5 Şubat 2020 Çarşamba

LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY ‘’ SAVAŞ VE BARIŞ’’



LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY 📚

Büyük Rus yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy 9 Eylül 1828'de Moskova'da doğdu.
Sadece eserleriyle değil, hayatı ve fikirleriyle de bu dünyada iz bırakmıştır. Roman, oyun, öykü ve deneme yazarı olarak tanınan Tolstoy; aynı zamanda filozof kimliği de vardır,  eserleri ve düşünceleriyle kendisinden sonra gelen pek çok kişiyi etkilemiştir.
Genç yaşlarında Fransızcasını ilerletti, Voltaire ve J. J. Rousseau’yu okudu. Bu iki yazarın etkisinde kaldı.
İlk eseri olan Çocukluğum’u Yasnaya-Polyana’da köylülerin arasına katıldığı zamanlarda yazdı.
Bir süre sonra orduya girdi ve Kafkasya’ya gitti. Oradaki halkın yoksulluk dolu yaşayışlarını gözlemledi. İlk gerçekçi hikayeleri bu dönemde, bu gözlemler sayesinde oluştu.
1854 senesinde Kırım Savaşı’nda subay olarak görev aldı.
Batı Avrupa ülkelerinde uzun bir gezintiye çıktı. Almanya, Fransa ve İsviçre’de bulundu.
Asalet ve lüksten sıkılan Tolstoy, köyünde bir okul kurdu.
Eserlerinde insanlığın neredeyse bütün mesele ve sorunlarına değinen Tolstoy, kendi ülkesindeki siyasal olayları, halkının sorunlarını, yaşayışını büyük bir ustalıkla anlatmıştır.
Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden biri olduğu kadar, iyi bir filozof ve bir eğitimci olarak da ün kazanmıştır.
Tolstoy, 20 Kasım 1910 tarihinde 82 yaşındayken Astapovo’da bir tren istasyonunda zatürreden vefat etmiştir.


📌 Kronolojik Sıralayla Tolstoy Okuma Rehberi 📖
* Çocukluk, Gençlik, İlkgençlik (İletişim Yayınları) (1852 - 1857)
* Öyküler (İletişim Yayınları) (1856 - 1906)
* Sivastopol (İş Bankası Kültür Yayınları) (1855 - 1856)
* Aile Mutluluğu (İletişim Yayınları) (1859)
* Kazaklar (İş Bankası Kültür Yayınları) (1863)
* Savaş ve Barış (İş Bankası Kültür Yayınları) (1869)
* Kafkas Tutsağı (İş Bankası Kültür Yayınları) (1872)
* Anna Karenina (İş Bankası Kültür Yayınları) (1877)
* İtiraflarım (Antik Yayınları) (1880)
* İnsan Neyle Yaşar? (İş Bankası Kültür Yayınları) (1885)
* İvan İlyiç'in Ölümü (Can Yayınları) (1886)
* Kreutzer Sonat (İş Bankası Kültür Yayınları) (1889)
* Efendi ile Uşağı (İş Bankası Kültür Yayınları) (1895)
* Sanat Nedir? (İş Bankası Kültür Yayınları) (1897)
* Diriliş (İş Bankası Kültür Yayınları) (1899)
* Hacı Murat (Can Yayınları) (1912 - 1917)

* Henri Troyat "Tolstoy Biyografisi" (İletişim Yayınları)





SAVAŞ VE BARIŞ 📖

Dünya edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak değerlendirilen Savaş ve Barış, Rus yazar Lev Nikolayevic Tolstoy'un 1869 yılında yayınlanmış başyapıtıdır. 
Tolstoy'un 1805-1813 yıllarında Napolyon Savaşları arasında yer alan Rus-Fransız savaşlarını konu alan tarihi roman niteliği taşıyan eseri aynı zamanda bir Rusya panoraması özelliği de taşır. Dönemin Rusya'sının içinde bulunduğu sosyolojik,ekonomik koşulları, kent, köy ve kasabalarda sürdürülen hayatı, hem soylu sınıfı hem halkı Rusya'daki birçok kesimden insanın hayatını ve geleneklerini ortaya koyar. Savaşların sonucu olan insanlık durumlarını derin analizlerle sunar.
Yazar, Savaş ve Barış romanında Napolyon'a karşı kurulan V.  koalisyonda bulunan iki savaş ele alır: Austerlitz Muhaberesi ve Napolyon'un Rusya seferi. Bu iki savaşın nitelikleri iki ülke için hatta dünyanın seyri için de ayrıdır ve Tolstoy özellikle bu büyük çatışmaların farklı özellikleri üzerinde durmuştur. Bir Rus gözüyle Napolyon'un iyi ve kötü yönlerini, dehasını ve zaaflarını ele almıştır.


ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* Zor kullanılarak yapılan her reform hor görülmeye layıktır, çünkü insanlar değişmeden kaldıkça kötülüğü iyileştiremez, çünkü bilgelik şiddete gerek duymaz.

* Yüksek bilgelik sadece akla, akli bilginin dallara ayrıldığı fizik, tarih, kimya gibi dünyevi bilimlere dayanmaz. Yüksek bilgelik tektir. Yüksek bilgeliğin tek bir bilimi, her şeyin bilimi olan, tüm kainatı ve insanın onun içindeki yerini açıklayan bilimi vardır. İnsanın bu bilimi kendi benliğine yerleştirebilmesi için benliğini temizleyip yenilemesi ve bu yüzden bilmekten önce inanması ve yetkinleşmesi gerekir. Ve bu hedefe ulaşabilmek için de yüreklerimize Tanrı'nın, vicdan adını verdiğimiz ışığı yerleştirilmiştir.

* İnsan bilinçli olarak kendisi için yaşar ama tarihsel, evrensel hedeflere ulaşılması için bilinçsiz bir alet olarak hizmet eder. Yapılan bir iş geri alınamaz ve insanın, milyonlarca başka insanın eylemiyle aynı zamana denk gelen bir eylemi tarihsel bir anlam kazanır. Bir insan toplumsal merdivende ne kadar yukarıda duruyorsa, ne kadar çok insanla bağlantısı varsa, başka insanlar üzerinde o kadar nüfuzu vardır, her eyleminin önceden belirlenmişliği ve kaçınılmazlığı da o kadar aşikardır.

* Her insanda hayatın iki yönü vardır: İlgileri ne kadar soyutlanmışsa o kadar özgür olduğu kişisel yaşam ve onun için belirlenmiş yasalara zorunlu olarak uyduğu doğa, kovan yaşamı.

* Her insan kendisi için yaşar, kişisel amaçlarına ulaşmak için özgürlükten faydalanır ve şu ya da bu eylemi, şu anda gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini tüm varlığıyla hisseder; ama onu, o eylemi zamanın belli bir anında gerçekleştirir gerçekleştirmez bu eylem artık geri alınamaz olur, tarihin bir parçası haline gelir, özgürlüğünü kaybeder ve önceden belirlenmiş bir anlam kazanır.

* Tarihteki akla sığmayan (yani akılcılıkla anlamadığımız) olguları açıklarken kadercilik kaçınılmazdır. Tarihteki bu olguları ne kadar çok akılla açıklamaya çalışırsak bizim için o kadar akıldışı ve anlaşılmaz bir hal alırlar.

* Eylemleri hakkında etraflıca düşünebilme yetisinde olan insanlar bir yerden ayrılacakları ve hayatlarını değiştirecekleri dakikalarda coğunlukla ciddi, düşünceli bir ruh haline girerler. Bu dakikalarda çoğunlukla geçmiş gözden geçirilir, geleceğe dair planlar yapılır.

* Canlıları ölülerden ayıran çizgiyi hatırlatan bu çizginin bir adım ötesi bilinmezlik, acı ve ölümdür. Orada ne var? Kim var? Orada, boşluğun, ağacın, güneşin aydınlattığı çatının ardındaki ne? Kimse bilmez ama herkes bilmek ister; insan bu çizgiyi geçmeye korkar ama geçmek ister ve bilir ki er geç onu geçmek, orada, çizginin diğer tarafında ne olduğunu öğrenmek zorunda kalacak, orada, ölümün öte tarafında ne olduğunu kaçınılmaz olarak öğrenmek zorunda kalacağı gibi. Halbuki insan güçlü, sağlıklı, neşeli, öfkelidir ve çevresi de kendisi gibi sağlıklı, öfkeli, heyecanlı insanlarla sarılıdır." Düşmanın görüş alanı içinde bulunan bir kişi böyle düşünüp böyle hissederse bu duygu o dakikalarda yaşananlardan edindiği keskin izlenime ayrı bir ışıltı, ayrı bir sevinç katar.

* Elma olgunlaşınca düşer... Peki neden düşer? Yerçekimi yüzünden mi, sapı inceldiği için mi, güneşten kuruduğu, ağırlaştığı, rüzgâr salladığı için mi, altında duran çocuk onu yemek istediği için mi? Sebep hiçbiri. Bunların hepsi sadece bütün hayati, organik, doğal olayın meydana geldiği şartların denk düşmesidir. Elmanın, hücresel dokusu ayrıştığı için düştüğünü söyleyen botanikçi de, ağacın altında onu yemek isteyen ve bu amaçla dua ettiği için düştüğünü söyleyen çocuk da eşit derecede haklıdır.













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder