17 Mart 2021 Çarşamba

ALBERT CAMUS "MUTLU ÖLÜM"

#AlbetCamus #MutluÖlüm 📚 

Mutlu Ölüm ( La Mort Heureuse ), Nobel Edebiyat ödüllü yazar Albert Camus’un 1930’ların sonlarında yazdığı, ancak ölümünden sonra 1971 yılında yayımlanan romandır. Albert Camus, benzer eseri olan Yabancı’yı daha önce yayımladığı için Mutlu Ölüm’ün yayımlanması ertelenmiştir. 

Albert Camus, Mutlu Ölüm‘de mutluluğu arayan bir adamın hikayesini, mutluluk arayışı doğrultusunda amacına ulaşmak için yaptıklarını ve içsel yolculuğunu anlatır.

Roman 2 bölümden oluşmaktadır: Birinci bölüm; "Doğal Ölüm" adını taşıyor ve Patrice Mersault'un sıradan hayatını aktarıyor. Mersault, basit bir hayat sürdüren ve fazlası için çabalamayan bir adamdır, ta ki sevgilisinin eski arkadaşı Zergaus ile tanışana dek.

Kitapta iki karakter arasındaki bağ ve zıtlık, olay örgüsünü başlatır. Mersault, oldukça sağlıklı fakat parası olmayan genç bir adamdır. Zergaus ise zengin fakat sağlığı yerinde olmayan bir adamdır. İki adam da hayatlarındaki kendi eksiklikleri yüzünden mutlu olamamaktadır. 

"Bilinçli Ölüm" adını taşıyan ikinci bölümde ise Mersault, kendini ve mutluluğunu bulmaya çalışır. Mersault, Zergeus’u onun isteği üzerine öldürdükten sonra ona ait olan parayla kurduğu yeni hayatında hem sağlığının hem de paranın gücü ile mutluğu keşfeder. Aslında yakaladığı bu mutluluk onun hayatını istediği gibi yönlendirebilmesinden kaynaklanan özgürlük duygusuna bağlıdır. Mersault, paranın sağladığı imkanlarla yaptığı geziler ve gözlemler neticesinde hayata dair yeni şeyler keşfettiğini fark eder ve kendi ölümünü bu doğrultuda mutlulukla karşılar. Mersault, böylece Zergeus'un aksine özgür ve mutlu bir adam olarak ölür.


#AlbetCamus #MutluÖlüm 📚 


ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* Ve taşlar arasında bir taş olarak, yüreğinin sevinci içinde, devinimsiz dünyaların gerçekliğine dönüştü.

* Rolünün gereğini yerine getirmiş, insanın yalnızca mutlu olmak olan tek görevini tamamlamıştı. Uzun zaman değil elbette. Ama zaman olaylara hiçbir şey yapmaz. Yalnız bir engel olabilir, bu durumda, artık o da önemli değildir. Engeli yıkmıştı ve bu içinde oluşturduğu içsel kardeşlik, iki ya da yirmi yıllık olmuş, pek önemli değildi. Mutluluk, onun olduğu durumdu.

* Buraya kadar yaşamıştı. Şimdi yaşamından söz edebilirdi. Bir zaman kendisi için önde gelen o büyük, çökertici atılımdan, yaşamın kaçkın ve yaratıcı şiirinden, şimdi artık yalnızca şiirin karşıtı olan kırışıksız bir gerçek kalıyordu. Bu yaşama birlikte başlamışlar gibi içinde taşıdığı insanlardan, kökleri birbirine girmiş, ama karışmamış çeşitli varlıklardan kendisinin hangisi olduğunu biliyordu şimdi: Yazgının insanda yarattığı bu seçimi bilinçlilik ve yüreklilikle yapmıştı. Onun bütün yaşama ve ölme mutluluğu buradan kaynaklanıyordu. Bir hayvan çılgınlığıyla baktığı bu ölümden duyduğu korkunun yaşamdan korkmak anlamına geldiğini anlıyordu. Ölme korkusu, insanın içindeki yaşayan şeye olan sınırsız bağlanmayı açıklıyordu. Yaşamlarını yükseltmek için kararlı davranışlarda bulunmamış olanlar, korkanlar ve güçsüzlüğü yüceltenler, bütün bunlar, ölümden, içine karışmadıkları bir yaşama onun getirdiği yaptırımdan dolayı korkuyorlardı. Hiçbir zaman yaşamadıkları için yeterince yaşamamışlardı. Ve ölüm, boş yere susuzluğunu gidermeye çalışan bir yolcuyu sonsuzluğa dek sudan yoksun bırakma davranışı gibiydi. Ama ötekiler için, silen, yadsıyan, başkaldırıya olduğu kadar minnete de gülümseyen hoş ve kaçınılmaz davranıştı.

* Her şey, doğumdan ölüme giden o an içine sığıyor, orada yargılanıyor ve kutsanıyor, duygusu içindeydi.

* Şu tuhaf körlüğe şaşıyordu ki, insanlar kendilerinde değişeni çok iyi bilmelerine karşın, dostlarına, ilk ve son olarak, kendi oluşturdukları bir imgeyi yakıştırıyorlar. Ve işte o, daha önce nasılsa öyle kabul ediliyordu. Nasıl ki bir köpek karakter değiştirmez; insanlar da köpektir insan için.

* İnan bana büyük acı yoktur, büyük pişmanlıklar, büyük anılar yoktur. Her şey unutulur, büyük aşklar bile. Yaşamda aynı anda hüznün ve coşkunun bulunuşu bundandır. Olayları görmenin ancak belli bir yolu vardır ve zaman zaman ortaya çıkar. İşte bunun içindir ki, yaşamında büyük bir aşka, umutsuz bir tutkuya sahip olmuş olmak yine de iyidir. Bu en azından bizi çökerten nedensiz umutsuzluklar için bir korumadır.

* Dünya her zaman ancak bir şey söyler: Önce hoşa gider, daha sonra bıktırır. Ama tekrarlar sayesinde başarıya ulaştığı bir an gelir ve direnmesinin ödülünü alır.

* İnsan insanın gücünü azaltır. Dünyaysa o gücü dipdiri bırakır.

* Paraya sahip olmak, zamana sahip olmaktır. Bu

görüşümde kararlıyım. Zaman satın alınır, her şey satın alınır. Zengin doğmak ya da zengin olmak; bu hak edildiğinde mutlu olmak için zamana sahip olmaktır.

* Şanslı doğmuş bir adam için mutlu olmak hiçbir zaman zor değildir. Nice sahte büyük insanın önemli yanlışı olan vazgeçme

isteğiyle değil de, tersine, mutluluk isteğiyle, herkesin ortak yazgısını değerlendirmek yeterli. Yalnız zaman gerekiyor mutlu olmak için. Çok zaman. Mutluluk da uzun bir sabırdır zaten. Ve çoğu kez, para aracılığıyla zaman kazanmak gerekirken, yaşamımızı para kazanarak tüketiyoruz.

* Yaşamın hangi aşamasına kadar varırdım, iyi biliyorum. Yaşamımı bir deney haline getirmezdim. Kendim, yaşamımın deneyi olurdum... Evet, hangi tutku bütün gücüyle beni doldururdu, biliyorum. Önceleri çok gençtim. Çevreye uyardım. Bugün nasıl davranacağımı, sevmeyi, acı çekmeyi anladım, gerçekte yaşamak budur, ama açık olunduğu ve yazgının, bir sevinç ve tutkular gökkuşağının biricik yansıması -bu herkes için böyledir- olarak kabul edildiği ölçüde yaşamaktır bu.

* Kazanmak zorunda olduğum yaşamım var. İşim; başkalarının katlandıkları, benimse dayanmaya çalıştığım şu sekiz saatler...

* Yaşamıma ve onun gizli rengine baktığımda içimde gözyaşı titreşimi gibi bir şey oluşuyor. Şu gökyüzü gibi. Aynı anda hem yağmurlu hem güneşli, hem öğle üstü hem gece yarısı... Öptüğüm o dudakları, yoksul çocukluğumu, kimi zaman beni sürüleyip götüren yaşam ve tutku çılgınlığını düşünüyorum. Aynı anda bunların tümüyüm ben. Beni tanımakta güçlük çekeceğiniz zamanlar olduğundan eminim. Mutsuzlukta sınırsızlık, mutlulukta ölçüsüzlük, bilmiyorum ne desem.

* Kendimiz olmaya zamanımız yok. Ancak mutlu olmaya zamanımız var.

* Birkaç yıl önce, önümde her şey vardı, yaşamımdan, geleceğimden söz ediliyordu. Kabul ediyordum ben de. Hatta bunun için gerekenleri bile yapıyordum. Ama daha o zamandan her şey bana yabancıydı. Kendimi kişiliksizliğe, kimliksizliğe uygulamaktan başka kaygım yoktu. Mutlu ve ‘karşı’ olmamak...

Şimdi yine zamanım olsaydı... kendimi oluruna bırakmaktan başka bir şey yapmazdım. Bu durumda başıma gelen her şey, bir çakıl taşı üzerindeki yağmur gibi bir şey olurdu. Yağmur, taşı serinletir, ne güzel. Bir başka günse güneşten yanar taş. Mutluluğu tam olarak böyle bir şey gibi düşündüm.

* Özgürlük ve bağımsızlık kaygısı, ancak hâlâ umutla yaşayan bir varlıkta duyulur.

* Yalnızlıkta yoksulluk, korkunç bir yoksulluktu.

* Kendi kendinden, kendi çıkarından uzak, kendi yüreğine ve kendi gerçekliğine yabancı yaşamı; kahve ve katran kokuları içinde, her gün, bu soğukkanlı veremli ile şarkılarla dolup taşan Emmanuel arasında salınıp duruyordu. Başka koşullarda kendisini coşturacak şeyler konusunda odasına dönünceye kadar susuyordu, çünkü onları yaşıyordu; odasına döndüğündeyse tüm gücünü ve dikkatini içinde yanan yaşam ateşini söndürmeye harcıyordu.

* Hastalığın gelişi birdenbiredir, ama gidişi için zaman gereklidir.

* Havanın bu ışıl ışıllığı, göğün bu verimliliği altında, insanların tek ödevi, yaşamak ve mutlu olmak gibi görünüyordu.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder