14 Nisan 2021 Çarşamba

ALBERT CAMUS "İLK ADAM"

#İlkAdam 📖 #AlbertCamus 📚

İlk Adam (Le premier homme) Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Albert Camus'nün tamamlanmamış otobiyografik özellikler taşıyan eseridir. Roman taslak halinde kaldığı için belirli bir bütünlük taşımamaktadır. 

Albert Camus’nün yarım kalan ve ölümünden sonra yayımlanan otobiyografik romanı kahramanın babasını mezarında ziyaretiyle başlar ve yoksul insanların hayata tutunma mücadeleleri ele alınır. Yazar, merkeze yerleştirdiği Jacques Cormery karakteriyle, babasını ve geçmişini nasıl aramaya koyulduğunu anlatır. Kendisi henüz bir yaşındayken savaşta ölen babasını, yıllar sonra mezarında ziyaret eden Jacques Cormery, mezar taşındaki tarihleri okuyup kendisi o sırada 40 yaşındayken babasının 29 yaşında ölmüş olduğunu anladığında sarsılır ve ailesi tarafından unutulmuş olan babasının nasıl biri olduğunu araştırmaya başlarken kendi geçmişindeki anılar da su yüzüne çıkmaya başlar.

Yoksulluğun ve yoksunluğun içinde geçen çocukluğunda kendine sunulan sınırlı imkânlarla krallığını kurmaya çalışan bir çocuğun gözünden büyüklerinin kendine karşı davranışları neticesinde değelendirilmeleri arka planda konu edilir. Annesinin sessizliği boyun eğişi, büyükannenin sertliği otoriteyi, amcanın onları bırakmaması bağlılığı, öğretmenin koruyup kollaması babalığı simgeler. Tüm bunlara rağmen hep bir yerlerde duyulan eksiklik giderilemez.


#İlkAdam 📚

ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR  📝

* Yaşadığını sanıyordu, tek başına yetişmişti, gücünü, yetisini biliyor, göğüs geriyor, varlığını elinde tutuyordu.

* Şu bunalımlı, yaşamaya doymayan, şu dünyanın kırk yıl boyunca kendisine eşlik etmiş ölümlü düzenine başkaldırmış ve her zaman kendisini her türlü yaşamın gizeminden ayıran duvar karşısında hep aynı güçle çarpan , daha uzağa, daha öteye gitmek ve bilmek ölmeden önce bilmek, var olmak için en sonunda, tek bir kez, tek bir saniye, ama kesinlikle bilmek isteyen yürekten başka bir şey değildi artık.

* Hayır cömert değilim. Zamanım, çabalarım, yorgunluğum konusunda cimriyim..

* Nesnelerin ve insanların yönetimi çok şey öğretmişti ona, ama öncelikle, az şey bildiğimizi öğretmişti.

* Annesini ve çocuğunu, seçmesi kendine bağlı olmayan her şeyi sevmişti. Sonunda her şeye karşı çıkmış, her şeyi tartışma konusu yapmış, ama yalnızca zorunluluğu sevmişti. Yazgının kendisine getirdiği varlıkları, kendisine göründüğü biçimiyle dünyayı, kaçınamadığı her şeyi, hastalığı, iççağrıyı, şanı ya da yoksulluğu, kısacası yıldızını. Gerisine, seçmek durumunda kaldığı şeylere gelince, sevmeye çabalamıştı, bu da aynı şey değildi.

* Aynı zamanda dünyanın sonunun öyküsü olmalı bu - içinden şu ışık yıllarının özlemi geçen...

* Şunu haksız bulup buna hak vermek için yaşamaktan, etkinlikte bulunmaktan, duymaktan bıktım. Başkalarının bana kendim konusunda verdikleri imgeye göre yaşamaktan bıktım. Özerklik kararı alıyorum, bağımsızlık içinde bağımsızlık istiyorum.

* "Alçakgönüllü, bilgisiz, inatçı yaşamın yerini hiçbir şey tutamaz..."

CLAUDEL, L'Échange


* Gençken, insanlardan verebileceklerinden fazlasını isterdim: sürekli bir dostluk, kesintisiz bir coşku. Şimdi verebileceklerinden daha azını istemesini öğrendim: tümcesiz bir yoldaşlık.

* Bizi en kötü acılarımızdan kurtaran şey, bırakılmış ve yalnız olma ama gene ''ötekiler''in bizi mutsuzluğumuzda ''izleyemeyeceği'' ölçüde yalnız olmama duygusudur. İşte bu nedenle bazı bazı mutluluk dakikalarımız bırakılmışlık duygumuzun bizi şişirip sonsuz bir kedere yükselttiği dakikalardır. Gene bu nedenle mutluluk çoğu kez mutsuzluğumuza acıma duygusundan başka bir şey değildir.

* Her zaman, eline geçen kitapları yutarcasına okumuştu, bunları da yaşamakta, oynamakta ve düş kurmakta gösterdiği oburlulukla yutardı.

* Bir insanı yenmek de ona yenilmek kadar acı olduğuna göre, savaş iyi bir şey değildi.

* Yoksunluk, iner kalkar köprüsü bulunmayan bir kaledir.

* Yoksulların belleği zenginlerinki kadar dolu değildir, yaşadıkları yeri ender olarak bıraktıklarına göre, uzamda bellek noktaları daha azdır, tek biçimli ve külrengi bir yaşam süresinde de daha az bellek noktası bulunur. Hiç kuşkusuz, gönül belleği de vardır, onun daha güvenilir olduğu söylenir, ama zorluk ve emek yüreği yıpratır, yorgunlukların ağırlığı altında insan daha çabuk unutur.

* Yazarlık mesleğinin soyluluğu baskıya direnmesinde, dolayısıyla yalnızlığa razı olmasındadır.

*Yazarlar kölelikle başladılar.

Özgürlüklerini fethettiler...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder