11 Şubat 2020 Salı

DOSTOYEVSKİ '' SUÇ VE CEZA''




#Dostoyevski 📚 #SuçveCeza 

Dostoyevski'nin Sibirya sürgünü dönüşü yazdığı Suç ve Ceza, kurgusal bir hikayeden öte felsefesi açısından önemli bir yere sahiptir.
Roman, ana karakter Raskolnikov'un hayata bakış açısını, teorilerini, toplumsal ahlak anlayışını sorgulanmasını, ailesini, arkadaşlarını, düşmanlarını ve onlarla olan ilişkilerini incelemektedir.
Dostoyevski, Suç ve Ceza'nın 1. kısmında bir cinayet eyleminin inşa edilmesini, 2. kısmında ise sonuçlarını psikolojik ve felsefi açıdan ele alıyor.
Eser aynı zamanda Dostoyevski'ye 19. yüzyılın ortalarında Rusya'da yaşanan sosyal reform hareketleri hakkında yorum yapma fırsatı veriyor.
Dostoyevski, Sibirya’daki sürgün zamanlarında Hegel’in varlığın bütün alanlarının bilgisine ulaşmak ve varlığın ne olup ne olmadığını kavramak, bu bakımdan varlığın (ide'nin, aklın) kendi kendine düşünmesi, tabiat ile ruh alemi arasında varlık bakımından (ontik) bir fark olmaması, maddî olan manevî olandan, tinsel olandan çıkması, manevî olan maddî olanı yönetmesi, yönetirken sınırlamaması, gelişmesine, ilerlemesine imkan vermesi olarak benimsediği insan anlayışı felsefesinden etkilenerek, romanını bu etkilerle şekillendirmiştir.
Romanda, idealist bir hukuk talebesi olan Raskolnikov'un yoksulluğu, psikolojik buhranları, topluma uyum sağlamak istemeyişi, parlak zekasına rağmen bunu çalışarak degerlendiremeyişi ele alınır, irdelenir. Kitabın bir diğer özelliği de olayları çift taraflı değerlendirmeye olanak sağlaması. İyilik adına kötülük yapılır mı? Bir katil ve bir hayat kadını iyi olabilir mi? Bilinen hiçbir suça karışmayan her insanlar iyi midir? Kötülük düşünce de mi yoksa eylemde midir? İyilik toplumdaki içtimai mevkiye göre mi değerlendirilir? gibi sorulara da cevap arar ve "her katil cinayet mahalline geri döner" sözünü tasdik eder.
Dostoyevski dehasını aktardığı edebi kalemiyle, eserini hem psikolojik, hem felsefi, hem polisiye, hem gerilim romanı olarak terkip etmiştir.




ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR  📝

* Temmuz ayının başında çok sıcak bir günde akşama doğru genç bir adam, "S..." Sokağı'nda kendisi de kiracı olan birinden tuttuğu odasından çıktı ve ne yapacağına henüz karar vermemiş gibi yavaş adımlarla "K..." Köprüsü'ne yöneldi.

* Schiller'in mükemmel insanları her zaman böyledir: İyiliklerindenmiş gibi karşılarındakileri tavus kuşu tüyleriyle süslerler, son dakikaya kadar kötü niyet gelmez akıllarına; madalyonun diğer tarafını sezinleseler bile asla gerçek anlamda lafını etmezler, bunu düşünmek bile canlarını sıkar. Allayıp pulladıkları insanlar gelip de yüzlerine vurana kadar gerçeği var güçleriyle reddederler.

* Bir lokma ekmeğim olduğu sürece bağımsız olmak istiyorum.

* Daha sonra düzeltilmesi zor olacak bir hataya düşmemek için bir insanı değerlendirirken hiç aceleci olmadan dikkatli davranmak gerek.

*Eninde sonunda, herkesin çalabileceği bir kapı olmalı. Hepimizin illaki sığınacak bir yere ihtiyacı olduğu bir an oluyor.

*Bazen öyle karşılaşmalar olur ki hiç tanımadığımız insanlar, daha tek kelime bile etmeden, ilk bakışta ilgimizi çeker.

* Hepiniz, istisnasız birer geveze ve yaygaracıdan başka bir şey değilsiniz! Biraz sıkıntıya düştünüz mü eliniz ayağınız dolaşır, ne yapacağınızı bilemez hale gelirsiniz! O durumda bile başka yazarların fikirlerini çalarsınız. Şu hayatta kendi başınıza yaptığınız bir şeyin izine rastlamak mümkün değildir. Hatta ispermeçet balinasının yağından yapılmışsınız, damarlarınızda kan yerine serum dolaşır! Hiçbirinize inanmıyorum! Hepinizin ilk derdi, ne yapıp edip insana benzememek!

* Bir yerde okumuştum, infazına bir saat kalmış bir idam mahkûmu eğer etrafı uçurumlar, okyanuslarla kaplı yüksekçe bir yerde, sonsuz bir karanlık, sonsuz bir yalnızlık ve bitip tükenmeyen fırtınalar içinde sadece iki ayağını koyabileceği bir kayanın üstünde yaşamının sonuna kadar dikilecek şansı bulsa ve belki de bin yıl ya da sonsuza kadar öyle durarak hayatına devam edecek olsa, ölmek yerine yaşamayı tercih edeceğini ya söylemiş ya da düşünmüştü! Yeter ki yaşasın, yaşasın, yaşasın! Nasıl olursa olsun yeter ki yaşasın! Nasıl bir gerçek bu!

* İnsanları dışlarsan yola getiremezsin, hele çocukları asla. Küçüklere iki kat daha özenli davranmak lazım.

* Asıl mesele, dürüst ve duygulu insanların samimice içlerini dökmeleri, iş adamlarının da bunları dinleyip sonra kendi çıkarları yönünde kullanmalarında.

* Başta, ama epey önceydi bu, kafasını kurcalayan bir soru vardı: Nasıl oluyordu da hemen hemen bütün suçlar öylesine kolayca ortaya çıkıyor ve bütün suçluların izleri açıkça bulunuyordu? Akıl yürüttükçe farklı ve ilginç sonuçlara vardı. Ona göre bunun temel nedeni, suçu gizlemenin maddi imkânsızlığından çok, suçlunun kendisiydi: İşlenen suç ne olursa olsun, suçluların hemen hemen tamamı, suç anında, yani tam da irade ve dikkat toplamanın en gerekli olduğu sırada, çocukça tuhaf bir uçarılığa kapılıyor, bir çeşit akıl tutulması içinde sağduyu kaybı yaşıyorlardı. Onun düşüncesine göre; bu akıl tutulması ve sağduyu kaybı kişiyi bir hastalık gibi kuşatıyor, yavaş yavaş içinde büyüyor ve suçun işlenmesine az bir süre kala en yüksek noktasına ulaşıyordu. Kişinin aklına orantılı olarak, suçun işlendiği anda ve hemen sonrasında da belli bir süre aynı seviyede kalıyordu, daha sonra bütün hastalıklar nasıl geçiyorsa o da böyle geçiyordu. Soru şuydu: Suçu doğuran hastalık mıydı yoksa suç, doğası gereği mi her zaman hastalıklı bir halde seyrediyordu?

* Sorunun ahlaksal açıdan çözümü konusundaki tüm analizleri sonuçlandırmayı başarabilmiş gibiydi: Vicdanını ustura gibi bilemişti ve artık bilinçli olarak kendine karşı koyabileceği bir nokta kalmamıştı. Ama işte son durumda kendine inanamıyordu, ısrarla sanki kendisi köleymiş de başka birisi onu bu işe zorlayıp itiyormuş gibi, yan çözebileceği çeşitli nedenler arıyordu.

*Hastalıklı ruh hâlinde görülen rüyalar belirgin ve canlı oluşları olağanüstü bir sekilde gerçek hayatla örtüşmeleriyle diğerlerinden farklılık gösterirler. Bazen bu tablo korkunç bileşenlerden oluşur ama ortam ve olayın geçtiği tüm, süreç yarattığı tablonun bütününü ince ince tasarlayan bir sanatçının elinden çıkmış gibi, ince ve beklenmedik detaylarıýla o kadar gerçektir ki, Puşkin veya Turgenyev bile olsa rüyayı gören insanın uyanıkken böyle bir tabloyu uydurması olanaksızdır. Böylesi düşler, bu hastalıklı rüyalar her zaman uzun süre hafızalarda kalır ve zaten sinir sistemi bozuk ve gergin olan bünyelerde derin izler bırakırlar.

* İnsan birisiyle ilk tanıştığında düşüncesizce davranıp aptalca şeyler yapabiliyor, karşısındakini yanlış değerlendirip hataya düşebiliyor.

* "Kazmaya cesaret etmişler de nasıl bir memba bulmuşlar kendilerine, şimdi de faydalanıyorlat. Faydalanıyorlar işte! Alışmışlar da. Önce ağlasalar da sonunda alışmışlar. Alçak insanoğlu eninde sonunda her şeye alışıyor!'' Dalıp gitmişti hoşnutsuzca: -İyi ama belki de yanılıyorumdur. Belki de aşağılık bir yaratık değildir insanoğlu, yani tüm insanoğlu, demek istediğim tüm insan soyu... O zaman tüm bu akıl yürütmeler kuruntulu bir korkudan başka bir şey değildir ve o zaman hiçbir eşik yok demektir ve öyle de olması gerekir."

* Genelde yeni fikirleri olanlar ya da az çok yeni bir şeyler söyleme yetisine sahip kişiler genel olarak çok ender gelirler dünyaya, hem de şaşılacak kadar ender.

* Tam da Rus masalında dedikleri gibi: Ne gözümle gördüm, ne de kulağımla işittim ama Rus ruhunu bildim...

*  İktidar gücünün ancak eğilip onu alma cesaretini gösterene verildiğini anladım. Bu noktada, tek ama tek bir şey söz konusu, o da cesaret!

* Boğulmaktan kurtulmak için saman çöpünden bile medet umabilirdi insan!

* Bence Kepler ya da Newton'un icatları birtakım olayların bir araya gelmesinin sonucunda, bu buluşlara engel olan ya da yollarını kapayan bir, yüz ve belki de daha fazla kişinin hayatları feda edilmeyen ortaya çıkmayscak olsaydı Newton'un bu buluşunu tüm insanlığa sunabilmek için bu bir, on, yüz ve belki de daha fazla kişiyi ortadan kaldırmaya hakkı olurdu, hatta buna mecbur sayılırdı.Tabii ki bu dediklerimden, Newton'un her karşısına çıkanı ya da aklına eseni öldürmeye, pazarda çalıp çırpmaya hakkı olduğu anlamı çıkarılmamalı.

* Burada, bir insanın yavaş yavaş yenilenmesini, yeni bir hayat bulmasını ve adım adım başka bir dünyaya geçmesini, hiç bilmediği yepyeni bir gerçeklikle tanışmasını anlatan yeni bir öykü başlıyor.


📌 Kronolojik Sırayla Dostoyevski Okuma Rehberi 📖
* İnsancıklar (1846) (İletişim Yayınlayları)
* Öteki (1846) (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)
* Ev Sahibesi (1847) ( İş Kültür yayınları)
* Beyaz Geceler (1848) (Can Yayınları)
* Stepançikovo Köyü (1859) (İş Kültür Yayınları)
* Ezilenler (1861) (İş Kültür Yayınları)
* Ölüler Evinden Anılar (1862) ( İş Kültür Yayınları)
* Yeraltından Notlar (1864) (İş Kültür Yayınları)
* Suç ve Ceza (1866) (Can Yayınları)
* Kumarbaz (1867) (İş Kültür Yayınları)
* Budala (1869) (İş Kültür Yayınları)
* Ecinniler (1872) (İş Kültür Yayınları)
* Bir Yazarın Günlüğü (1873) (YKY)
* Delikanlı (1875) (İletişim Yayınları)
* Karamazov Kardeşler (1881) (İş Bankası Kültür Yayınları)

📌 Henri Troyat "Dostoyevski Biyografisi" (İletişim Yayınlayları) 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder