29 Şubat 2020 Cumartesi

JACK LONDON '' MARTİN EDEN''


#MartinEden 📖 #JackLondon 📚
Martin Eden; Jack London'ın yarı otobiyografik eseridir. Geçmişini ve çevresini yetersiz bulan bir gencin hayatı anlamlaştırmak için girdiği yolda aydınlanma evresinde dönemin sosyolojik ve politik ilişkilerine farklı bakış açısı sunar.
 Martin Eden, hayvani bir güce sahip, kaba saba, eğitimsiz ama şen şakrak, hayata umutla ve sevgiyle bakan bir denizcidir. Tesadüf eseri tanıştığı küçük bir burjuva ailesinin kültürlü ve güzel kızına aşık olur ve onun sevgisine layık olmak için hummalı bir şekilde kendini eğitmeye, okumaya ve geliştikçe öyküler, şiirler yazmaya başlar.
Kendini geliştirmeye ve eğitmeye yönelik tutkusuyla elit kesim arasına girip, işçi sınıfının sıkıntılı ve kaba yaşam şartlarından kurtulmaya çalışmaktadır. Bu arzusu güzelliğe olan hayranlığı ile başlar ve hedefi güzelliğin en özel yer olduğunu düşündüğü aşkına kavuşmak olur.
Yazarlığı bir meslek olarak seçmek ister ama bütün yazdıkları reddedilir. Kapitalizm düzende sınıf atlaması kolay değildir, para kazanamadıkça yoksulluğun çıkmazına girer, hem sevgilisinin ailesi hem kendi yakınları yazarlığın boş hayal olduğunu ve bir işe girerek hayatını kazanması için kendisine baskı yapar. Sevdiği kız diğerlerine göre daha anlayışlı olsa da bir süre sonra o da düzenli bir işinin olmasını ve yazdıklarının ona bir getirisi olmayacağını düşünür. Martin Eden sıradanlaşmayı reddederek seçtiği yolda yürümek için savaşır. Düşünceleri geliştikçe toplumsal düzen hakkında fikir sahibi olmaya başlar; sosyalizmi "köle ahlakı" olarak görür ve Nietzsche'nin bireycilik görüşünü benimser. Tanıdığı burjuvaların aslında kabul ettiği savunduğu fikirlerin bile ne olduğunu bilmediklerini anladıkça hayal kırıklığına uğrar. Martin Eden mücadelesinde önemli sandığı burjuva kesiminin içi boş olan hayat görüşlerini, gösteriş olan kültürlerini, kalıplaşmış düşüncelerini fark ettikçe ve kendisini bir hiç gören bu insanları derinlemesine tanıdıkça artık onlara kin beslemeye başlar ve tüm bu emekleri karşılıksız kalıp, sevdiği kadın tarafından da terk edilince hem fiziksel hem ruhsal olarak harap ve bitap düşer. Sıfırı tükettiğini düşündüğü anda gelen yazarlık başarısının keyfini çıkaramaz; çevresine, kendisine, hayata karşı umursamazlığa bürünen Martin Eden, insanların kendisine verdiği değerin kişiliği, emekleri ya da yaptığı işten dolayı değil, kazandığı şöhretten ve paradan kaynaklandığını anladıkça bunalıma girer ve yaşama dair hissizlesmeye başlar.
Martin Eden ne geçmişteki hayatına ne de şimdi içinde bulunduğu çevreye ait hisseder kendini ve sevdiği kızın geri dönüşüne bile tepkisizleşir, aşkının bile yalan olduğunu fark eden Martin Eden'ın Amerikan rüyası trajik olarak biter.
Sıfırdan başlayıp, çok çalışana başarı, şöhret, zenginlik vaad eden boş ve anlamsız "Amerikan Rüyası" Martin Eden'ın da sonu olur.


#MartinEden 📖

ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

Tanrı ona başkalarıyla empati kurma ve onları anlama lütfunda bulunmuştu.

İnsanın düşüncelerini alıp, allayıp pulladıktan sonra yine ona sunarak istediğiniz kişiyi kandırabilirsiniz.

Olduğu gibi istiyordu hayatı; içinde insanın ruhunu yakalayan ve vicdanına uzanan her ne kaldıysa, onlarla birlikte istiyordu..

İçimde söylemek istediğim çok şey var sanki. Çok büyük şeyler. Bunları ifade etmenin yolunu bulamıyorum. Bazen bana öyle geliyor ki bütün dünya, bütün hayat, her şey içinde duruyor ve sözcüsü olmam için feryat ediyor. Hissediyorum...ama anlatamıyorum...

Bir elini bozukluk paralarını genellikle hesapsızca sürdürdüğü hayat gibi cömertçe doldurduğu pantolonunun cebine daldırdı. Küçük çocuğun eline bir çeyreklik sıkıştırdı ve onu kısa süre kollarına alarak hıçkırıklarını dindirmeye çalıştı.

Hayatında İlk kez, yemek yemenin karın doyurmaktan da öte bir işlevi olduğunu fark etmişti.

Gerçekten büyük olan şairlerin yazdığı her bir satır güzel gerçeklerle doludur ve insanın yüce ve soylu olan yanlarına hitap eder. Büyük şairlerin tek bir satırını bile yok saymak, dünyayı o ölçüde yoksullaştırmakla aynı şeydir.

O ana kadar, bütün hayatı boyunca davranışlarının hantal mı, yoksa zarif mi olduğunu hiç düşünmemişti. Bu tür düşünceler aklına bile gelmemişti.

Resim sanatına dair pek bir şey bilmezdi. Uzaklıktan bakıldığında da yakından bakıldığında da her zaman kesin ve belirgin çizgileri olan taşbaskılarla ve renklibaskılarla büyümüştü o.

Gözlerini sevgi dolu bakışlarla odadaki birkaç kitabının üzerinde dolaştırdı. Yoldaş olarak ona sadece bu kitaplar kalmıştı.

Dipte bir yerlerde karanlığın içine düştü. Bu kadarını fark edebildi. Karanlığın içindeydi artık. Bunu fark ettiği anda da farkındalığı sona erdi.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder