6 Şubat 2021 Cumartesi

J. D. SALİNGER '' ÇAVDAR TARLASINDA ÇOÇUKLAR '' ''GÖNÜLÇELEN''


#ÇavdarTarlasındaÇocuklar 📖

Modern-klasik bir başyapıt olan Çavdar Tarlasında Çocuklar diğer adıyla Gönülçelen, Jerome David Salinger‘in 1951 yılında yayımladığı, ergenlik çağında olan ve etrafındaki düzene ayak uyduramayan bir gencin başından geçen olayları anlatır. 

Kitabın ana karakteri Holden Caulfield oldukça uyumsuz ve kararsız bir karakterdir, çoğu kişiye ve birçok olaya karşı nefret doludur ve kimseyle kolay kolay anlaşamaz ama samimi içten insanlara karşı yardımseverdir ve zor durumda olanlar için kaygılanıp üzülür hatta içinde acıma duygusu oluşur. Filmlerden, oyunculardan, gittiği okullardan, çevresindeki çoğu insandan ve bu insanların sürekli yapay olmasındansa hiç hoşlanmaz ayrıca büyüklerin düzmece dünyasından da nefret etmektedir.

Olay örgüsü, Holden Caulfield adlı bu öğrencinin derslerindeki başarısızlıklarından dolayı okuldan atılmasıyla başlar. Daha önce de birçok kez aynı durumu yaşadığı için ailesiyle henüz yüzleşmek istemez ve bu nedenle onlara tatil dolayısıyla eve döneceği zamana kadar söylemekten kaçınır ve gizlice bir haftalığına New York’a gelir. Holden kitap boyunca bir yerlerden bir yerlere gider ve sokaklarda sarhoş olup dolanır. Yolda tanıdığı insanların ve önceden tanıdığı kişilerin çoğunu yapmacık ve sahte buluyor ama yalnız kalmaktan korktuğu için herkese tahammül etmeye çalışır.  

Kitabın dili Holden'ın karakteriyle tam bir uyum içerisindedir. Yazar karakterin iç dünyasını ve yaşadıklarını onun gözünden onun dilinden aktarmaktadır. 

Holden, tutunamayan çoğu insan gibi, kendine uygun bir yer bulamaz. Tutunmayı başaran insanların arasında kendine bir yer arar ama hep dışlanır kendini olduğu gibi kabul ettiremez. Ayrıca Holden aslında bu insanların düzeninden hiç hoşlanmamakta yine de onların arasına karışmaya çalışmaktadır. Onun tahammül edemediği en önemli şey ise sahtekarlıktır. Sahtekar olanların ne iş yaptığı, başarılı yahut başarısız olması, güzel ya da çirkin olması onu ilgilendirmiyor o doğrudan doğruya sahtekarlıktan nefret etmekte ve sahtekar insanlara haddini bildirmek ve bunu yüzlerine haykırmak istemektedir. Bunu yapmaya çalıştığı zaman aldığı tepkiler sert olmakta ve giderek çevresinde dışlanmaktadır.

Yazar, düzenin kime sağlıklı kime hasta dediğini gösterir, bireyin düzenin beklediğine cevap vermesini  ve yalnızca ondan beklenilenin yapılması istendiğini aksi halde topluma aykırı davranışların kabullenilmediğini vurgulamaktadır. 



ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* Hayat, kurallara göre oynanması gereken bir oyundur.

* İnsanlar bazen, bir şeyin tümüyle doğru olduğunu sanırlar. Ben böyle şeyleri pek sallamam, ama birileri bana yaşıma uygun davranmam gerektiğini söylediğinde canım sıkılır. Bazen yaşıma göre daha olgun davrandığım da olur -ciddi söylüyorum- ama buna kimse dikkat etmez. İnsanlar hiçbir şeye dikkat etmiyorlar.

* "Bakın, efendim. Siz benim için üzülmeyin," dedim.

"Sahi söylüyorum. Düzelirim. Yanlızca, bir dönemden geçiyorum. Herkes böyle dönemlerden geçer, değil mi?"

* Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.

* Tanıştığıma hiç memnun olmadığım kimselere, durmadan, " Tanıştığımıza memnun oldum," demek beni öldürüyor. Ama, hayatta kalmak istiyorsanız, ille de bu zırvaları söylemek zorundasınız.

* Akademik eğitim sana bir şeyler kazandırıyor. Biraz yol alırsan, zihninin boyutları hakkında bir fikir veriyor sana bu eğitim. Zihninin neye uyup neye uymadığı hakkında. Bir süre sonra da, zihninin yapısına hangi düşüncelerin uygun olduğu hakkında bir fikrin oluyor. Her şeyden önce, sana uymayan, sana yakışmayan düşüncelerle uğraşmaman için olağanüstü bir zaman kazandırıyor bu. Gerçek boyutlarını, gerçek ölçülerini alıp, zihnini ona göre giydirip kuşandırıyorsun.

* Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir. Olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.

* Başına bela sarıp düşmeye başlayan birine dibe vardığını anlama şansı verilmez. Düşer, düşer, düşer ama düştüğünü anlayamaz. Tüm düzen, hayatlarının şu ya da bu döneminde çevrelerinin onlara veremediği şeyleri arayan insanlar için kurulmuştur. Veya çevrelerinin onlara sağlayamadığını sandıkları şeyleri arayan insanlar için. Onlar da, aramaktan vazgeçerler.

* Savaştan bu kadar nefret ettiği halde, kalktı bana Silahlara Veda denen kitabı verdi okumam için. Felaket iyi bir kitapmış. Anlamadığım şey de bu, iyi bir herif sanılan o Yüzbaşı Henry adlı herif var o kitapta. Hiç anlamıyorum, bu kadar askerlikten nefret edip de, nasıl hâlâ böyle sahtekâr bir kitabı beğenip, nasıl hâlâ Ring Landner’in kitabını, bir de o çok beğendiği Muhteşem Gatsby'yi sevebiliyor. Bunu söylediğim zaman, fena kızdı bana, daha küçük olduğumu, bunları takdir edebilecek yaşa daha gelmediğimi söyledi, ama ben aynı fikirde değilim. Ring Landner’i ve Muhteşem Gatsby'yi filan beğendiğimi söyledim ona. Beğenmiştim de zaten. Muhteşem Gatsby'yi müthiş beğenmiştim. Bizim Gatsby. Bizim ehlikeyf Gatsby. Bitmiştim o kitaba. Her neyse, atom bombasını keşfettiklerine çok memnunum bir bakıma. Yeni bir savaş olursa, gider bombanın tepesine otururum. Bunun için gönüllü giderim, yemin ediyorum.

* Hiç canına yettiği oldu mu?" dedim. ''Yani, bir şeyler yapmazsan, her şeyin batağa gideceğinden korktuğun oldu mu hiç?

* Bazı şeyler olduğu gibi kalmalı. Elinizde olsa da, onları büyük cam vitrinlere koyup oldukları gibi kalmalarını sağlayabilseniz. Biliyorum, olanaksız bir şey bu, ama yine de pek fena olmazdı.

* Bavullarım için hep rezil sözler ederdi, sözgelimi çok yeniymişler, çok burjuva imişler. Bu lanet şey, onun en sevdiği sözcüktü. Bir yerde okumuş ya da duymuş. Bana ait her şey felaket burjuva idi. Dolmakalemim bile burjuva idi. Kalemi sürekli benden ödünç alırdı, ama kalem yinede burjuva idi.

* Eskiden onu pek akıllı sanırdım, o aptallığımla tabii. Öyle sanmamın nedeni; tiyatro, edebiyat ve bütün bu zırvalıklar üzerine çok şey bilmesiydi. Birisi bu konularda pek çok şey biliyorsa, onun aptal olup olmadığını anlayabilmeniz epey zaman alıyor.

* Benim derdim de bu işte; bir şeyim kaybolunca hiç umursamıyorum; küçükken annem buna çok kızardı. Bazı herifler kaybettikleri bir şeyin peşinde güncelerce koştururlar. Kaybedince üzüleceğim bir şeyim olmadı hiç.

* Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.

* Bir şey yapmadan önce, ne olacağını nereden bilebilirsiniz ki? Yanıtı belli bunun; bilemezsiniz.





 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder