20 Ekim 2022 Perşembe

WİLLİAM FAULKNER "DÖŞEĞİMDE ÖLÜRKEN"

 #WilliamFaulkner 📚 #DöşeğimdeÖlürken

#Faulkner 📖

Özgün adı "As I Lay Dying" olan "Döşeğimde Ölürken" Nobel Edebiyat ödüllü Amerikalı modernist yazar William Faulkner’ın 1930’da yayımlanan romanıdır.  

59 bölümden oluşan bu romandaki mekan, yazarın kurgusal bir mekân olarak tasarladığı Yoknapatawpha bölgesidir. 

Bilinç akışı ve iç monolog tekniğiyle aktarılan roman birçok farklı karakterin bakış açısından sunulmuş, birbirinin hayatlarını etkileyen insanların ve aile bireylerinin kişilik çarpışmaları ve vakalar geriye dönüş teknikleriyle sahnelerin birleşmesinden ortaya çıkarılmıştır.

Vefat eden annelerini, vasiyeti üzerine kendi ailesinin gömülü olduğu mezarlığa defnetmek üzere yola çıkaran Bundren ailesinin yolculukta başından geçen ve daha öncesinde yaşanan, kaderlerini etkileyen trajik olaylar her bireyin farklı bakış açısıyla yorumlanarak, hikayeye bir şekilde dahil olan birçok karakter tarafından aktarılır. Güney Amerika'daki eyaletlerde yoksul halkın yaşadığı zorlukları, kadın olmanın sıkıntılarını, aile kavramlarının önemini, bireysel mücadeleleri vurgulayan yazar dini inancın kişiler üzerindeki etkisini de birbirlerinin gözünden sunmuştur.



#altınıçizdiğimsatırlar 📝

* Tanrı yolları yolculuk için yaptı: işte ondan dolayı yolları yeryüzüne yatay yerleştirdi. Bir şeyin durmadan kımıldamasını isterse uzunlamasına yapar o şeyi, yol, at ya da araba gibi, ama bir şeyin konduğu gibi durmasını dilerse onu da dikey yapar, ağaç ya da insan gibi. Ve böylece Tanrı istemedi işte insanların yollarda yaşamasını, çünkü hangisi önce varır, sorarım; yol mu, ev mi? “Hiç evin yanına yol kondurduğunu bilir misiniz Tanrı'nın?" diyorum. Hayır, hiçbir zaman diyorum, çünkü yalnız insanlardır evlerini arabasıyla geçen her kişinin kapıya tükürebileceği bir yere kurmadan rahat edemeyen hiç, böylece hep tedirgin olur kalkıp başka yerlere gitmek isterler, Tanrı bir ağaç ya da bir ekin tutamı gibi oldukları yerde durmalarını dilediği halde. Çünkü eğer bir insanın durmadan kımıldayıp bir yerden bir yere gitmesini isteseydi Tanrı, uzunlamasına, karınüstü koymaz mıydı onu, bir yılan gibi? Öyle yapması gerekirdi.

* Yeryüzüne gelmemiz için iki kişi gerekiyor, ölmek icinse bir kişi yeter. Dünya böylece varacak sonuna.

* Gençken ölümün nasıl gövdenin doğal bir davranışı olduğuna inandığım aklıma geliyor; artık yalnızca bir zekâ işi olduğunu biliyorum -yoksunluk acısını çeken kişilerin zekâları. Nihilistler bunun bir son olduğunu söylerler; İncil'e inananlar ise bir başlangıç; gerçekte tek başına bir kiracının ya da bir ailenin bir evden ya da bir kentten başka yere taşımasından daha fazla bir şey değildir.

* Bu memleketin kötü yanı burada: her şey, hava, hepsi, olduklan yerde çok fazla kalıyor. Toprağımız da nehirlerimiz gibi: donuk, yavaş, sert; insan yaşantılarını da kendi amansız, düşüncelerle yoğun görünüşünde yaratıp biçimlendiriyor.

* Beni süzüyor: gözlerini duyuyorum. Sanki gözleriyle bana bir şeyler fırlatıyor. Böylesini kadınlarda daha önce de görmüştüm. Odaya acıma, derde ortak olma duygularıyla, elle tutulur gerçek bir yardım imkanıyla girenleri gözleriyle kovar, onları hiçbir zaman araba atından üstün tutmamış değersiz bir hayvana sarılırlar. Anlayışın ötesindeki sevgi dedikleri bu işte: bu gurur, yanımızda getirdiğimiz, ameliyat odalarına taşıdığımız, inatla, kızgınlıkla yeniden toprağa götürdüğümüz bu iğrenç çıplaklığımızı saklama isteğimiz.

* Zaman zaman insan düşünüyor. Bu dünyadaki üzüntüleri, tasaları; şimşek gibi herhangi bir yerden vurabileceklerini. Sanırım kişinin sığınağı ancak güçlü bir Tanrı inancı olabilir...

* İnsan zaman zaman düşünüyor böyle. Pek sık değil ama. Bu da iyi bir şey. Çünkü Tanrı onu iş yapsın, düşünmekle fazla zaman harcamasın diye yarattı., çünkü beyin var ya, tıpkı makine parçası gibi: bir yığın işkenceye dayanamaz. En iyisi hep bir yolda çalışması, günlük işleri yapması, bir parçanın gereğinden çok kullanılmaması.

* Kelimelerin bir şeye yaramadığını anladığım zamandı; kelimelerin söylemek istediklerine bile uymadıklarını.

* Doğduğunda anladım ki analık kelimesini böyle bir kelimenin olmasını isteyen biri bulmuş çıkarmıştı, çünkü çocuğu olanlar bu söz varmış yokmuş pek umursamıyorlardı. Korku’yu da hiç korkmamış kişilerin bulduğunu anladım; gurur’u hiç gururu olmayanların. Anladım böyle olduğunu.

* Dua etti benim için, günahı göremediğimi sanıyordu, benim de diz çöküp dua etmemi istedi, çünkü günahı kelimeler olarak görenlerin gözünde kurtuluş da kelimelerdir yalnızca.

* Yüzünde el etek çekmişliğin derin anlamı var.

* Yaşamak vadilerde başladı. Eski kokuların, eski hırsların, eski umutsuzlukların sırtında tepelere savruldu gitti. Onun için tepelere tırmanmalısın ki aşağı inebilesin.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder