18 Mart 2022 Cuma

MİLAN KUNDERA " VAROLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ"

  #MilanKundera 📕 #VarolmanınDayanılmazHafifliği 



Çek asıllı Fransız yazar Milan Kundera tarafından yazılan ve felsefi roman türünün başarılı örnekleri arasında yer alan “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği”, dört farklı karakter çerçevesinde aşk, cinsellik, aile, gelenekler, otorite, inanç, varoluşçu felsefe, politika, komünizm, savaş kavramlarını irdelemektedir. Roman 1968 Prag Baharı sonrası ve 1986 yılında SSCB'nin Çekoslovakya’yı işgal etmesiyle bağlantılı olarak Tomas, Tereza, Sabina ve Franz adlı karakterlerin hayatlarına nasıl yansıdığı ve birbirleriyle kurdukları ilişkiler anlatılmaktadır. Roman 1982'de Çek dilinde yazıldığı halde ülkesindeki Komünist rejimle ters düşüp Fransa'ya göç edip Fransız vatandaşı olan yazarın eseri ilk kez 1984 yılında Fransa’da Fransızca olarak basılmış, ancak ertesi yıl orijinal dilinde yayımlanmıştır. Eser 1987'de aynı isimle sinemaya da uyarlanmıştır.


#Altınıçizdiğimsatırlar 📝

* Ebedi dönüş düşüncesinde gizemli bir yan vardir ve Nietzsche öteki düşünürleri sık sık şaşırmıştır bu düşüncesiyle; düşünün bir kere, her şey tıpkı ilk yaşandığı biçimiyle yineleniyor ve yinelenmenin kendisi de sonsuza kadar koşuluyla yineleniyor! Ne anlama gelir bu çılgın mitos?

* Yaşamlarımızın her saniyesi sonsuz kere yineleniyorsa, İsa'nın çarmıha çivili olduğu gibi biz de sonsuzluğa çivilenmişiz demektir.

* Sadece bir tek hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştıramaz ya da kusurlarımızı gelecekteki hayatlarımızda gideremeyiz; bu nedenle de ne istediğimizi bilemeyiz.

* Beden bir kafesti ve bu kafesin içinde bakan, dinleyen, korkan, düşünen ve hayretlere düşen bir şey vardı; bu bir şey, beden çıkarıldıktan sonra geriye kalan, ruh idi.

* Toplama kampı, insanların sıkış tıkış, gece gündüz sürekli bir arada yaşadıkları bir dünya'dır. Acımasızlık ve şiddet yalnızca ikincil (ve hiç de vazgeçilmez olmayan) niteliklerdir. Toplama kampı, kişinin özel yaşamının tamamen ortadan kalkmasıdır.

* Roman kişileri insanlar gibi kadından doğmaz; yazarın henüz hiç kimse tarafından keşfedilmediğini ya da hakkında önemli bir şey söylenmediğini düşündüğü temel bir insani olasılığı bir fındık kabuğunun içine sığdıran bir durum, cümle ya da eğretilemeden doğarlar.

  Ama bir yazarın ancak kendini anlatabileceği de doğru değil midir?

* Hüzün, son duraktayız demekti.Mutluluk, birlikteyiz, demekti. Hüzün biçimdi, mutluluk içerik. Mutluluk hüznün uzamını dolduruyordu.




 



16 Mart 2022 Çarşamba

DANİEL KEYES "ALGERNON'A ÇİÇEKLER"

 

#DanielKeyes 📕 #AlgernonaÇiçekler 

#FlowersForAlgernon 



Daniel Keyes'in tek kitabı olan Algernon’a Çiçekler (Flowers For Algernon), 1959 yılında yayımlanmış, 1960 yılında En İyi Kısa Hikâye dalında Hugo Ödülü’ne layık görülmüştür. Roman versiyonu 1966 yılında yayınlanmıştır. Kitap, 1968 yılında Charly adıyla sinemaya uyarlanmıştır.

Kitaba adını veren Algernon, zekasını artırmak için ameliyat edilen bir laboratuvar faresidir. Hikâye düşük IQ seviyesine sahip Charlie Gordon tarafından yazılan ilerleme raporları formatında aktarılmıştır. 

Charlie Gordon, 32 yaşında, bir fırında çalışan, oldukça düşük IQ seviyesine sahip biridir. Tek hayali bir gün çok zeki olmak ve arkadaşlarını anlayıp onlarla sohbet edebilmektir, Charlie bu uğurda sonucunun ne olacağı belli olmayan bir deneye kobay olarak katılmayı kabul etmiştir. Geçirdiği ameliyatla birlikte de gün be gün zekileşmekte, hızla problemler çözmekte ve birçok yabancı dil öğrenmektedir. Bir sünger gibi kendisine verilen her bilgiyi başarılı bir şekilde çekip, kullanan Charlie'nin kendisi ve hayatı değişmektedir. Bu süreçte eski öğretmenine aşık olmuş ve duygusallıkla bilişsel zekanın ters orantılı olduğu durumu yaşadığı için çevresine odaklanmakta zorlanmaya başlamıştır. Artık geçmişe dair birçok şeyi hatırlayıp kavramakta, arkadaşları tarafından sevildiğini zannettiği dönemlerde aslında onunla dalga geçildiğini bilmektedir ve insanların artık onun gelişimi ve zekası karşısında kendilerini aptal gibi hissetmelerine yol açtığı için de dışlanmaktadır. IQ seviyesi yükseldikçe etrafında tartışıp, sohbet edebileceği düzeyde kimseleri bulamayan Charlie hayalini kurduğu “zeki adam” olmanın zannettiği kadar kendini mutlu etmediğini aksine yalnız ve huzursuz ettiğini fark etmiştir. Deney faresi Algernon'un zaman içinde eski halinden daha kötüye dönüşü ise Charlie'nin geleceğinin risk altında olmasına ve deneyin ne kadar başarılı ne kadar başarısız olduğunu muallakta bırakmaktadır.


#Altınıçizdiğimsatırlar 📝


* Aklı başında olan herkes, insan gözünün iki nedenden dolayı şaşkınlık geçirdiğini ve iyi göremediğini bilir. Birinci neden, insanın aydınlıktan karanlığa geçmesi, ikinci neden ise karanlıktan aydınlığa çıkmasıdır. Bu, beden gözü için olduğu kadar akıl gözü için de geçerlidir. Bu gerçeği idrak eden kişi, kafası karışmış ve görüşü zayıflamış bir kişiyle karşılaştığında onun durumuna gülmemeli ve şu soruyu sormalıdır: Bu adamın akıl gözü daha aydınlık bir dünyadan geldiği için mi alışkın olmadığı karanlığı yadırgamaktadır, yoksa karanlıktan aydınlığa geçtiğinde karşılaştığı yoğun ışıktan dolayı mı körleşmiştir? Bunların ilki mutlu olunacak ve beğenilecek, ikincisi ise acınacak bir durumdur, zira karanlığı yadırgayan göz, aydınlık bir dünyadan gelmiş demektir. Dolayısıyla, ona gülen kişinin asıl kendisi gülünç duruma düşer, ama karanlıktan aydınlığa geçtiği için iyi göremeyen bir kişi başkalarının ona gülmesini hak etmiştir.

(Eflatun, Devlet)

* Öğrenmek tuhaf bir olay: Ne kadar derinlere gidersem, var olduğunu bile bilmediğim şeylerle karşılaşıyorum. Kısa bir süre önce, her seyi- dünyadaki tüm bilgileri- öğrenebilirim gibi aptalca bir hisse kapılmıştım. Şimdi ise, sadece onların var olduğunu bilebilmeyi ve bir nebzesini anlayabilmeyi ümit ediyorum.

* Demek ki bir insan kendisini böyle aşağılamaya başlarmış, yani yanlış iş yaptığını bilmesine rağmen kendisine hakim olamayarak...

* Şimdi boş vakitlerimin çoğunu kütüphanede okuyarak ve kitapları adeta sünger gibi içime çekerek geçiriyorum. Herhangi bir konuya özel bir şekilde odaklanamıyorum, sadece Dostoyevski, Flaubert, Dickens, Hemingway ve Faulkner' dan - elime ne geçerse - bol bol hayal ürünü romanlar okuyor ve hiç bitmeyen bir açlığı doyurmaya çalışıyorum.

* Sevgi ve şefkat eli değmeyen zeka ve eğitim beş para etmez.

* Fikirler beynimin içinde havai fişekler gibi infilak ediyor. Bir problemin çözüldüğü anda yaşanan patlama kadar insana mutluluk veren başka hiçbir şey yok.

* Kendimi tecrit edilmiş gibi ve bomboş hissediyorum.






9 Mart 2022 Çarşamba

YEVGENİ ZAMYATİN "BİZ"

 #YevgeniZamyatin 📕 #Biz 


"Biz", Yevgeni Zamyatin’in 1920 yılında yazdığı bilinen tek romanıdır. 1920 yılında kaleme alınmış olmasına rağmen anadilinde yayımlanması 1952’yi, anavatanı olan Sovyetler Birliği’nde yayımlanması ise 1988 yılını bulmuştur. Hükümet aleyhine düşünceler içerdiği için roman daha yayımlanmadan önce, 1921 yılında Sovyetler’de yasaklanmıştır. İnsanlar orijinal dilinde okuyamadan İngilizceye çevrilmiş ve 1924 yılında Birleşik Krallık’ta yayımlanmıştır. 2016 yılında The Glass Fortress adı ile sinemaya uyarlanmıştır.

Hiciv olarak da nitelendirilirilen eser, 21. yüz yılda yazılmış bilinen diğer distopya eserlerin öncüsüdür. 

26. yüzyılda bir devrimden sonra geçen kurgusal olayların anlatıldığı eserde, insan doğadan ve kendi benliğinden koparılmış, “Biz” haline getirilerek toplumun sıradan bir parçası halini almış, isim yerine numaralarla kodlandılmıştır. Saydam cam duvarlar arasında yaşayan insanların her anı sistem tarafından denetlenmekte, erkek ve dişi sayılar sadece sistemin izin verdiği çiftleşme anlarında bir perdeyle dış dünyadan ayrılabilmektedirler. Toplum gelişmiş, bilim ilerlemiştir ama kişisel inisiyatiflerin tamamen ortadan kaldırıldığı, bireyin yok edilip yerine itaate itilen bir toplumun tanımlandığı bu dünya karanlık bir ütopyayı oluşturmaktadır.

Kitapta üç konu işlenmektedir; birincisi hüküm süren tek devlet ve bireysellikten sıyrılan topluluk; ikincisi aşk ile değişen kişilik, üçüncüsü ise anlatıcının önce duygusal sonra bilinç uyanışı.

Kırk alt başlık altında ben-anlatı üzerinden aktarılan eser bir günce görünümündedir. 


#Altınıçizdiğimsatırlar📝

#Biz 📕

* Dilin saniye/hızı her zaman düşüncenin saniye/hızından biraz az olmalıdır, asla tersi olmamalıdır.

* Dünyaya sevgi ve açlık hakimdir.

* Orjinal olmak diğerlerinden sıyrılmak demektir. Buna göre orjinal olmak, eşitliği ihlal etmektir...

* Bildiğimiz kadarıyla tüm insanlık tarihi göçebe yaşam tarzından daha yerleşik bir yaşam tarzına geçişin tarihidir.

* Her gerçek şair mutlaka bir Kolomb olmak zorundadır. Amerika Kolomb'dan onceyde vardı ama onu yine de Kolomb keşfetti.

* İnsan son sayfasına kadar ne olacağı bilinmeyen bir roman gibidir. Başka türlü olsaydı okunmaya değmezdi.

* Doğruca soralım. Devrim nedir?

Bazı insanlar XIV. Louis'yi alıntılayarak cevaplayacaktır: Devrim biziz. Diğerleri takvim üzerinden, ayı ve günüyle cevaplayacaktır. Ve bazıları da konunun temeline inerek cevaplayacaktır. Eğer temelin de derinine inerek cevaplayacak olursak karşımıza şu çıkar:

İki ölü, karanlık yıldız, sağır edici, işitilemez bir çarpışmayla birbirine girerek yeni bir yıldızı tutuşturur: Devrim budur. Bir molekül yörüngesinden çıkıp komşu atomik evrene dalıverir ve yeni bir kimyasal element ortaya çıkarır: Devrim budur. Lobaçevski tek bir kitapla bin yıllık Öklit evreninin duvarlarını yıkarak sayısız Öklit dışı uzama kapı açar: Devrim budur.

* Devrim her yerde ve her şeydedir. Devrim sonsuzdur. Ne nihai devrim vardır ne de nihai sayı. Toplumsal devrim bu sonsuz sayıdaki sayılardan biridir sadece: Devrim yasası toplumsal yasalardan biri değil, katbekat yukarıda başka bir yasadır. Kozmik, evrensel bir yasadır - tıpkı enerjinin korunması ve enerji yitimi (entropi) yasaları gibi.















7 Mart 2022 Pazartesi

HARPER LEE " BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK"

 #HarperLee 📕 #BülbülüÖldürmek


Modern Amerika Edebiyatı’nda klasik bir eser olarak kabul edilen Bülbülü Öldürmek, Harper Lee’nin 1960 yılında yayımlanmış ve 1961 yılında Pulitzer Ödülü almış ilk romanıdır. Kitap, 1962 yılında aynı adla sinemaya uyarlanmıştır.

Harper Lee, romanında ırksal çatışmanın etkili bir şekilde yaşandığı 1930’ların ortasında Alabama Eyaleti’nin, Maycomb kasabasında yaşayan insanların hayatlarını okuyucuya bir çocuğun gözlerinden yalın bir uslupla anlatmıştır. Yazar, kendi çocukluğunda meydana gelen bir olaydan faydalanarak eserini kaleme almıştır.

Roman, Finch ailesin kız çocuğu Scout adlı anlatıcı karakterin, onun kendisinden bir kaç yaş büyük ağebeyi Jem, yakın arkadaşları Dill ve avukat olan babaları Atticus’un hikayesini içermektedir. Bu dört ana karakterin hikâyesi çevcevesinde; ırkçılık, ayrımcılık, adalet, özgürlük, eşitlik, cinsiyet, ergenlik gibi hassas konular sade ancak oldukça etkili bir dille aktarılır.

Romanının ilk yarısında 1930’lu yılların başındaki büyük ekonomik bunalım sırasında avukat Atticus Finch ve ailesinin yaşamı, gizemli komşularıyla olan ilişkileri; ikinci yarısında ise siyahi bir adamın haksız yere yargılanması ve sırf siyahi olduğu için kasabanın önyargılarına, cehaletine, ayrımcılığına maruz kalması aktarılır. 

Romanın ismini aldığı “mockingbird” alaycı kuş denilen bir kuş türüdür. Avukat Atticus Finch’in çocuklarına bir “mockingbird”ü asla vurmamaları ile ilgili bir uyarısı yer alır. Çünkü bu kuşlar bizleri eğlendirmek için vardır ve zararları yoktur, mecazı olarak sesi çıkmayan masum zararsız insanlar kastedilmiştir.

Roman, 18. yüzyıl Gotik edebiyatının geleneklerini temel alarak Güney’in görünürdeki saygınlığının altında yatan rahatsızlık verici gerçekleri aktarmak için Güneyli Gotik olarak adlandırılan edebiyat akımıyla yazılmıştır. 

Yurttaşlık Hakları Hareketi’nin yükselişi döneminde yayınlanan roman, yumuşak tonuna rağmen bu akımdaki romanlarda olduğu gibi ırksal nefretle yüzleşmek zorunda kalan Güney’in görünümünün altındaki dehşeti ortaya koymuştur. 

Yazarın ikinci kitabı "Tespih Ağacının Gölgesinde" 2015 yılında yayınlanmış, Bülbülü Öldürmek kitabının devamı niteliğindeki roman, ilk romanın 20 yıl sonrasında yine Alabama eyaletinde geçmekte ve ilk eserdeki küçük çocuğun büyüdükten sonra, siyahların mücadalesine verdiği desteği konu almaktadır.


#AltınıÇizdiğimSatırlar 📝

* “İstediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.”

* “Yalnızca tek bir insan türü varsa, o zaman neden hiç geçinemiyorlar? Hepsi birbirine benziyorsa, niçin özel bir çaba harcayarak birbirlerini aşağılıyorlar.”

* İnsanların başına ne geldiğini asla bilemeyiz. Kapalı kapılar ardında evlerde nelerin olup bittiğini, ne sırların gizlendiğini...

* "Her şeyden önce," dedi, "basit bir sır öğrenirsen her türlü insanla anlaşman kolaylaşır. Bir insanı anlayabilmek için o insanın baktığı açıdan bakmayı becerebilmelisin..."

* "Sıfatları kaldırırsan geriye gerçekler kalır" demişti.

* Avukatların ve yargıçların sanki saplantı haline getirdikleri, dağlarla ilgili gizemli düşünceler bende de olsaydı Alexandra halayı Everest Dağı'na benzetirdim; çocukluğum boyunca soğuk varlığıyla hep oradaydı.

* Bütün çocuklar küfürlü konuşma evresinden geçer, zamanla, küfürlü konuşarak dikkat çekemediklerini görünce küfürlü konuşmayı bırakırlar. Öfke öyle değildir.

* Daha başlamadan yüz yıl önce davayı kaybetmiş olmamız demek kazanmaya çalışmayacağız anlamına gelmez.

* İstediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.

* Bülbüller bizi eğlendirmek için şarkı söylemek dışında bir şey yapmaz. İnsanların bahçelerindeki bitkileri yemezler, mısır ambarlarına yuvalanmazlar, tek yaptıkları iş bize içlerini dökmektir. İşte bu yüzden bülbülleri öldürmek günahtır.

* Onun için ille de bir şey söylenecekse, gerçek anlamda uygar bir insan olduğu söylenebilir. Nişancılık tanrı vergisidir, bir yetenektir...ah, ama yeteneğinizi kusursuz hale getirmek için çalışmak gerekir ama nişancılık piyano çalmak falan gibi işlerden farklıdır. Bana sorarsanız belki de Tanrı'nın kendisine öteki canlılara vermediği haksız bir üstünlük verdiğini anladığı gün silahı elinden bıraktı. Tahminim o ki gerekmedikçe ateş etmemeye karar verdi ve bugün gerektiği için ateş etti.

* Aklı başında hiç kimse yeteneği var diye gururlanmaz.

* Avınıza sessizce yaklaşırken acele etmemek en iyisidir. Hiçbir şey söylemeyin, adım gibi biliyorum ki meraklanacak ve ortaya çıkacaktır.

* Onunla konuşmak bana ağır ağır okyanusun dibine batma duygusu veriyordu.

* "Başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. Çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır."

* Sanki bir gecede bambaşka bir değerler toplamı edinmiş gibiydi, onları bana da kabul ettirmeye çalışıyordu: Birkaç kez bana ne yapacağımı söylemeye kadar vardırdı işi.

* "İnsanlar kendilerinde daha çok bilen birini çevrelerinde görmekten hoşlanmazlar. Sinirlenirler. Doğru konuşarak onları değiştiremezsin, kendileri öğrenmek istemelidir, onlar öğrenmek istemiyorlarsa bir şey yapamazsın, ya çeneni kapar ya da onlar gibi konuşursun."

* Kendi kilisemde tanık olduğum gibi yine burada da bütün din adamlarının Kadınların İffetsizliği öğretisini takıntı haline getirdiklerine tanık oldum.

* Burada herkeste bir damar vardı: İçkicilik Damarı, Kumarcılık Damarı, Kötülük Damarı, Gülünçlük Damarı....

* Birinin kötü olduğunu düşündüğü bir şeyle seni nitelendirmesi hiçbir zaman hakaret değildir. O kişinin ne kadar zavallı olduğunu gösterir sana, seni incitmez.

* O gün öğle sonrasının geri kalan saatleri, akrabalar geldiği zaman insanın yüreğine çöreklenen o yumuşak kasvet duygusu içinde geçti.

* Vahşi hayvanlardan oluşan bir çeteyi yine de engelleyebilirsiniz, en basitinden insan oldukları için.

* Kibirle gelen zulmetle gider.

* Kitap okumak ve tek başına bir yerlere gitmek dışında birşey yapmak istemiyordu.

* Hiç kımıltısız, ıssız bir sokaktan daha ölümcül bir şey yoktur.

* İnsanların çoğu iyidir, yeter ki sen onları bir gün gör.

* Komşular ölüm olduğu zaman yiyecek getirirler, hastalık olduğunda çiçek, ikisinin arasında da bazı ufak tefek şeyler.

* İnsanlar en tuhaf koşullarda bile her şeyi gündelik hayatta alıştıkları biçimde yapıyorlar.

* Zulüm önyargılı insanlardan kaynaklanır.



( Güney Gotik Edebiyat 📚  

( https://stringfixer.com/tr/Southern_Gothic )

Southern Gothic, özellikle Güney'in kölelik, ırkçılık, dış dünya korkusu, şiddet, "groteskle takılma ve gerçekçi ve doğaüstü unsurlar arasındaki gerilim" tarihine odaklanıyor. 

Kendilerini masum ya da kurban olarak gizleyen kötü adamlar, Güney Gotik Edebiyatında, özellikle de Flannery O'Connor'un Good Country People ve The Life You Save Your Life Be Your Own Be Your Life gibi hikayelerinde bulunur ve bize kurban ile kötü adam arasında bulanık bir çizgi verir. 


Yazarlar

Dorothy Allison (d. 1949)

Ambrose Bierce [ alıntı gerekli ] (1842–1914)

Poppy Z. Brite [ alıntı gerekli ] (d. 1967) 

Larry Brown (1951–2004)

Erskine Caldwell (1903–1987)

Truman Capote (1924–1984, ilk eserler)

Fred Chappell (d. 1936)

Brainard Cheney (1900–1990)

" Güney Gotik'in Hieronymus Bosch'u" olarak anılan Harry Crews (1935–2012)

James Dickey (1923–1997)

William Faulkner (1897–1962)

Tom Franklin (d. 1962)

William Gay (1941–2012)

William Goyen (1915–1983)

Davis Grubb (1919–1980)

Joe R. Lansdale (d. 1951)

Charlaine Harris (d. 1951)

Harper Lee (1926–2016)

Cormac McCarthy (d. 1933)

Carson McCullers (1917–1967)

Michael McDowell (1950-1999)

Flannery O'Connor (1925–1964)

Walker Percy (1916–1990)

Edgar Allan Poe , genellikle Karanlık romantizm olarak tanımlanan eser (1809-1849)

Cherie Rahibi (d. 1975) 

Anne Rice (d. 1941), özellikle The Feast of All Saints ve The Witching Hour

Frank Stanford (1948–1978), özellikle The Battlefield Where The Moon Says I Love You

Eudora Welty (1909–2001)

Tennessee Williams (1911–1983) 

Thomas Wolfe (1900–1938)

Bazıları kategoriye Eudora Welty'yi dahil etti, ancak görünüşe göre aynı fikirde değildi: "Bana öyle demesinler daha iyi!", Alice Walker'a bir röportajda aniden söyledi . 


Çağdaş kurgu Southern Gotik temalar bir canlanması gibi şekillerde çalışmalarında tanımlanmıştır Barry Hannah (1942-2010), Joe R Lansdale (d. 1951), Helen Ellis (d. 1970) ve Cherie Rahibi (d. 1975). 


Filmler

Perili Hayalet (1920)

Bataklık Suyu (1941) 

A Streetcar Named Desire (1951) 

Avcının Gecesi (1955) 

The Young One (1960) 

Bülbülü Öldürmek (1962) 

Hush ... Hush, Sweet Charlotte (1964)

The Beguiled (1971) 

Kurtuluş (1972)

Boggy Creek Efsanesi (1972)

Macon İlçe Hattı (1974) 

Texas Zinciri Testere Katliamı (1974)

Canlı Canlı (1976)

Billy Joe'ya Ode (1976)

Gün Batımından Korkunç Kasaba (1976)

Evictors (1979)

Bilge Kan (1979) 

Kıyamet Günü (1981)

Ötesi (1981) 

Güney Konfor (1981) 

Crimes of the Heart (1986) 

Melek Kalp (1987) 

Dark Yakın (1987)

Balkabağı (1988)

Et ve Kemik (1993)

Sapan Bıçağı (1996)

İyilik ve Kötülük Bahçesinde Gece Yarısı (1997) 

George Washington (2000)

Kırılganlık (2001) 

Büyük Balık (2003)

Yanlış Gözlü İsa'yı Aramak (2003)

İskelet Anahtarı (2005) 

Kara Yılan İnlemesi (2007)

Elektrik Sisinde (2009)

Kışın Kemik (2010) 

Katil Joe (2011/2012)

Çamur (2012)

Güney Vahşi Canavarlar (2012)

Sürahi Yüzü (2013) 

Güzel Yaratıklar (2013)

Joe (2013)

Stoker (2013)

Jessabelle (2014)

Temmuzda Soğuk (2014)

Gece Hayvanları (2016) [22]

Bölüm The Beguiled (2017)

Mudbound (2017)

Fıstık Ezmesi Şahini (2019)

Şeytan Her Zaman (2020) 


Televizyon dizileri

Gecenin Sıcağında (1988–1995)

Amerikan Gotik (1995–96)

Gerekçelendirilmiş (2010–15)

Kalp, She Holler (2011)

Amerikan Korku Hikayesi: Coven (2013)

Giderin (2013-16) 

Orijinaller (2013–2018)

Gerçek Dedektif , sezon 1 (2014) ve 3 (2019)

Bloodline , 1. sezon (2015) ve 2. (2016)

Vaiz (2016-günümüz) 

Outcast (2016 – günümüz) 

Ozark (2017-günümüz)

Hap ve Leonard (2016–2018)

Yabancılar (2016–2017)

True Blood (2008–2014)

Keskin Nesneler (2018)

Cloak and Dagger (2018-19)

The Act (Dizi) (2019)

Lovecraft Ülkesi (2020 – günümüz)

 

Müzik

Southern Gothic (Gotik Americana veya Dark Country olarak da bilinir), geleneksel country , folk , blues ve gospel öğelerini genellikle karanlık lirik konularla birleştiren akustik tabanlı bir alternatif rock ve Americana müziği türüdür. Şarkılar genellikle yoksulluğu, suç davranışını, dini imgeleri, ölümü, hayaletleri, aileyi, kayıp aşk, alkol, cinayet, şeytan ve ihaneti inceler. 


Fotoğrafik temsil

Büyük Buhran fotoğrafçısı Walker Evans'ın görüntüleri , Güney Gotik'in görsel tasvirini çağrıştırmak için sıklıkla görülüyor.

Bir diğer önemli Güney Gotik fotoğrafçısı sürrealist , yaklaşık 40 yıldır Amerika'nın Güneyindeki (özellikle Louisiana ) mezarlıkları, tarlaları ve diğer terk edilmiş yerleri fotoğraflayan Clarence John Laughlin'di.