğeler... Karakter bağımsızlığına ve özsaygıya ancak emekle, mücadeleyle ulaşılabilir.

* İnsan kendisinden çok farklı düşünen kişiye de saygı duyabilir.

* Kişi kaçınılmaz olarak geçmişteki bazı olayları, gelecekteki yolunu çizmek ve buna göre kişisel ahlak dersi çıkarmak için bir şekilde kaydetme eğilimindedir.

* Olumlunun ve güzelliğin kaynağından yoksun çocuğun hayat yoluna adım atması çok zordur.

* Eskiden "Hiçbir şey anlamıyorum!" tümcesi söyleyenin aptal olduğunu gösterirdi, şimdiyse yüce bir onur sayılıyor. "Dinden anlamam, Rusya' da hiçbir şeyden anlamam, sanata da hiç aklım yatmaz!" sözlerini göstere göstere ve gururlu bir tavırla kullandın mı, o saat harika yücelere çıkarırsınız kendinizi. Gerçekten de hiçbir şeyden anlamıyorsanız, bu büsbütün yarar sağlayacaktır size.

* Dile getirilmeyen , bilinçsiz ama güçlü biçimde hissedilen düşünceler vardır.

* Halk suçu yadsımıyor, suçlunun kabahatli olduğunu biliyor. Ama halk aynı zamanda her suçluyla birlikte kendisinin de kabahatli olduğunu anlıyor. Ancak kendini suçlamakla "çevreye" inanmadığını gösteriyor; tersine, çevrenin tamamen halka, halkın sürekli pişmanlık duymasına ve kendini olgunlaştırmasına bağlı olduğuna inanıyor. Enerji, emek ve mücadele: işte çevreyi çevre yapan öğeler... Karakter bağımsızlığına ve özsaygıya ancak emekle, mücadeleyle ulaşılabilir.

* "Çevre" öğretisini şöyle bir anlayışa uygulamak kadar kolay bir şey olmadığını kabul edin: "Toplum iğrençtir, bu yüzden biz de iğrenciz, bizler zenginiz, arkamız sağlam; sizin karşı karşıya bulunduğunuz talihsizlikten bizler rastlantıyla kurtulduk; bizim de başımıza gelseydi, sizin yaptığınızı yapardık. Kim suçlu? Çevre elbette. Ortada iğrenç bir çevre vardır ve asla suçlu yoktur..."

* Kafasında devrimler kurmuş, başkalarını ayartmış, oysa kendisi lüks içinde ve aile huzuruyla yaşamayı sevmiştir.

* "Eğilimden" son derece ürkerim özellikle mesleğinin daha başında genç bir ressama egemen olmuşsa... Beni asıl korkutan nedir, bilir misiniz? Asıl bu eğilimin amacına ulaşmaması korkutur beni.

* Bizde genel bir "kendini soyutlama" dönemi başlamıştır. Herkes kendini dışlıyor, bir köşeye çekiliyor, herkes kendi kafasına göre yeni, farklı, duyulmamış şeyler icat etme he­vesinde... Önceleri genel olan tüm düşüncelerini ve duygularını bir kenara bırakarak, her olaya şimdi kendi kişisel düşünceleri ve duyguları açısından yaklaşıyor. Herkes baştan başlamaya adeta can atıyor. Geçmişle bağlarını acımasızca koparıyorlar, herkes bildiğini okuyor, bununla teselli buluyor ancak. Elinden gelmiyorsa da kal­kışıyor işte! Örneğin çoğu hiçbir şey yapmıyor, yapmaya da hiç mi hiç niyeti yok, ama yine de kopuyor, bir köşede öylece oturuyor, koptuğu yere bakıyor; kollarını göğsünde kavuşturarak bir şeylerin olmasını bekliyor. Bizde hep bir şeyler beklenir zaten. Oysa hiçbir konuda tinsel uyum yoktur, herkes kendini dışlıyor, dışlamaya da devam ediyor; grup olmayı bırakın, herkes tek tek yalnızlığına çe­kiliyor. Daha önemlisi de bazen bunun çok kolayca ve keyif vere­cek biçimde yapılması. Günümüz yazar-sanatçılarını ele alın, yani yeni ortaya çıkanları... Mesleğe başlıyor ve geçmişten hiçbir şeyi bilmek, öğrenmek istemiyor. Kendi hesabına, kendi başına hareket ediyor. Yeni düşünceler yayıyor; doğrudan yeni sözlerin, yeni insanın ülküsünü koyuyor. Ne Avrupa, ne de kendi edebiyatını biliyor; hiçbir şey okumamış, okumaya da niyetli görünmüyor. Bıra­kın Puşkin'i, Turgenyev'i, kafa yapısına uygun bir Belinski'yi, Dobrolyubov'u bile okuduğu şüphelidir. Yeni kahramanlar, yeni insanlar yaratıyor, yenilik diye yaptığı doğrudan onuncu adımı at­mak, ilk dokuzu unutmaktır; bu nedenle de aklın alamayacağı ka­dar çok yalanın içinde buluyor kendini. Okurda hem ders, hem de imrenme duygusu bırakacak şekilde silinip gidiyorlar. Çıkarılacak ders bu sahteliktir. Bu tiplerde yeni adına hemen hemen hiçbir şey yoktur; tersine, hırpalanmış eskinin katmerlisi vardır çoğunda; ancak önemli olan bu değil, asıl, yazarın tümüyle yeni sözler söy­lediğine derinden inanması, kendi kabuğuna çekilmesi, kuşkusuz bundan büyük keyif almasıdır.

* Anna Karenina sanatsal olarak bu dönemde Avrupa edebiyatından bir benzeriyle kıyaslanamayacağımız, tam zamanında ortaya çıkan, kusursuz bir yapıttır. İkincisi, düşünce olarak bizden, özbeöz kendimizden, Avrupa dünyası önünde karakterimizi ve ulusal " yeni sözümüzü" ya da en azından kaynağını - Avrupa'nın hiç duymadığı, ancak bütün kibrine rağmen kendisine gerekli olan sözü- içinde barındıran bir yapıt...


📌 Kronolojik Sırayla Dostoyevski Okuma Rehberi 📖 * İnsancıklar (1846) (İletişim Yayınlayları) * Öteki (1846) (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) * Ev Sahibesi (1847) ( İş Kültür yayınları) * Beyaz Geceler (1848) (Can Yayınları) * Stepançikovo Köyü (1859) (İş Kültür Yayınları) * Ezilenler (1861) (İş Kültür Yayınları) * Ölüler Evinden Anılar (1862) ( İş Kültür Yayınları) * Yeraltından Notlar (1864) (İş Kültür Yayınları) * Suç ve Ceza (1866) (Can Yayınları) * Kumarbaz (1867) (İş Kültür Yayınları) * Budala (1869) (İş Kültür Yayınları) * Ecinniler (1872) (İş Kültür Yayınları) * Bir Yazarın Günlüğü (1873) (YKY) * Delikanlı (1875) (İletişim Yayınları) * Karamazov Kardeşler (1881) (İş Bankası Kültür Yayınları) 📌 Henri Troyat "Dostoyevski Biyografisi" (İletişim Yayınlayları)









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder