30 Mayıs 2021 Pazar

GOETHE "FAUST"

 



#Goethe 📚

Dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Johann Wolfgang von Goethe, yaşamı boyunca şiirden romana, felsefeden bilime kadar farklı alanlarda pek çok konuyla yakından ilgilenmiştir.


RUHUNU ŞEYTANA SATAN BİLGE

"Faust", Goethe'nin yazarlık yaşamının elli yıllık emeğinin ürünüdür. Ruhsal özgürlüğe ulaşmanın maddi arzulardan sıyrılmakla elde edilebileceğinin işlendiği eser, yazarın sanatının doruk noktası olarak kabul edilir. Faust, Goethe’nin kendi yaşamından da izler taşıyan başyapıtı olma özelliğini taşır. 

Kitabın ana kahramanı Faust, Mefisto adlı ifrit "şeytan" ile tatmadığı zevkleri tatmak için anlaşma yapar.

Bugünkü Almanya’da yaşayan Doktor Faust şeytanla çıktığı yolculukta evrenin birçok yerinde ve farklı zaman dilimlerinde Ortaçağ'dan Yeni Çağa geçiş döneminde yer alır. Eser ayrıca mitolojik bir yolculuğu kapsadığı gibi ruhun bedenden ayrılmasını da işler.

Geothe, Faust adlı eserini ingiliz asıllı yazar Christopher Marlow 'un Doktor Faustus olan eserinden esinlenerek yazmıştır. Geothe bu yapıttan esinlenmekle kalmaz ondan çok farklı bir eser meydana getirmeyi de başarır.

Goethe'nin Faust'u içeriği, felsefi derinliği nedeniyle geçmişten günümüze evrensel değerini korumuştur.

Tiyatro oyunu olan eserin başkahramanı Faust, felsefeyi, tıbbı, doğa bilimlerini, teolojiyi araştırmış, ömrünü yeryüzünün sırlarını çözmek için tükettiğini, hayatının amaçlarına ulaşamadığını ve hayatını dolu bir şekilde yaşamayı beceremediğini düşünen bir bilim adamıdır. Yaşamın anlamını ararken inançları ve kendisi hakkında kuşkulara kapılan Faust, bu memnuniyetsizlik, tatminsizlik ve huzursuzluktan kendini kurtarmayı başarması ve onu tekrar hayata bağlayabilmesi koşuluyla ruhunu şeytana satacağına dair söz verir. Mefisto adlı ifrit, Faust'a dünya hazlarını vaad eder ve bir iddiaya girerler. Mefisto, Faust'un kalbini bilgi hastalığından kurtaracak, yaşamasını sağlatacağı en güzel, en tutkulu hazlar karşısında Faust "dur ey zaman, ne güzelsin!" diyecek olursa iddiayı Mefisto kazanmış ve Faust ruhunu şeytana satmış olacaktır. Mefisto, Faust'u gençleştirir ve ona aşk duygusunu Gretchen adlı genç bir kızla başlayarak Troya'lı Helen idealine kadar hissettirir ama her şeye karşın Faust, şeytanın beklediği cevabı vermekte direnir.




ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR  📝

* İçten gelen bir iyilik, çok meyve verir.

* Her şeyi yenen güzellik karşısında, en inatçı adam bile eğilir.

* Her sözcük türediği kökün sesini yansıtır.

* Ne'yi düşün, Nasıl'ı daha fazla düşün!

* Yeni bir sözcüğün rahatsız edeceği kadar dar kafalı mısın? Hep eskiden işittiklerini mi işitmek istiyorsun?

* Senin o hiçliğinde ben her şeyi bulacağımı umuyorum.

* Ahalinin bir bölümü yeme-içme hariç, hiçbir şey düşünmüyor gibi. Bir bölümü de yeni giysiler içinde fiyaka atıyor. Esnaflar kesiyor, terziler dikiyor.

* Kanun güçlüdür ama zorunluluk ondan da güçlüdür.

* Yararlanılmayan mal, taşınamaz ağırlıkta bir yüktür.

* İnsanların her yerde çile çektiklerini ve yalnızca bir-iki kişiyle sınırlı insanların mutlu olduğunu binlerce kitaptan mı öğreneceğim?

* Sanat uzun, ömür kısa.

* İnsan kendi müzesinde tutukluysa ve dünyayı bir dürbünle bile değil de, en uzaklardan, hatta bir bayram gününde göremezse, sözle dünyayı nasıl yönetebilir?

* Hayata karışmak, dünyanın acılarına ve sevinçlerine katlanmak, fırtınalarla boğuşmak, gemi çatırtılarla batarken güçlü olma cesaretini buluyorum kendimde!





GOETHE "GENÇ WERTHER'İN ACILARI"

  #Goethe 📚 #GençWertherinAcıları 📖


#Goethe 📖

Orijinal adı "Die Leiden Des Jungen Werthers" olan "Genç Werther'in Acıları" İlk baskısı 1774 yılında yapılan Johann Wolfgang Goethe tarafından kaleme alınmıştır.

Goethe'nin sadece 15 günde yazdığı eser, mektup-roman türündedir. 

Roman, romantik genç bir ressam olan Werther’in, kurgusal dostu Wilhelm’e yazdığı mektuplardan oluşuyor. Roman mektuplar şeklinde yazılmasından mütevellit okuyucuda gerçekçilik hissi uyandırır. Romanın insanlar üzerinde bıraktığı etki yapıcı/yıkıcı olarak ikiye ayrılır. Olay örgüsü psikolojik analizlerle sunulur.Goethe eserini, hem kendisinin hem de çevresindeki kişilerin hayatlarından esinlenerek yazması nedeniyle otobiyografik özellik taşır.

Goethe’nin Werther karakterini oluştururken esin kaynağı; aynı yıllarda yaşamış arkadaşı Karl Wilhelm olmuştur. 

Werther, kent hayatının yoğunluğunun oluşturduğu ruhsal sıkıntılardan doğaya, sakin ve sade bir yaşama kaçan aydın bir gençtir. Tabiatla başbaşa kalmak için geldiği taşrada soylu bir ailenin nişanlı olan kızlarına âşık olur. Yoğun duyguları, Werther’e dayanılmaz acılar yaşatır ve içinde bulunduğu durum nedeniyle düştüğü çelişkiler ızdırap çekmesine neden olur. Sevdiği kızın nişanlısıyla evlenmesinden sonra ise Werther, uzun bir süre bocalama yaşar. Werther ile dost kalmak isteyen genç kız ona aşık olsa da kendisinden vazgeçmesi gerektiğini söyler. Werther bu sürece daha fazla dayanamaz.

Roman daha sonra tiyatro eseri ve opera olarak bir drama şeklinde oynanmıştır. 


ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR  📝

* Birbiriyle bu kadar iyi anlaşan ve bu kadar iyi yürekli olan insanlar sakladıkları bazı sırlar yüzünden konuşmamaya başlıyor, sonra herkes kendisinin haklı, karşısındakinin haksız olduğunu düşünüyor; bu yüzden ilişkiler sarpa sarıyor, insanlar birbirlerine hiddetleniyor, öyle ki sonunda her şeyin bağlı olduğu düğümü, üstelik en kritik anda çözmek imkânsız hale geliyordu.

* Ossian, Homeros'u yüreğimdeki yerinden etti.

* Ben sadece bir gezginim, yeryüzünde bir hacı! Siz bundan daha fazlası mısınız?

* İnsanın başkalarını değerlendirirken kendisini ölçüt almasının ne kadar büyük bir budalalık olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyorum.

* Yüreğini karşısındakine açabilen yüce bir ruhla karşılaşmak kadar sahici ve sıcacık başka bir sevinç daha yoktur bu dünyada.

* Nitekim büyük, imkânsız görünen şeyleri başarmış bütün sıra dışı insanların ister istemez başkaları tarafından ayyaş ya da çılgın olarak görüldüğünü öğrenip anladım.

* İnsanlar alelacele, genel ve tam doğru olmayan şeyler söylediklerini düşündüklerinde bile kendilerini haklı görmeye ne kadar arzulular: Söylediklerini daraltmaya, değiştirmeye, kesip biçmeye devam etmekten geri durmazlar, sonunda da aslında konuyla ilgili hiçbir şey söylememiş olurlar.

* Başını alıp giden en iflah olmaz serseriler bile sıla hasreti çeker nihayetinde; küçük kulübesinde, karısının göğsünde, etrafını saran çocuklarının arasında, onların karnını doyuracak işler yaptığında, koca dünyada boşuna aradığı sevinci bulur.

* Asıl mesele, mükemmeli fark edip onu dile getirmeye cesaret edebilmek

* Kurallar belli kısıtlamalar getirir sadece, yaptığı tek şey çıkan yabani otları kesmektir.

* Dünyada en mutlu olanlar, günlerini çocuklar gibi geçirebilenler

* Kendi içime dönüyor, orada kendime ait bir dünya buluyorum!










GOETHE " WİLHELM MEİSTER'İN ÇIRAKLIK YILLARI"

#Goethe 📚 #WilhelmMeisterinÇıraklıkYılları 📖


Orjinal adı "Wilhelm Meisters Lehrjahre" olan "Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları"  Goethe'nin 1795'te basılmış ikinci romanıdır. 

Roman, Wilhelm'in burjuva bir iş adamının boş hayatı olarak gördüğü hayatından kaçmasını anlatır. Tiyatroda yaşadığı başarısızlıktan sonra Wilhelm, kendisini, ona rehberlik eden aydın aristokratlardan oluşan gizemli bir topluluğa adar. Roman, Shakespeare'in Hamlet eserinin analizini de içerir. 

Ambroise Thomas'ın Mignon adlı operası Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları'na dayanır. Wim Wenders'ın filmi The Wrong Move, romanın serbest bir uyarlamasıdır.



ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* "Seni babası Kiş'in kaybolan eşeğini aramaya gidip bir krallık bulan Saul'e benzetiyorum."

"Bir krallığın değerini bilmiyorum ama hak etmediğim ve dünyada hiçbir şeye değişmek istemeyeceğim bir mutluluğa eriştiğimi biliyorum."

* Sahip olduğu şeyi idare edebilecek güce sahip olan herkes varlıklıdır.

* Dünya, içinde sadece dağlar, nehirler ve şehirler hayal edildiğinde çok boş geliyor. Ama bizimle aynı kafada olan birilerinin bir yerlerde olduğunu bilmek, onlarla bağımızı sessiz sedasız sürdürebilmek, şu dünyayı, bir insanlık bahçesine dönüştürüyor.

* İnsanın kendi yaşam öyküsü, karakteri demektir.

* Eğitimli insanların, aydın kişilerin en büyük hatası, bütün her şeyi bir fikre bağlayıp somut olana ya çok az değer vermeleri ya da onu hiç önemsememeleri.

* Güzel endamlı bir insanın görünümü nasıl hoşumuza giderse, anlayışlı ve mantıklı bir insanın varlığında kendisini hissettiren düzenleme de o kadar hoşumuza gider.

* Nişanlı bir koca gibi hükmetmez; sadece rica eder, sevgilisi de daha ricasını tamamlamadan onun ne istediğini sezmeye bakar.

* Sevgi imkânsız olan birçok şeyi gerçekleştirir

* Bilgili kadınlarla alay ediliyordu, yine eğitimli kadınlar da çekilmiyordu, herhalde bunca bilgisiz erkeği utandırmanın nezaketsizlik olduğunu düşündükleri için böyleydi.

* Bizi deliliğe en fazla yaklaştıran şey, kendimizi başkalarından ayırt etmektir ve ortak aklı kazandıracak tek şey, genel anlamda birçok insanla birlikte yaşamaktır.

* Bir araya gelmiş birçok insanın ve koşulun ortaya koyduğu hiçbir şeyin uzun süre bozulmadan kalamayacağı, ne yazık ki usuldendir.

* İnsan eski bir sevgiliyi olmadık bir zamanda karşısında bulmaktansa hortlak görmeyi yeğler.

* Masadan kalkan konuklar daha sonra her yemeğe bir kusur bulurlar

* Kendini kurtarmak ve benim için zorunlu ihtiyaç olana ulaşmak için düşünmem gereken yetetince şey var.

* Zeki insan en iyi eğitimi seyahatlerde alır.

* Şuan içinde bulunduğum duruma istinaden

İnsanı tehlikeli bir duruma en fazla sokan şey, nasıl hissedip düşündüğüne ve hazırlıklı olmadığına bakmaksızın, büyük bir değişikliğin, dış koşullar nedeniyle içinde bulunduğu duruma etki etmesidir. Bundan sonra biri bitmeden başka bir devir başlar ve insan bu yeni duruma henüz hazırlıklı olmadığını ne kadar az fark ederse, yaşadığı çelişki o kadar büyük olur.

* Bu fani dünyada bizimle birlikte esenlik içinde yaşadıkları sürece insanın dost ve akrabalarını nasıl duyarsız biçimde ihmal ettiği ve ancak bu güzel ilişki ortadan kalktığı zaman bu ihmale pişman olduğu gerçeğini derinden hissediyordu.

* Büyük bir eylem, onu taşımaya yeterli olmayan bir ruha yüklenmiş.

* Kibir hem erdemlerimizi hem de hatalarımızı olduklarından daha önemli gösterir.

* İnsan dostlarına sahip çıkmak için şıkırdayan madeni paraların dışında, birçok imkâna sahiptir.

* Babası ölmeden önce Hamlet'in karakterini yansıtan bütün işaretleri inceledim. Bu üzücü olaydan ve sonraki korkunç gelişmelerden bağımsız olarak bu ilginç genç adamın nasıl biri olduğunu, bu olaylar yaşanmamış olsa, nasıl biri olabileceğini fark ettim.

* Yetenekler de erdem gibidir: Kendileri adına sevilmeli ya da tamamen bırakılmalıdırlar. Buna karşın her ikisi de gizlice icra edilebilen tehlikeli bir sırmış gibi tanınır ve ödüllendirilir.

* Her insan sınırlıdır ve başkalarını da kendisi gibi yetiştirmek ister. Bu nedenle geleceği, herkesi kendi özgürlüğüne göre yetiştiren kaderin elinde olana ne mutlu!

* Bir kitleye insani olan her şeyi verebilmek, mutluluğu ve üzüntüyü, bilgeliği ve budalalığı, hatta saçmalığı ve ahmaklığı uyandırıp sarsmak ve uyuklayan iç dünyalarını özgür, capcanlı ve saf eylemlere dönüştürmek ne güzel olmalı

* Bir sanatçının kaba bir maddeden bir biçim yaratmak istemesi gibi, herkesin mutluluğu kendi elindedir. Her şeyde olduğu gibi, sanatta da bu böyledir; bize doğuştan verilmiş olan şey sadece yetenektir, onu öğrenmek ve özenle uygulamak gerekir.

* Birçokları, dünya nankördür der, onun için doğru bir şey yapıldığı takdirde nankörlük ettiğine tanık olmadım.

* ..bütün yaşama sevincini tamamen terk etmiş, ölümlü insanın bütün yaşamını ve varlığını bir hiç, acı dolu bir toz zerreciği olarak ilan etmiş insanlar yok mudur? Etkili insanların kişilikleri ruhunu kıpırdatsaydı, duygudaş bir ateş göğsünü ısıtsaydı, gırtlağından çıkan sesler, dudaklarından dökülen sözler kulağa sevgi dolu gelseydi, kendi içinde kendini yeterince hissetseydin, o zaman kendini başkalarında hissedebilmek için mutlaka yer ve fırsat kollardın.

* "İyi döşenmiş ve düzenli evlerde yaşayan çocuklar, sıçanlar ve fareler gibi, bir duyguya sahiptirler"...

"Yasak şekerlere ulaşabilecekleri her aralık ve delik dikkatlerini çeker, bunu, çocukluktaki mutluluğun büyük bölümünü oluşturan, hazla karışık gizli bir korkuyla tadarlar.

* Babam, sadece ender zevklerin insanlar için değerli olabileceğini, cicuklaryve yaşlılarınsa her gün karşılaştıkları güzelliklerin değerini bilmediğini iddia ediyordu.

* Genellikle sıkıntılı duygularla aşılmaz gördüğümüz engelleri halimizden hoşnut olduğumuz bir zamanda hatırlamak, şimdi başardıklarımızı, eskiden bize imkansız gelenlerle karşılaştırmak öyle hoş ki.

* Eski zamanları ve eski zararsız hataları özellikle mutluluğun doruğuna ulaştığımız, oradan çevremize ve geride bıraktığımız yola bakabildiğimiz bir anda hatırlamak güzel bir duygu..

* Kesemize para olarak girmeyen, yakınımızdaki mülke sahip olmamızı sağlamayan her şey yararsız mıdır




#JohannWolfgangGoethe 📚

Goethe, 28 Ağustos 1749 tarihinde Almanya'nın Frankfurt kentinde doğdu. Roman dışında, hikaye, masal ve şiir türlerinde birçok kitap kaleme aldı. Alman yazar 22 Mart 1832 tarihinde vefat etti. Doğduğu ev ''Goethe Evi'' adıyla müze haline getirilmiştir.

Johann Wolfgang Goethe 📚 

Faust, 1769-1831.

Yeni Şarkılar (Neue Lieder), 1769

Sesenheim şarkıları, 1770

Demir Elli Şövalye, 1773 

Genç Werther’in Acıları, 1774

Tanrılar, Kahramanlar ve Wieland, 1774

Clavigo, 1774.

Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları, 1795

Hermann’la Dorothea, 1796

İtalya Seyahati

Gönül Yakınlıkları

Doğu-Batı Divanı

Otobiyografi: Gerçek ve Şiir: Kendi Hayatımdan





23 Mayıs 2021 Pazar

VİCTOR HUGO "BİR İDAM MAHKÛMUNUN SON GÜNÜ"

 


#VictorHugo 📖 #BirİdamMahkumununSonGünü 

Victor Hugo’nun Paris’teki ünlü Greve Meydanı’nda gerçekleştirilen bir idama tanıklık etmesi sonrasında 1829 yılında kaleme aldığı ‘"Bir İdam Mahkumunun Son Günü" 19. yüzyıl Fransa'sını gerçekçi bir biçimde ele almasıyla hem tarihi hem siyasi hem sosyolojik bir kaynak olarak değerlendirilir.

İdamı bekleyen bir mahkûmun dilinden yazılmış günce niteliğindeki kitap; ölüm korkusu ve merhamet duygularını, hayatının sonuna yaklaşan bir insanın ruh halindeki değişimleri, gelgitleri başarılı bir şekilde ortaya koymasıyla psikolojik bir roman olma özelliği de taşımaktadır.

Hapsedilmeden önceki yaşamına yabancılaşan, hayatını bağladığı insanların da ona yabancılaştığını fark eden mahkumun duygu ve düşünceleri, pişmanlıkları kendi dilinden aktarılmıştır. Mahkumun son kertede insanlar hakkındaki düşünceleri çarpıcı bir şekilde aktarılırken, içinde 

 son ana kadar devam eden bir umut ve bu umudun içine hapsolup sık aralıklarla da ayyuka çıkan şiddettli bir korku mevcuttur. 

Yazar, insan hayatının son aşaması olan ölüm öncesi yaşanan ikilemleri, pişmanlıkları, huzursuzlukları, geride kalan boşlukları ve eksiklikleri tüm çıplaklığıyla kaleme almıştır.


#altınıçizdiğimsatırlar 📝

* İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkumdurlar.

* Tıpkı uyurken rüya görenler gibi her şeyi oluruna bıraktım.

* Dünyada sadece tek bir varlığı sevmek, onu bütün kalbiyle sevmek ve karşınızda durup size bakar, cevap verir, konuşurken, sizi tanımadığını fark etmek! Sadece onun tesellisine ihtiyaç duymak ve bunu yapması gerektiğinden habersiz olan tek kişi olduğunu anlamak!

* Demek yaşamak istediğim tek yer olan o hafızadan şimdiden silindim!

* Bütün toplumun içinde senin gibi kendini farklı hisseden bir adam (kadın) var.

* Kulaklarımda son düşüncelerimin mırıltıları âdeta bir orgun uğultusu gibi yankılanıyor.

* İnsan içinde bulunduğu umutsuz koşullarda bazen bir zinciri bir saç teliyle koparabileceğini sanır.

* Onu ilk başta büyük bir heyecanla, ardından dikkatle, sonra da özveriyle dinlediğime pişman oldum.

* Öfke ve şaşkınlıkla kendimi kımıldayacak ya da bağıracak gücü bulamayan, gömülmeyi bekleyen bir uyurgezer gibi hissediyordum.

* Bir hapishanede olmak ne büyük bir alçalma! Burada her şeyi kirleten bir zehir var.

* Gördüğümü sandıklarım boş ve çırpınan beynimin bir hayali, bir buguydu. Macbeth'e yaraşır bir hayal!

* Rüya, hayal ya da gerçeklik, bir duygu beni zamanında uyarmasa çıldıracaktım.

* Delirmenin insanı yaşattığı söylenir; en azından bilinç kaybı olduğu için daha az acı çekilir; ölü gibi uyunur.

* Kendi deyişleriyle bana ağır muhabbeti, argo konuşmayı öğretiyorlar. Bu, genel konuşma diline iğrenç bur tümör, bir siğil gibi eklenmiş bir dil.

.....

Bu dili konuştuklarını duyan biri kendisini sanki karşısında bir paçavra yığını silkeleniyormuş gibi kir ve toz içinde kalmış hisseder.

* İçinde işe yarayan tek şeyin şu cümle olduğu bir kitap okuduğumu hatırlıyorum, insanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkûmdurlar.

* Geleneklerin yozlaşmasını sanatın çöküşü izler.





VİCTOR HUGO "NOTRE DAME'İN KAMBURU"


VictorHugo 📚 #NotreDameinKamburu 📕

19. yy başlarında Notre Dame Katedrali'nin bakımsızlığından dolayı yıktırmak isteyen şehir planlamacılarına karşı halkın ilgisini buraya çekmek ve katedralin yenilenmesini sağlamak için Notre Dame'ın Kamburu, Victor Hugo tarafından yazılan, Fransız İhtilali sonrası Fransa’nın karanlık günlerini anlatan 1831 yılında yayımlanan eseridir.

Roman, insanların gözünde bir yaratık olarak tanımlanan, çirkin, kambur, engelli bir kilise zangocu ile Fransa’nın dini lideri kilise papazının güzeller güzeli bir çingene kızına aşklarını, bu aşkın neticesinde Zangoç ile Papaz’ın ruhlarında oluşan ikilemeleri anlatır. İnsanların hayatında kaderin önemini, dinin, iç ve dış güzelliğin, çirkinliğin, yoksulluğun, bilginin ve cehaletin, batıl inançların etkilerini kaleme alınmıştır. Kitapdaki diğer bir önemli detay; eğitimin, okumanın yoksullukla engellenemeyeceği, kimsesiz, fakir birisi olunması halinde dahi eğer içinde varsa bir şekilde öğrenmenin yolunu bulabileceği, açlık ve sefalet buna engel olamayacağı vurgulanır.



ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* Şair olmak ve kocakarı ilacı satıcısı sahtekârın başarısına razı olmak! Demek Homeros'un Grek kasabalarında dinlendiği, Ovidius'un Köstence'de sürgünde öldüğü doğruymuş.

* Peri masallarındaki karakterlerden biri olduğunu düşünmeye başlıyor, ara sıra kendisini son süratle cehennemden cennete getiren iki hayali kanat koşulmuş ateş arabasının hâlâ orada olup olmadığını anlamak için etrafına bakıyordu. Bazen de gerçeklikten kopmamak, ayaklarının yerden kesilmesine izin vermemek için bakışlarını paltosunun deliklerine sabitliyordu. Hayal âlemlerinde gezinen aklı sadece paltosunun görünümüyle gerçekliğe dönüyordu.

* İlyadalar ve Romanserolar gibi hem bütünlük, hem karmaşa arz eden ve her taşın üzerine sanatçının dehasıyla şekillenen işçinin yüzlerce fantazisinin yansıdığı bir dönemin tüm güçlerinin katkı verdiği bu devasa yapıt âdeta çeşitlilik ve sonsuzluk gibi çifte bir karakteri barındırmış gibi görünen ve ilahî bir yaratışı andıran insani bir tarafının eseridir.

* Kendiliğinden ortaya çıkan bu sanatta her şey mantıklı, orantılıdır.

* Ah Zaman! Kimini yaş aldıkça güzelleştirir ama her şeyi herkesi yıpratır.

Ondan aldığından fazlasını vermiştir, çünkü yapının cephesine yüzyılların o karanlık rengini yayarak yaşlılığını güzelliğe dönüştüren yine zamandı.

* Zamanın her dalgası kendi alüvyonunu bırakır; her ırk binanın üzerine katmanını ekler; her birey kendi taşını yerleştirir. Kunduzlar, arılar, insanlar böyle yaparlar. Mimarinin büyük sembolü olan Babil Kulesi bir kovandır.

* Büyük yapılar tıpkı büyük dağlar gibi yüzyılların eseridir. Sanat dönüşse bile varlıklarını sürdürürler.

* Her türden insan şairlerin peşinden gider.

Tıpkı baykuşların ardından çığlık atarak giden ötleğenler gibi

* Kıskançlığın cehaletle bağlantısı yokmuş

Başka bir bilgine iltifat eden bir bilginin ağzı, içine zehir katılmış bal kavanozu gibidir.

* Dinî olsun, felsefi olsun her düşünce varlığını sürdürmek, harekete geçirdiği kuşağın ötesinde gelecek kuşakları da etkilemek, iz bırakmak ister.

* İbn Rüşt bir güneş ışığını Kurtuba'daki büyük camide Kur'an'ın bulunduğu bölmenin solundaki ilk sütunun altına gömdü; ama işleminin başarılı olup olmadığını anlamak için mahzen ancak sekiz bin yıl sonra açılacak.

* Hep özgürce davranan, dünyaya sadece doğanın güzel yasasıyla riayet eden, tutkularının bayırlarından akıp gitmesine izin veren, her sabah yeni su çukurlarını genişçe açtığı için büyük heyecanlarının gölü hep kuru kalan delikanlı bu duruma anlam veremiyordu. Tüm çıkışlar kapatıldığında insani tutkular denizinin, nasıl öfkeyle coşup köpürdüğünü, nasıl birikip kabardığını, nasıl taşıp yüreğin derinliklerini oyduğunu, bentlerini yıkıp yatağından taşana kadar içsel hıçkırıklar, boğuk çırpınışlar halinde nasıl patladığını bilmiyordu.

* Güzel geçirilmiş saatlerin bilincine varmak yemeğe konan lezzetli bir baharattır.

* Yaşadığı bahtsızlığın etkisiyle uykuyu uyanıklıktan, gerçeği düşten, geceyi gündüzden ayırt edemiyordu.

* Acının aşırısı, tıpkı sevincin aşırısı gibi kısa süren şiddetli bir duygudur. İnsan yüreği bu uçlardan birinde uzun süre kalamaz.

* Sabahın, kuşların, çiçeklerin hayatlarına bir anlam katmadığı insanlardandı o.

* Yaşamının, insanın ayağının altındaki zeminin çöktüğünü hissetmediği o kritik anlarından birinde olduğu anlaşılıyordu.









VİCTOR HUGO "DENİZ İŞÇİLERİ"

 


#Denizİşçileri ⚓ #VictorHugo 📚

Özgün adı "Les Travailleurs de la mer" olan Deniz İşçileri, Fransız yazar Victor Hugo'nun 1866 yılında yayımlanan romanıdır.

Yazarın, insanı hayatı boyunca hem iyi hem kötü sonuçlara götüren sürekli bir savaş halinde olduğu "din, toplum ve doğa"  kavramlarını, insanın kalbiyle de şekillendiren serüvenini konu ettiği üçlemesinin doğa basamağı olan Deniz İşçileri yazarın sürgün zamanı ve sonrasında devam ettirdiği gönüllü sürgünde yazdığı başyapıtıdır.

Kötülerin cezasını bulduğu dünyada iyilerin de kaybettiğini gösteren hem umudun hem vazgeçişin hikayesi olan Deniz İşçileri'nde görüntüsü kaba saba, toplumdan dışlandığı için yabani olan ama iyi niyetini kaybetmeyen, temiz bir kişiliğe sahip olan, aynı zamanda güçlü kuvvetli kararlı, iradeli bir adamın karşılıksız aşkı ve büyük cesaretiyle verdiği mücadeleleri ve fedakârlığı işlenmiştir.

Yazar, doğa şartlarını tüm teferruatıyla tasvir ederken, insanların gücünü, zaafını, fiziksel ve ruhsal yapılarını, iyi ve kötü taraflarını, ikiyüzlülük  ve doğruluk aşamalarını ustalıkla yansıtmıştır. 



#Denizİşçileri 🧭
ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* Bir insanın suçlu olduğu en çok da okumadığı kitaplardan bellidir.
* Yalnızlık, insanları ya yetenekli ya ahmak kılar.
* Kırsal alanda kişi hakkında önce ipuçları toplanır; bunlar birbirine yaklaştırılır, ortaya çıkan sonuca şöhret denir.
* İyi iş görmek ve iyi bir yemek yemek keyif alınan iki şeydir. Tok karın tatmin olmuş bir vicdana benzer.
* Fedakârlık veya görev eylemlerinde ölümün eşiğinden o soru işaretlerine sıklıkla rastlanır.
* Nesneler kimi zaman insana karşı kasvetli ve düşmanca bir gösteriş içindedir.
* Mutluluğun ve umutsuzluğun soluduğu yerler farklıdır; umudunu kaybeden kişi başkalarının yaşamına çok uzaktan bakar; var olduğu hissini kaybeder, etten kemikten olması bir şey ifade etmez çünkü kendi gerçekliğini artık hissetmiyordur; kişi artık kendisi için düşten ibarettir.
* İkiyüzlülük otuz yıldır bu adamın içini kemirmişti. Kötüydü ve dürüstlükle eş olmuştu. Mutsuz bir evliliğin kiniyle nefret ediyordu erdemden.
* Muhakemenin de dışımızdaki doğa gibi elektriksel gerilimi vardır. Bir düşünce bir göktaşıdır; başarı anında, birikerek başarıyı hızlandıran düşünceler aralanır ve bir kıvılcım fışkırır; kişinin içinde kötülüğün pençesi olması ve o pençede bir avın hissedilmesi, kendi pırıltısı olan bir mutluluk türüdür; zafer kazanan karanlık bir düşünce, çehreyi aydınlatır
* Bütün hayatını o dakika için yaşamıştı.
Tüm benliği şu sözcüğü dile getirdi: Nihayet!
* Tüm yaşamını bir başyapıta dönüştürecek şekilde, ardında iyi bir ün bırakarak ölüyordu.
* Bu soyluluk değil hiçlik ama birçoğunun halen en büyük arzusu bu
Soyluluk kılıçla kazanılır, çalışmayla kaybolur. Soyluluğu aylaklık korur. Hiçbir şey yapmamak soylu bir şekilde yaşamaktır; çalışmayanın onuru lekelenmez. Bir meslek sahibi olmak itibar kaybettirir.
* Ava çıkan, bir macerayla karşı karşıyadır; keşfe çıkan da aksiliklere hazır olmalıdır.
* Saf insanların içgüdüsü susmaktır; dehşette suskunluk vardır; korkanlar az konuşur; ürkme onlara âdeta " Şşşt!" der.
* Toplum önünde mükemmel bir çehresi vardı; dışı başka içi bambaşka.
* Masumiyetin yüz ifadesi değiştirmek zorunda kalması, erdemin sesini değiştirmesi, şanın maske takması düşünülebilir mi?
* Devrimler göç etmeyi ve restorasyonlar sürgünleri beraberinde getirir.
* Sabit bir fikir, bir burgudur. Her yıl daha derine iner.
* Sorumluluk üstlenmeye pek alışık değildi. Yeterince ciddiye alınmayan bir eğitimin birçok gizli tehlike barındırdığını vurgulayalım. Çocuğu küçük yaşta mutlu etmeyi istemek belki de düşüncesizlik etmektir.
* Misket ateşine, kasırgalara karşı konur ama Madam Dedikodu karşısında geri adım atılır.
* Görünürde çok sıradan olmasına rağmen, kişiliği itibarıyla öyle değildi. Kendine özgü karşı çıkışları ve inatlaşmaları vardı.
* Ben zorluk çektim o çekmesin diye tembel nesiller yetiştirmek gibi
Bazı eğitim tarzları zamanla size cephe alır.
* Denizcilerin yaşamını inceleyen herkes şunu anlamış olmalıdır: Kabalık, inceliği sever.
* Gelip geçici şeyleri küçümsüyor, belki de önemsemiyordu. Bir işte yararlı olduğunu hissediyor mu, işte buydu mutluluk. İtibar sahibi olmak, onun anlayışında, gerekli kişi olmak kadar önemli değildi.
* Bilimin her embriyosunun şu ikili görünümü vardır: Fetus canavarı, tohum harikası.
* Aynı tarafta olmak insanları birbirinden uzaklaştırır.
* İşi yaşamak, yeteneği birkaç şarkı, bilgisi güzelliği, zekâsı masumiyet, yüreği cehaletti
* Bize yüzümüzden daha fazla benzeyen bir şey vardır, yüz ifademiz ve bize ifademizden daha fazla benzeyen bir şey vardır, gülümsememiz.
* İnsan bedeni bir görüntüden ibaret olabilir. Beden gerçekliğimizi saklar, ışığımızın veya gölgemizin üzerindeki katmandır. Gerçeklik ruhtur. Kesin konuşmak gerekirse, yüzümüz bir maskedir. Gerçek insan, teninin altındakidir. Ten denen o yanılsamanın ardına gizlenmiş ve sığınmış olan o insanı fark edebilsek, şaşırmaktan fazlası olurdu bizde. Dış varlığı gerçek varlık olarak benimsememiz, ortak yanılgımızdır.
* Polyphemos'un gücüne, rüzgar okunun mantığına, Kristof Kolomb'un iradesine sahipti.
* Denize kimi yerlerde ve kimi anlarda bakmak, kimi sefer bir kadına bakmada olduğu gibi tehlikelidir.
* Zihninin şekillendiği kasvet birbirine neredeyse eşit miktardaki ama birbirinden çok farklı olan iki karanlık unsurdan oluşuyordu; içinde cehalet ve eksiklik, dışında gizem ve enginlik vardı.
* Hayalden en çok eğitimsiz zihinler etkilenir.
Halkın koku alma duyusu hassas ve yanılmazdır. İçgüdüsü de parçalardan oluşan gerçekliğin restorasyonunda mükemmeldir.
* Umutsuzluğun yükselen aşamaları vardır. Yorgunluktan bitkinliğe, bitkinlikten yürek sızısına, yürek sızısından efkâra geçilir.
* Umutsuzluk, ruhun çöküşüdür. Buna sadece çok büyük zekâlar direnebilir. Bu bile şüphelidir.
* Hayat bir yolculuk, düşünce ise bir güzergâhtır. Güzergâh kalmayınca durulur. Hedef kaybolunca güç tükenir.
* Yaşamı bedeninin temel işlevlerine inmişti.
* Bahtsızlığın bulaşıcı olduğuna ve talihsiz insanların vebaya yakalanıp hızla karantinaya alındığına inanmak gerekir.
* Ölümün bizim için bir ilerleme olmasına çabalayalım. Daha aydınlık dünyalara özlem duyalım.
Bizi oraya yönelten bilinci izleyelim.
Çünkü şunu hiç unutmayalım ki, iyi ancak en iyiyle bulunur.
* Hep sapkın zihin gibi her vahşi hayvan da bir sfenkstir. Dehşetengiz bilmeceyi soran dehşetli bir sfenks. Kötülüğün bilmecesi.
* Biçimsiz olan, doğanın zorunlu eleme yasasında sürekli mücadele eder; bu da onu hep bir düşman yapar.
* Hayallerimizde gezinen tanımsız şeylerin, olasılık evrenindeki manyetik alanlarda şekillenen öleceğini ve rüyamızın bu anlaşılmaz sabitinden canlıların cisimleneceğini düşünmeye kimi zaman kendimizi kapatırız. Bilinmezlik mucizeye sahiptir, canavarı oluşturmak için ondan faydalanır. Orpheus, Homeros ve Hesiodos sadece Kimera'yı yaratabildirler; Tanrı Ahtapot'u yarattı.
* Hayalciler tarafından karanlıkların derinliğinde olduğundan şüphelenilen sfenk şimdi onun karşısında bir ikilem koyuyordu.
Kal ya da terk et.
Gitmek saçmalıktı, kalmak ürkütücüydü.
* İnsan, çevresindeki nesnelerin uğursuz parlaklığı yüzünden, olasılığın kasvetli görüntüsünü gözden kaçırır. Bu çehrelerin en ürkütücü ve vefasız olanı, enginlerin maskesidir.
* Hüner mucizeye, sabır can çekişmeye kadar gider.
* Bilmemek denemeye davet eder. Cehalet bir düştür ve merak eden düş, bir kuvvettir. Bilmek bazen alıkoyar ve sıklıkla da bir işten vazgeçmeyi önerir. Gama bilge olsaydı Fırtınalar Burnu karşısında geri adım atacaktı. Kristof Kolomb gökbilimci olsaydı Amerika'yı keşfedemeyecekti.
* Hiçbir şey cehaletin çekingenliğine denk değildir, cehaletin cesaretinden başka. Cehaletin cüret etmeye kalkmasının nedeni, elinde bir pusulası olmasıdır.
* Bir karıncanın hırsına hiçbir şey direnemez.
* Zaman bizden bir kum saatinde olduğu gibi akarak uzaklaşır ve özellikle bazı olağanüstü anlarda bu kaçışı hissetmeyiz.
* Bilinmeyenin önünde eğilmekten daha huzursuz edici bir şey olamaz. Olaylar insana işkence etmeye başlar. Rastlantının ani darbesinin ne yandan geleceğini asla bilemeyiz. Felaketler ve mutluluklar, davetsiz şahıslar gibi girerler ve çıkarlar.
* Selde yüzülemediği gibi esrimede de düşünülemez. Karanlıkların ortasındayken birdenbire sevincin Niagara'sına düşmüşlerdi. Cennete doğru yola çıktıkları söylenebilirdi. Ruhları çok şey söylediği için hiç konuşmuyorlardı.
* Sevilmediğini bilen birinin yabani alışkanlıklarına sahipti, herkesten uzak duruyordu.
* Elini göz hizasına görürdü ve geçmişinin terini silercesine, yavaşça bir kaşından diğer kaşına alnını sildi.







VİCTOR HUGO "SEFİLLER"



#VictorHugo 📚 #Sefiller 📝 #LesMisérables 📖

Victor Hugo’nun, özgün adı "Les Misérables" olan romantizm akımının tesirinde yazdığı 1862 basımlı Sefiller kitabı Fransız İhtilali sonrasındaki Fransa’nın karanlık günlerini anlatan bir dönem romanıdır.

Hugo’un yaşadığı çağın ve günlerin zamanında geçen roman 1930’lu yıllardaki Fransa’nın toplumsal sorunlarını, özgürlük, adalet, eşitlik gibi kavramları, siyasi ve sosyolojik içerikle ele alırken, Paris halkının hayatını, Paris’in arka sokaklarında çırpınan, batağa sürüklenen insanları ve bu çamurun içinden çıkmak için verilen soluksuz zorlu mücadeleyi anlatır.

Yazar, bir kürek mahkumunun yaşama tutunma çabasını, kötülüğü ruhundan atıp erdemli bir adam olabilme savaşını; hayatına yön vermesini sağlayan insanlarla ilişkilerini ve onların aşk, sevgi, nefret, kin, menfaat, intikam gibi insani duygularıyla biçimlenmesini sefilliğin en dip köşesine değinerek kaleme almıştır.

 #Sefiller 📕

ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* Ölmek önemli değil; yaşamamak çok korkunç.

* Genç insanlar yaşamın soğukluğunu, yaşlılarsa mezarın soğukluğunu hisseder.

* Bazı olağanüstü koşullarda, hepimizin başına gelmemiş midir, bir soru sorduktan sonra cevabı işitmemek için kulağımızı tıkama isteğine kapılmak?

* Hiçliğe girmenin yanında, zindana girmenin ne anlamı olabilirdi?

* Ruhun uyuşarak donuklaştığı, yaşamla bağdaştırabilecek her şeye yabancı kaldığı, zelzele ve doğal afetler dışında, hiçbir insani duyguyu algılamadığı, ne hoşlukları ne acıları hissettiği atıl bir çilecilik hâli vardır.

* Mide kendi payını isteyen bir hayvandır.

* Kuru mutluluk, kuru ekmeğe benzer. Yenir ama akşam yemeği yerine geçmez.

* Düşünme eyleminde her zaman belli bir içsel isyan vardır.

* İçsel taşkınlıkların eninde sonunda hep gün yüzüne çıkması gibi, sözler de birbirine zincirlenmeye başlamıştı yavaş yavaş..

* Ateşin ortasında birdenbire cehennemin çıkışını gören lanetli bir ruhun hissedeceklerini hissetti

* Felsefe, araştırmacı bakışını kötülüğün üzerine diker ve hiçliğe kaçıp gitmesine izin vermez.

* Tamamlanmamış zamanları yaşıyoruz.

Ütopya her zaman tüm riskleri ve olası zararları üstlenerek dönüşür ayaklanmaya ve felsefi protestoyu silahlı protestoya, Minervayı Pallas'a dönüştürür.

* Köksüz dallardan düşüp yerde rüzgârla sürüklenen yapraklara benziyorlardı.

* Kadını olmayan erkek, tetiği olmayan tabancaya benzer. Erkeğin tetiği, kadındır.

* Yere düşen bir paranın nasıl gidip bir köşeye saklandığını, bulunmaz hale gelmeyi nasıl başardığını herkes fark etmiştir. Aynı oyunu oynayan düşünceler vardır. Beynimizin bir köşesinde sıçrayıp dururlar. Bitmiştir, kaybolmuşlardır. Yeniden hatırlanmaları olanaksız hale gelmiştir.

* Son silah olarak umutsuzluk bazen zafer getirir. Vergilius böyle söylemiştir. En önemli kaynaklar en uç kararlardan çıkar.

* Söz nefestir, zekâ titreşimleri yaprakların titreşimine benzer.

* Eşitliğin tek bir organı vardır: Ücretsiz ve zorunlu eğitim. Başlangıç noktası, okuma yazma öğrenme hakkı olmalıdır. İlkokul herkes için zorunlu, ortaokul herkese açık olmalıdır. Bu haklar yasayla korunmalıdır. Eşit eğitimden eşit toplum doğar.

* Yangınların tüm şehri aydınlattığı gibi, devrimler de tüm insanlığı aydınlatır.

* Bir fizyolog, bilimin tespit edip sınıflandırdığı, zevkle bağlantılı olarak şehvet neyse, acıyla bağlantılı olarak aynı anlama gelen o ateşli dalgınlığın gitgide artan semptomlarını inceleyebilirdi o anda onun üzerinde.

* Meşalelerin ışığı korkakların bilgeliğine benzer, titreşip durduğundan pek aydınlatmaz.

* Bariz dinginliği ürkütücüydü, çünkü insanın dinginliği heykel soğukluğuna ulaştığında tehlikeli bir şeydir.

* O güne kadar hiçbir sınavda yenilgiye uğramamıştı. Korkunç olaylarla baş etmek zorunda kaldıysa da, kötü kaderinin tek oyunu bile onu yere serememişti.

* Hayallerinin perspektifleri içinde mutluluğunun yeniden inşa edildiğini düşünüyordu.

* Zor zamanlarda kaçtığım o yer var ya / yine çıktım aynı yola

Ruhun üzerine tuhaf bir mekanik etkisi olan sakinleştirici yerler vardır.

* Ruhların ayaklanması yanında bulunan şehrin ayaklanması nedir ki? İnsan, bir halktan çok daha büyük bir derinliktir.

* Hayalperestler çok büyük çöküntüler yaşar ve bu çöküntülerden umutsuzluk içinde alınan kararlar çıkar.

* Bitkin varlıkları bile uyandıran sözcükler ve olaylar vardır.

* Kendi dramını anlaşılmayan bir piyesi izler gibi izliyordu.

* Düşman cografi sınırlara saldırırsa, zorba da manevi sınırlara saldırır.

* İnsanlar arasındaki savaşlar kardeşin kardeşle savaşı değil midir? Savaş yalnızca amacıyla nitelenmez. Ne dış savaş vardır, ne de iç savaş, haklı savaş ve haksız savaş vardır.

* Ölümünün yakın olması insanın gerçeği görmesini sağlıyordu.

* Kalabalıklar kartopu etkisi yapar, yuvarlana yuvarlana ilerlerken bir yığın insanı toparlar.

* Bir güruh asla istediği yere gidemez... Onları sürükleyen rüzgardır.

* Safların dışına ateş etmeyiz biz; ne tüfekle, ne ruhumuzla.

* Bugünkü toplumsal yapının aşağı tabakaları kaybolmuş izlerle doludur.

* Acıyla ilgili her şey gibi, yas da başkaldırıya dönüşebilir.

* Tarih anlatır, ihbar etmez

* İskender'in Asya için kılıçla yaptığını, Kristof Kolomb Amerika için pusulayla yapmıştır. Kolomb gibi İskender de bir dünya bulmuştur.

* Sokaklardaki savaşın, muhabere alanlarındaki savaşlardan daha az yüce ve daha az etkili olduğu söylenemez. Birinde ormanların ruhu, diğerinde şehirlerin yüreği vardır.

* Ayaklanma neden çıkar? Bir hiçten ama her şeyden.

* Şüphe kırışıklıklardan farklı değildir. İlkgençlikte görünmez.

* İnsan, hayatının sonuna geldiğinde, ölmek gitmek anlamına gelir; insan hayatının başındaysa gitmek ölmek demektir.

* Okumayı öğrenmek, bir ateşi yakmaktır; hecelenen her kelime kıvılcım olur.

* İnsanlar arasındaki gerçek ayrım, aydınlıktakiler ve karanlıktakiler biçimindedir. Karanlıktakilerin sayısını azaltmak, aydinlıktakilerin sayısını artırmak, işte amaç budur.

* Argonun ürkütücü kaynaşmasına, düşüncenin çıplak ışığı altında bakmaktan daha iç karartıcı bir şey olamaz. Çirkef kuyusundan koparıp aldığımız korkunç bir yaratığa benzer aslında.

* Dünyayı yöneten ve sürükleyen lokomotifler değil, düşüncelerdir. Lokomotifleri düşüncelere bağlamak güzel, ama atı süvari sanmamak gerekir.

* Bazı düşünceler duaya dönüşür. Beden ne derse desin, ruhun diz çöktüğü anlar vardır.

* Çalışmak kanundur. Onu sıkıntı kabul edip reddeden, işkencelere maruz kalacaktır. İşçi olmak istemiyorsan, köle olursun.

* Tembellik yüzünden çok eziyetli bir hayata başlıyorsun. Ah! Boş gezenin boş kalfası olduğunu söylüyorsun ama kendini çalışmaya hazırla. Sen tehlikeli bir makine gördün mü daha önce? Haddeleme makinesi denir ona. Dikkat etmek gerekir, sinsi ve zalimdir. Giysinin bir ucundan yakaladı mı, seni olduğu gibi içine çeker. Bu makine, aslında aylaklıktır..

* Düşüncenin yoğunlaştığı, bakışı bile hapseden, dört duvara eşdeğer derin dalgınlıklardan birine düşmüştü. Uçuruma benzeyen dalgınlıklar vardır. Bunlardan birinin dibine düşüldüğünde, yeryüzüne dönmek için zaman gerekir.



19 Mayıs 2021 Çarşamba

MİCHEL DE MONTAİGNE "DENEMELER"

#MicheldeMontaigne 📖


#Montaigne 📖 #Denemeler 📝

Özgün adı Fransızca "Les Essais" olan Denemeler 16. Yüzyılda yaşamış olan Fransız Michel de Montaigne’nin ilk kez 1580'de yayımlanan tek eseridir.

Montaigne’nin denemeleri geniş bir öz anlatımdır. Yazarın 59 yıllık hayat serüveni boyunca edindiği bilgi, gözlem ve deneyimlerini kaleme aldığı eseri edebiyat dünyasına yeni bir terim olan "Deneme"yi kazandırır.

Dünya Edebiyatı'nda deneme türünün ilk örneğini teşkil eden eserde yazar, birey ve toplumla ilgili birçok konunun üzerinde durmuş, gelenek ve görenekleri, inançları sorgulamış, kendi varlığının derinliklerini gözlemleyerek, bu gözlemler neticesinde edindiği fikirleri aktarmıştır.

Yazarın kendi tecrübelerinden bahsettiği, yaşamının ve çağının kendine özgü profilini çıkardığı, kaliteli yaşam ve kaliteli düşünce amacıyla, çeşitli alıntılarla desteklediği eser 107 denemeden oluşur. Montaigne bu eserini 1570 yılından sonra yazmaya koyulmuş, ölümüne kadar da yazmayı sürdürmüştür. 

Denemeler'de insanla ilgili birçok konu yer almaktadır; düşünceler, duygular, davranışlar, hırs, kin, öfke, merhamet, mutluluk, okuma, yazma, eğitim, felsefe gibi çeşitli konular yazarın ben dili ile bize aktarılmıştır. Antik Yunan ve Roma dönemlerinden yapılan alıntılara, olaylara, anekdotlara, aforizmalara sık sık yer verilmiştir. 

Montaigne, bizlere gündelik hayatımızı, deneyimlerimizden yararlararak; duygularımızı, düşüncelerimizi, yeteneklerimizi göz önünde bulundurarak, bize bahşedilen hayatı doğanın öngördüğü biçimde yaşamamızı salık verir. 

Denemeler, bir düşünceler zinciriyle kendi benliğimizin arayışında yolculuğa çıkmanın önemini bize aktarır.

René Descartes, Montaigne’in dağınık düşüncelerini, Batı rasyonalizminin kurucu elementi olan "Cogito; ergo sum" “Düşünüyorum, öyleyse varım” felsefi sözüne bağlamıştır.

#Denemeler 📖

ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* Onurunu kırdığımız insanların eline intikam fırsatı geçip kaderimiz iki dudakların arasında olduğunda, onların yüreklerini yumuşatmanın en bilinen yöntemi kendimizi acındırıp merhametlerine sığınmaktır.

*Stoacılar acı çekenlere yardım edilmesini isterler ama kişinin onların acılarını paylaşacak kadar yumuşamasından hiç hoşlanmazlar.

* Yürekte merhamet hissetmenin insan ruhundaki hoşgörü, iyilik ve yumuşaklıktan kaynaklandığı ve bu özelliklerin de kadınlar, çocuklar ve alt tabaka insanlar gibi daha zayıf tabiatlı kesimlerde daha yaygın olduğu pekala söylenebilir; buna karşılık, gözyaşlarını ve hıçkırıkları hor görerek sadece cesaretin ve kutsal imgesi karşısında diz çökmek, erkeksi ve inatçı sertliğe değer veren ve onu onurlandıran güçlü ve acımasız bir ruhun göstergesidir.

* İnsanın olağanüstü derecede anlamsız, değişken ve öngörülemez bir varlık olduğu ve onun hakkında kesin ve tek tip bir hüküm oluşturmanın zorluğu tartışılmaz bir gerçek.

* Şairler önce yedi oğlunu, hemen sonra yedi kızını kaybeden zavallı Niobe'yi en sonunda taşa dönüşmüş olarak hayal ederler.

"Acıdan taş kesti"

(Ovidius "Dönüşümler")

* Doğrusu bir acının en uç noktasına ulaşması için tüm ruhu ele geçirmesi ve onun hareket etme serbestliğini tamamen yok etmesi gerekir. Çok kötü bir haber aldığımızda kendimizi tutulmuş, felç olmuş ve en küçük bir hareketi yapmaktan aciz hissetmemiz işte bu yüzden; ardından ruhumuz kendini gözyaşlarına ve iniltilere bırakınca özgürleşmiş, kurtulmuş, kendine gelmiş ve normal haline dönmüş görünür:

"Ve acısı en sonunda sesine geçit verdi."

(Vergilius "Aeneas Destanı")

* "Küçük acılar gevezedir, büyüklerse dilsiz."

(Seneca "Hippolyte")

* Verdiğimiz bir söze, ettiğimiz bir yemine gücümüzün ve imkânlarımızın ötesinde bağlı kalmalıyız, zira olaylar ve koşullar her zaman bizim kontrolümüz altında değildir ve gerçekte biz sadece irademizin efendisiyiz.

*  "Bütün iyi özellikler asla tek bir kişiye verilmemiştir."

*'Sahte sohbet sessizlikten daha az dosttur!

* "Tanıdığımız bir köpeğin yanında olmak, dilini bilmediğimiz bir adamın yanında olmaktan iyidir."

(Aziz Augustine "De Civitate Dei")

* Yaratıcılığın deposu hafızanınki kadar geniş değildir.

* "Aylaklık bizi bin tane tuhaflığa iter"

(Lucanus "Pharsalia")

* "Her yerde olan hiçbir yerde değildir.”

(Martialis "Epigramlar")

* Hiç bir amacı olmayan ruh kaybolur gider, çünkü her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktır.

*Tıpkı özleri aşırıya kaçtığında bitkilerin boğulması ya da yağları fazla geldiğinde lambaların sönmesi gibi, aşırı öğrenim ve ezber bilgi üst üste yığıldığında, zihinde de bunun aynısının yaşandığını, çünkü aşırı büyük bir çeşitliliğin tutsağına dönüşen zihnin bir noktadan sonra kendini kurtaramadığını ve bu yükün altında ezilip iki büklüm olduğunu söylemeyi çok isterdim, ama gerçekte yaşanan bunun tam tersi, zira zihnimiz doldukça genişleyen bir yapıya sahip.

* Kafasını öylesine güçlü, öylesine yüce yabancı beyinlerle meşgul ediyor ki, onlara yer açmak için kendisininkinin elbette ki büzüşmesi, sıkışması, küçülmesi gerekiyor.

* Herkes kendini sorguladığında derin arzularının başkalarına zarar verecek şekilde doğduğunu ve oradan beslendiğini görecektir.

Bunu düşünürken aklıma birden doğanın genel kuralından hiç sapmadığı geldi, çünkü doğacılar her türün doğum, gelişim ve çoğalma sürecinin başka bir türün zararı ve yıkımı pahasına gerçekleştiğini söylüyorlar.

* Sağlam doğmuş bir zihnin huzur ve tatminiyle, düzgün bir ruhun kararlılık ve özgüvenine bağlı olan bir hayatın mutluluğu, ömür piyesinin en son - ve hiç kuşkusuz en zor - perdesini nasıl oynadığını görmediğimiz bir kişiye asla atfedilmemelidir.

* Kaderleri insanlara ne kadar güzel bir yaşam sunarsa sunsun, onların bu dünyadaki son günlerini görmeden mutlu öldüklerini söylemek imkansızdır.

* "Bir insanın daima son nefesini vermesini beklemek gerekir ; ölmeden ve yakılmadan önce onun mutlu olduğunu söylemek imkansızdır."

(Ovidius "Dönüşümler")

* "İnsan memnunsa bugünden

Neden korksun ki gelecekten."

(Horatius "Carmina")

* Bana öyle geliyor ki, çabuk ve anlık tepki vermek daha ziyade zekayla, ağır ve oturaklı bir hüküm vermekse muhakeme yeteneğiyle ilgili bir özellik. Ancak iyice hazırlanacak zaman bulamadığı için dut yemiş bülbüle dönenle, çok vakti olmasına rağmen bundan güzel konuşmak için istifade edemeyen kişi aynı konumda bulunuyor.

* Yaşanan deneyimler bize gösteriyor ki bu savaşçı şehirde ve diğer tüm benzerlerinde , eğitim yürekleri sertleştirip güçlendireceğine, daha yumuşak ve kırılgan yapıyor. Bugün dünya üzerindeki en güçlü devlet Türklerinki ve Türkler silahları sevdikleri ölçüde ilim irfan işlerine uzak duran bir halk. Romalılar ilimde ilerlemeden önce daha cesur olduklarını düşünürüm. Günümüzdeki en savaşçı uluslar en kaba ve en cahil olanları.

* İyilik duygusuna sahip olmayan birinin icra ettiği bütün ilimler zararlıdır.

* Adalet beklediğimiz insanlardan umalım ki bilgiyle olduğu kadar akıl ve sağduyuyla da donanmış olsunlar. "Hayat için değil, okul için öğreniyoruz"(Seneca , Ahlaki Mektuplar). Bilgi zihne iliştirilmemeli, onunla bütünleşmeli; bilgi zihni ıslatıp gitmemeli; onun içine işlemeli. Ve bu bilgi kişiyi değiştirmiyor, kusurlarını iyileştirmiyorsa, onun bir kenara bırakılması kesinlikle çok daha iyidir, zira bilgi tehlikeli bir silahtır ve onu tutan el zayıfsa ya da onu kullanmayı bilmiyorsa sahibini yaralayabilir. "Bu yüzden hiçbir şey öğrenmese daha iyi olurdu."(Cicero, Tusculanae Disputationes)

* Akıl yürütme tek başına bilgiden daha önemlidir, çünkü bilgi olmadan da hüküm verilebilir ama akıl yürütme becerisi yoksa bilgi bir işe yaramaz.

* "Bilgeliğe sahip olmak yetmez, ondan istifade etmek gerekir."

( Cicero " De Finibus Bonorum Et Molorum")

* Tek yaptığımız başkalarına ait fikirleri ve bilgileri depolamak. Oysaki onları özümsememiz, kendimiz yapmamız gerekir. Doğrusu biz ateş istemek için komşusunun evine giden ama orada güzelce yanan büyük bir ateş bulunca, ısınmak için orada kalıp kendi evine ateş götürmeye geldiğini unutan kişiye benziyoruz. İçindekileri sindirip bizden bir parçaya dönüştürmedikten sonra etle dolu bir mide neye yarar?

* "Önemli olan konuşmak değil, (gemiyi) yönetmek"

(Seneca "Ahlâkî Mektuplar" (Lafla peynir gemisi yürümez)

* "Başkalarına konuşmayı öğrendiler, kendi yüreklerine değil.”

(Cicero "Tusculanae Disputationes")

* Okuyup beğendiğim kitapların orasından burasından cümleler topluyorum; hayır, bunu onları saklamak için yapmıyorum, çünkü saklayacak hafızam yok; onları buraya taşımak için yapıyorum ve doğruyu söylemek gerekirse, burada bana kendi yerlerindekinden daha fazla ait değiller. Sadece şimdinin ilmiyle meşgul olduğumuzu, ne geçmişte var olmuş ne de gelecekte var olması muhtemel ilimle ilgilendiğimizi düşünüyorum. Ama en kötüsü de, öğrencilerin ve çırakların daha sonra kendilerini geliştirmemeleri ve bilgiyi beslememeleridir ki bu durumda bir gösteriş, ötekini oylama ve hesap tutma aracı olmaktan öte işlevi kalmayan ilim, hesaplama pulu olarak kullanılmaktan başka bir işe yaramayan, değersiz bozuk para gibi elde dolaşıyor.

* Asılında sorgulanması gereken kimin daha çok öğrendiği değil, kimin daha iyi öğrendiğidir.

*Bilgileriyle büyük olan filozoflar eylemleriyle daha da büyüktüler.

 * İç mahkemesinde beraat edemeyerek,

çeker her suçlu ilk cezasını."

(Juvenal , Saturae)

* "Zamanın saldırıları bedeni çökertince,

uzuvların gücü tamamen tükenince,

başlar muhakeme topallamaya,

dil ve zihin saçmalamaya."

(Lucretius , Evrenin Yapısı)

* Zaman bilgi ve deneyimlerini gerektiği gibi kullananların yaşları ilerledikçe kendilerini daha da geliştirmeleri pekâlâ mümkündür, ama canlılık, çabukluk, dayanıklılık ve diğer birçok temel özelliğimiz gençlikteki gibi kalmıyor zaman içinde sararıp soluyor.

* Sezar'ın dediği gibi: "Çünkü bilmediği, tanımadığı yeni bir durum karşısında daha büyük bir güven ve daha derin bir korku hissetmek insanoğlunun doğal ve yaygın bir hatalığıdır."

( Sezar , De Bello Civili)

* İnsani arzu belirsiz ve değişken; ne bir şeyi muhafaza etmeyi biliyor ne de münasip bir biçimde zevklenmeyi. İnsan bu durumun sahip olduğu şeylerdeki bir eksiklikten kaynaklandığını düşünüyor ve hiç tanımadığı, hiç anlamadığı ama arzuladığını zannederek onurlandırdığı ve saygı duyduğu şeylerin peşine düşüp eğer ruhunu onlarla tıka basa doldurursa mutlu olacağını sanıyor.

* "Yaşamak için gereken, neredeyse, her şeyin,

önlerine konduğunu gördü tüm ölümlülerin.

Kudretliler yüzüyordu zenginlik ve onur içinde,

ve gururlanıyorlardı çocuklarının iyi şöhretiyle.

Yine de yoktu ruhunun derinlikleri ürpermeyen,

sahip olduklarına rağmen yüreği hiç ezilmeyen!

Anladı ki esas sorun kabın kendisinde,

zira her şeyin en iyisini koysan da içine,

Kap onu çürütüyorsa, ne çare!"

( Lucretius , Evrenin Yapısı)

* "Kaçmaya görsün arzumuzun nesnesi bizden,

Dünyanın merkezi o oluverir hemen,

Ama onu elde etsek de bu bize yetmez,

İnsanın sahip olma ihtirası hiç bitmez."

(Lucretius, Evrenin Yapısı)

* Hiçbir şeyden tatmin olmamamız ve tutkuyla hayal gücünün etkisi altında neye ihtiyacımız olduğunu ayırt etmeyi başaramamamız kusurlu olduğumuzun en önemli kanıtı değil mi?

* Şayet arada sırada kendimizi inceleme, başkalarını kontrol ederek ve kendi dışımızdaki şeyleri tanıyarak geçirdiğimiz zamanı kendi kendimizi irdelemek için kullanma zahmetine girseydik, tüm iç dünyamızın ne kadar kırılgan ve kusurlu parçalardan oluştuğunu kolayca hissederdik.

* Ruh ne kadar güçsüz olursa , iyi şeyler kadar kötü şeyleri yapma kapasitesi de o denli düşük olur.

* İnsanın ihtişama karşı duyduğu hevesin erdeme karşı duyduğundan çok daha fazla olduğu o kadar doğru ki.

( Juvenal " Saturae")

* Sokrates’e göre çocuklarına güzel bir isim koymak anne babaların önemli bir görevidir.

* Ne kadar çok çeşit otu karıştırırsak karıştıralım toplamına "salata" deyip geçiyoruz.

* Akıl bize daima aynı yolu izlememizi emreder, ama adımları her zaman aynı şekilde atma mecburiyeti yoktur.

* "Derim ki, ölümlüleri o tatlı sesiyle büyüleyen şöhret,

çok güzel gözükse de bir yankıdan bir rüyadan ibaret!

Hatta bir rüyanın üfleyince dağılıp gidecek gölgesi o."

(Torquato Tasso " La Gerusalemme Liberata")

* Hiçbir sıfat bizi eksiksiz ve kusursuz bir biçimde tanımlamaz.

* Doğruyu söylemek gerekirse davranışlarımızın çoğu maskeden başka bir şey değildir.

* "Gerektiğinden fazla bilge olmayın: Ölçülülükle bilge olun."

(Aziz Pavlus)

* "Ben böyle yapıyorum; siz bildiğiniz gibi yapın."

(Terentius " Heautontimorumenos")

* Eğer bir uşak görevini gayet iyi yapıyorsa iffetli olup olmadığıyla fazla ilgilenmiyorum; katırcının aptal olacağına kumarbaz olmasını yeğliyorum; inançsız bir aşçıyı beceriksiz olana tercih ediyorum. Dünyaya ne yapılması gerektiğini söylemek gibi bir niyetim yok: Bunu yapan yeterince insan var zaten. Ben sadece kendimle ilgili konularda nasıl davrandığımdan bahsediyorum.

* "Üzerine koyulan ağırlığın terazinin kefesini kaçınılmaz olarak alçaltması gibi, apaçıklık da zihni geliştirir."

(Cicero " Academica")

* Tehlike ve zorluklara göğüs germeyen oradan gelecek onur ve mutluluklarda hak iddia edemez. Çok kudretli olmanın acınacak tarafı, her gelenin önünüzde eğilmesidir: Yazgınız sizi toplumun ve dostlarınızın çok uzağına fırlatır. Herkese önünüzde diz çöktürebilme kolaylığı, istediğiniz her şeyi yapabilme rahatlığı aslında her türlü zevkin düşmanıdır: Sizinki yürümek değil kaymaktır; yaşamak değil uyumaktır. Her şeye muktedir bir insan hayal etmek, onu dipsiz bir uçuruma fırlatmaktır: Engellemeler ve direnişi bir sadaka gibi sizden talep etmek zorunda kalacaktır. Çünkü varoluşun ve mutluluğun anlamı ancak mahrumiyetle anlaşılır.

* Doğal bir biçimde gelen her şey hem adil hem de dertsizdir.

* Ruhumuzu kışkırtmak için sebebe ihtiyaç yok: Başı sonu belirsiz bir fikir ona komuta ediyor ve onu harekete geçiriyor.

* Kötülük tartışmaya girince iyice çileden çıkar.

* Evinde kendisiyle baş başa kalabileceği, kendisiyle konuşabileceği, içine saklanabileceği bir yeri olmayan kişi bana göre tam bir zavallıdır.

* Derin düşünmek, kendini incelemeyi bilen ve kendini tüm benliğiyle bu amaca adayan biri için önemli ve zengin bir çalışmadır: Ben zihnimi doldurmak yerine kendimi biçimlendirmeyi tercih ederim. İnsanın, sahip olduğu zihne göre kendi düşüncesiyle haşir neşir olmasına dayanandan daha kolay ve daha güçlü bir meşgale yoktur: En yüce insanlar onu kendilerine sürekli bir meşgale yaparlar çünkü onlar için "yaşamak düşünmektir."

* Hayat eşitsiz, düzensiz ve çok biçimli bir devinim. Bu insanın kendi kendisinin dostu ya da daha da zoru efendisi olması değil, kölesi olması demek; olduğu şey olmayı aralıksız bir şekilde sürdürmesi, kendi eğilimlerinin -onlardan asla kurtulamayacak ve onları değiştirmeyecek şekilde- tutsağı olması demek.

* Hem gençlik hem de yaşlılık hakkında konuşabilirim, çünkü her ikisini de tanıyorum ama bana öyle geliyor ki yaşlılıkta ruhlarımız gençliktekinden daha rahatsız edici hastalıklara ve dertlere maruz kalıyor. Bunu gençken de söylüyordum ve benimle dalga geçiyorlardı, çünkü o zamanlar henüz sakalım çıkmamıştı; aynı şeyi bugün de söylüyorum ve gri sakalım bana otorite kazandırıyor: Karakterlerimizin zorlu olmasını, etrafımızdaki şeylere karşı duyulan bıkkınlığı " bilgelik" olarak adlandırıyoruz.

* Sahnenin üzerinde herkes rolünü oynayabilir ve kendini namuslu bir insan gibi gösterebilir, önemli olan insanın içinde, yüreğinin derinliklerinde, her şeyi yapmaya izninin olduğu ve her şeyin gizli kaldığı o yerde derli toplu olmasıdır. Sonraki mertebe insanın bunu kendi evinde, nasıl yaptığı konusunda kimseye hesap vermesi gerekmeyen, hiçbir şeyin dış etkiye tabi ya da yapay olmadığı gündelik işlerinde de sürdürmesidir.

* Kendimizden başka kimsenin bilmediği özel bir iç yaşama sahip olan bizlerin, davranışlarımız için mihenk taşı vazifesi görecek bir iç model oluşturmamız ve ona bağlı olarak da kendimizi kâh kutlamamız, kâh kınamamız gerekiyor.

* Bir bilge her konuda bilge değildir, ama yetenekli bir kişinin yeteneği her konuda, hiç bilmediği konularda bile geçerlidir.

* Dünya hiç durmadan inip kalkan bir tahterevalliden başka bir şey değil.

* "Bize en çok yakışan en çok bize ait olandır."

(Cicero , De Officiis)

* İrade ve arzular kendi yasalarını kendileri yapıyor, ama eylemler kamusal otoritenin yaptığına uymak zorunda.

"Aklını kullansmayan ruhunun çalkantılarını kullanır."

(Cicero , Tusculanae Disputationes)

* Samimiyet ve hakikilik kaç asır geçerse geçsin kendilerine hep baş köşede yer bulacaklardır.

* Türkler tarihçilerin anlattığına göre kader ve önceden belirlenmiş alınyazılarının değişmezliğine o kadar inanırlar ki, göründüğü kadarıyla bu onların tehlike karşısında kendilerini güvende hissetmelerine katkıda bulunur.

* Bilge kişiler, genç adamın hayata hazırlanması, ihtiyarınsa artık hayattan istifade etmesi gerektiğini söylüyorlar. Bizde gördükleri en büyük kusur ise arzularımızın sürekli olarak gençleşmesi. Hayata sürekli olarak en başından başlayıp duruyoruz.

* Romalılar kolonilerini şu şekilde kuruyorlardı: Şehirlerin aşırı şiştiğini hissettikleri anda nüfusun en lüzumsuz kısmını fethettileri ülkelere gönderiyor ve bu insanları oralara yerleştirip toprakları işlemelerini sağlıyorlardı.

* Hastalıklar ve bedenlerimizin içinde bulundukları durumların aynısı devletlerde ve hükümetlerde de görülüyor: Krallıklar ve cumhuriyetler tıpkı bizim gibi doğuyor, gelişiyor ve yaşlılıktan solup ölüyorlar.

* Ölüm karşısında cesurca davranma biçiminin en üst ve en doğal derecesi, ona sadece huzursuzluğa kapılmadan değil, aynı zamanda herhangi bir endişe hissetmeden ve o an gelene dek hayatın normal akışını her zamanki rahatlıkla sürdürerek bakmaktır.







2 Mayıs 2021 Pazar

JOHN MİLTON "KAYIP CENNET"

 #JohnMilton 📚 #KayıpCennet 🍎 

John Milton, Kayıp Cennet (Paradise Lost) isimli epik şiirini 17. yüzyılda yazmıştır.

İngiliz şair John Milton (1608-1674), şiirlerinin konuları itibariyle hem de epik, serbest vezinle yazılmış olmalarından dolayı, körlüğü de hesaba katılarak, kendi zamanının Homeros’u olarak adlandırılmıştır.

Siyasi tercihinin bir sonucu olarak hapiste yatan ve orada kör olan şairin, dini bir mit olan Adem ile Havva’nın cennetten kovuluşunu ele aldığı, epik tarzda yazdığı Kayıp Cennet en önemli eseridir. 

Şair, bu mitte Şeytan’ı demokratik bir karakter olarak ele almasıyla eleştirilmiştir. Daha sonra da bu şiirin devamı sayılabilecek olan, Ademle Havva’nın tekrar cennete dönüşlerini anlatan Cennet Yeniden’i (Paradise Regained) yazmıştır. 

Kafiyesiz ve  on iki bölümden oluşan bu manzum destanın konusu Musevi ve Hıristiyan  anlayışına göre İnsanın ortaya çıkışı, melek Lucifer yani Şeytanın Âdem ve Havva’yı  yoldan çıkarması, Âdem ile Havva’nın Cennet'ten çıkarılışı ve Mikail’in öğütlerini anlatmaktadır.

Eserde Tanrı, monarşiyi; Şeytan ise hükümdeki yeniliği temsil etmektedir. Havva’yı narsisist  bir karakter olarak yansıtan yazar onun cinsiyetini öne çıkaracak yorumlardan da kaçınmamıştır.   Âdem ise Havva’ya olan aşkının Tanrı aşkına üstün gelmesiyle yasağı çiğnemiştir.

Eser, Şeytan'ın kendisi gibi isyan eden konseyi toplayarak fikir alışverişinde bulunmasıyla başlar. Ardından insanların temsilcilerini bulması, yılanının içine girerek Havva’yı baştan çıkarıp yasak meyveyi yedirme çabası ve insanların atalarının Cennet’ten kovulmasıyla gelişen olay örgüsü insanların tövbe etmesi sonucu melek Mikail’in Tanrı'nın emri üzerine gelip Âdem’e "Kabil'in Habil'i öldürmesi, Nuh Tufanı, Babil Kulesi" gibi gelecekte olan olayları göstermesi ve çocuklarına iletmesi gereken uyarıları vermesi ile sona erer.


ÖZET  📖

Eserde, Şeytan'ın isyankarlığı neticesiyle Cennet'ten kovuluşu ve intikam için insanoğlunu kandırıp itaatsiz olmalarına neden olup Cennet'i kaybetmeleri ve  düşüşünün temel nedenleri anlatılır. 

Şeytan'ın Tanrı’ya isyan ederek yanına çektiği bir sürü Melekle birlikte ve Tanrı’nın emriyle cennetten kovuluşu, yılan şekline girerek Hz. Havva'yı kandırması konu edilir.

Şeytan, Cennet’in tekrar ele geçirilmesi için kendisiyle birlik olanlarla planlar yapar. Adem ile Havva’nın mükemmel şekillerine ve mutlu tavırlarına hayran kalır ama onları düşürmeye kararlı olur. İnsanlara itaati için yasaklanan meyveden yemelerinin cezası ölümdür ve bu kuralı bozmaları için onları kışkırtmaya karar verir. Şeytan çeşitli kurnazlıklar, hileler düşünerek Dünyanın çevresini dolaşır ve uyuyan yılanın içine girer. Adem ve Havva sabah olunca işlerine bakarlar, Havva değişik yerlerde çalışmalarını tavsiye eder; Adem buna razı olmaz ve düşmanlarının Havva’yı yalnız bularak zarar verebileceğini söyler. Ama Havva kendi gücünü kanıtlamak ister ve ayrı çalışmalarında ısrar edince Adem kabul eder. Yılan Havva’yı yalnız bulunca gizlice yanına yaklaşarak önce seyreder, sonra tüm diğer yaratıklardan üstün olduğunu söyleyerek över Havva’yı. Havva onun konuşmasını duyunca onun insan gibi konuşmayı nasıl ve ne zaman öğrendiğini sorar; Yılan ona bahçedeki bir ağacın meyvesinden yiyerek hem konuşma öğrendiğini, hem de mantık sahibi olduğunu söyler. Havva ondan kendisini o ağaca götürmesini ister ve oraya gidince bunun kendilerine yasak edilen Bilgi Ağacı olduğunu görür; Yılan bütün inandırıcılığını kullanır ve sonunda Havva’yı ikna ederek yasak meyveden yemesini sağlar. Havva meyvenin tadından hoşlanır ve bunu Adem’e söyleyip söylememe konusunda tereddüt eder; sonunda ona da bu meyveden götürür ve onu neden yediğini anlatır. Adem önce şaşırır, onu kaybettiğini düşünür ve onu çok sevdiğinden, ölse de kalsa da onunla beraber olmak için yasağa rağmen o da meyveden yer. İkisi de aynı etkinin altında kalırlar; önce şehvet sonra utanç içine düşerler, çıplaklıklarını örtmek isterler; sonra ihtilafa düşerek birbirlerini suçlarlar. 

Adem pişmanlık duyup Tanrıdan günahlarının affını istemeleri gerektiğini anlar. Tanrı , onların tövbelerini kabul eder ama artık Cennet'te kalamayacaklarını söyler; onları oradan çıkarmaları için bazı meleklerle Mikail’i yanlarına gönderir. Mikail, Adem’e gelecekte ne yapacağı da bildirilecektir. Mikail, tufana kadar neler olacağını gösterir ve öğüt verir.

#KayıpCennet 📖

ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* İnsanoğlunun ilk başkaldırışı ve ölümcül tadı olan
Yasak ağacın meyvesi, dünyaya ölüm ve üzüntü getirdi.

* Dünya ve cennet, başlangıçta,
Kaostan meydana geldi

* Şimdi ıstırap çektiren hem yitik saadet
Hem de bitmeyen acı mevcut.

* Berbat bir zindan, her taraftan çepeçevre
Heybetli bir ocak yanıyor; ancak bu yangında
Işık yok, ışıktan ziyade karanlık peyda
Karanlık sadece kedere kulluk ediyor
Gam yöreleri, hüzünlü gölgeler, sükun ve huzurun barınamadığı yerde
Umut asla göstermez kendini

*O isyankârlar için Sonsuz Adalet, bu mekanı hazırlamıştı:
Mahpushaneleri emredildi burada
Zifiri karanlıkta paylarına düşen belliydi
Tanrı'dan ve cennetin ışığından çok uzak

* Düştükleri mekândan ne kadar da başka
Birlikte düştüğü yoldaşları afalamış
Sellerle, girdaplarla ve çalkantılı yangınlar
Kısa zamanda kavramakta ve debeleniyor yan tarafa
Bir yanda iktidarı, diğer yanda suçu

*"Bu dehşet verici felaketin üstesinden nasıl gelinir,
Umuttan kendimize ne takviye edebiliriz
Yoksa umutsuzluktan ne gibi bir akıbet gelir."
Böylece Şeytan en iyi ahbabıyla konuşur

* Başkalarına fenalık yapmak niyetindeydi ve hiddetli görürdü,
Onun kötülüğü nasıl da hizmet etti sonuçlar doğurma yolunda,
Sonsuz iyilik, zarafet ve merhamet sunarken insanoğluna
Karışıklık, gazap ve intikam akıttı.

* Yer ve zamanla değişmeyen bir zihin
Cennet'i Cehennem, Cehennem'i de Cennet kılabilir.

*Kendi seçimimde
Saltanat yapmak Cehennem de olsa, hırsa değer

* Cehennem'de saltanat sürmek Cennet'te hizmet etmekten daha iyidir.

* Ortadan kalktı isimleri ve silindi ayaklanmalarıyla
Hayat Kitabı'nda da yer almıyorlardı bundan böyle.

* Bundan ziyade artık kendi çıkarlarımızı düşünelim, hayatımızı yaşayalım bu geniş zamanda
Kimseye açıklama yapmayarak özgür olarak,
Köle gibi bu boyunduruk altında sürmez yaşam, özgür olmalıyız.

* Böyle fena bir niyet ancak şer dolu bir dipten çıkabilirdi zaten,
Bir tarafta insanlık ırkını birbirine katacak diğer tarafta ise,
Dünya'yı Cehennem'e mi dönüştürecek Yüce Yaratıcı'nım yapabileceklerine rağmen?

*Yazıklar olsun insanoğlu sana! Şeytan lanetlenmiş şeytanla güçlü bir uyumda; umut var,
Yalnızca mantıklı yaratıklarla anlaşamaz, Tanrı'nın barış bildirmesi ve Cennet'ten lütfu için,
Ama hala kin, dalavere ve çekişme içerisinde yaşıyorlar,
Aralarında sürer zalim savaşlar, Dünya'yı ziyan edip, yıkıp geçiyorlar birbirlerini:
Gece ve gündüz yıkılmasını bekleyen, korkunç hasımları yokmuş gibi sanki


* Ama şunu bil, ruhta mantığa hizmet etmekte olan birçok nitelik bulunur;
Bunların arasında merak ta bulunur, beş duyu organı haricinde, hayali oluşturur,
Mantık tasvip ettiğimiz yahut etmediğimiz şeylerin çerçevesidir,
Fikir ve bilgi akışında bulunur bizim için, mahrem hücresine gider,
Geri kalanın icabına tabiat bakar.

* Erdem başarısızlığa uğrarsa, güç ve kuvvet te başarısızlığa uğrar, cesur görünmesine karşın,
Yenilmez görünmesine karşın, aciz olduğu çıkmaz mı ortaya?

* Tanrı'nın buyruklarına ya da Tabiat'ın buyruklarına uymayı esaret olarak adlandırırsın,
Tanrı da Tabiat ta aynı şeyleri arz etmekte, en değerli olan,
Diğerlerinden üstün olan hükmeder, yönetir.
Akılsızlara, değerli olana isyan edene hizmet etmektir köle olmak

* Konuşmanın ve sükûnetin zamanı ayrıdır, her bir söz, her bir hareket ona göre oluşur

* Bağlılığını ihlal etti insan, başkaldırdı ve itaatsizlikte bulundu:
Cennet yabancılaşmış, arada mesafeler var ve isteksiz,
Öfke ve sitem hakim, yargı verildi, bu dünya, dünyaya acı ve günah,
Ve ölümün gölgesini getirdi, üzücü görev! Truva duvarından firar ettiği için,
Düşmanına sinirlenmiş haşin Achilles'in hiddetinden daha yiğitçeydi bu durum


* (YASAK ELMA)

Tatlı söze kanan kadın milletinin günahına erkeğini ortak edişi

(Yılan kılığına giren Şeytan)

Kendi yöntemiyle sağa doğru yanaştı. Tıpkı becerikli bir dümencinin,

Rüzgarlı havada gemisinin dümenini kırması gibiydi,

Değiştirdi ıstırap veren kuyruğunu, Hz. Hava'ya bir çelenkmiş gibi göstermeye çalıştı

....

Tüm kederimizin kaynağı olan yasaklı ağaca getirdi

.....

"Bundan kolay bir şekilde sakınırsan, iyi ve kötüyü nasıl ayırt edeceksin?

Bu yüzden zarar vermez Tanrı sana, korkmana gerek yok itaat etmene de gerek yok"

....

(Hz. Havva'nın Şeytanın tatlı sözlerine kanışı)

"İyi, kötü, Tanrı, ölüm, kanun ve ceza konusunda cahilken neyden korku duyarız?

Bütün her şeye ilaç, ilahi bir meyva bulunmakta, göze hoş gözükmekte,

Erdeme ve akla davet ediyor insanoğlunu,

Engel olan şey nedir vücudumu ve bedenimi beslememe?"

Söyledi bunları ve hızlıca uzattı elini, ulaştı meyveye, yedi,

Yeryüzü yarayı hissetti, iç çekti Tabiat işlerinde,

Kederin ve her şeyin yitişi için bir sinyaldi bu.

....

(Hz. Havva'nın Hz. Âdem bensiz başkasıyla olur korkusuyla günahına ortak edişi)

Ölümü düşünmek! Doğrulandı ki madem, Âdem kedere de mutluluğa da benimle ortak olmalı,

Onu çok seviyorum, göğüs gererim onunla ölüme, o olmadan yaşam olmaz

.....

"Sana da aldım, sensiz olmazdı, canım sıkılırdı paylaşmasaydım seninle"

....

(Hz. Âdem'in her şeyi bir kenara atıp kadının cazibesini yeğlemesi)

Hz. Âdem dinledikten sonra sonu ölümcül olan,

Yasağın çiğnendiğinin farkına vardı, şaşırmıştı

.....

"Katı yasağı nasıl çiğnedin? Meyve yasağını çiğneyerek,

Lanetlenmiş bir düşmanın hilesi tarafından oyuna getirildin,

Ben de dağıldım seninle, karar kesindir ölmek!

Sensiz nasıl yaşarım yoksa! Nasıl bırakırım hoş konuşmanı!

Yabani ormanda nasıl olurda terkedilmiş ve harap şekilde kalırım!

Tanrı bir tane daha Havva yaratsa, diğer kaburgamdan,

Kalbimden atamam seni kaybedişimi,

Hayır hayır! Hissederim ki Tabiat sürükler beni bağıyla,

Etten et, kemikten kemiğim olmuşsun, ayrı kalamayız asla kederde ve mutlulukta."

Böylece bunları söyledi ve dehşete düştü, rahatsız oldu çaresiz oluşlarını görerek

....

Hz. Âdem'in sevgisi o kadar yüksekteydi ki, ölümü seçti,

Kışkırtıcı meyvenin dalını uzatıyordu ona özgür eliyle,

Vicdanı el vermedi yemek için, kadının cazibesine karşı koyamadı.

Acıyla yine titredi yeryüzü, İkinci kez inledi Tabiat,

Gökyüzü somurttu, şimşek homurdandı, ölümcül günahı tamamlamaktaydı kederli damlalar

.....

( Günah işlenince oluşan pişmanlık ve kadın ve erkeğin birbirini suçlaması)

Herkül gibi olan Şansın, kalkmıştı kötü kadın Delilah'ın dizinden,

Gücü kesilmiş olarak. Tüm erdemlerden yoksun, terk edilmiş gibiydiler

......

"Gözlerimizin açılmış olduğunu anlayarak, hem iyiyi hem kötüyü gördük,

İyi olan kaybetti, kötü olan ise galip geldi"

......

(Hz Havva'nin Hz. Âdem'i suçlaması)

"Cansız kaburgandan oluştum ben senin, gitmemi neden kesin olarak emretmedin bana?

Tehlikeyle girmemem için çok kolaydı ama itiraz etmedin,

İzin verdin ve onayladın. Güçlü ve kati bir şekilde döndürseydin beni,

Çiğnemezdim yasağı ve sen de buna ortak olmazdın."

.....

(Hz. Âdem'in Hz. Havva'yı suçlaması)

Hz. Âdem yanıtladı öfkelenerek; "Aşk mıdır bu? Sana yaptığımın karşılığı bu mu vefasız Havva?

Seni yitirince sensiz kalıp, yaşayabilirdim, ölümsüz olmanın mutluluğunu yaşardım,

Seninle ölmeyi seçmedim mi ama? Yasağı çiğnemenin günahını bana mı yüklersin?

Yeterince ciddi gelmeyen şekilde, seni sınırlandımdım, seni ikaz ettim, izah ettim sana,

Tehlikeyi önceden haber verdim, bekleyen sindi düşmanı anlattım,

Bundan ötesi de kuvvet kullanmak olur bu da özgür iradenin yer almadığı bir yer olurdu.

Ama sende bir güven vardı, hiçbir tehlikeyle karşılaşmayacak olmanı düşündüm,

Bunu düşünerek hata etmiş oldum, hiçbir kötülüğün sana gelmeyeceğini düşündüm,

Şimdi ben suçlananım ve hata sahibiyim.

Kadına fazlaca güvenildiğinde nelerin başa

gelebilebileceğinin farkına vardım böylelikle,

O sınırlandırılmadığında, başına bir şey geldiğinde, ilk önce suçlanacak olan erkektir."

......

(Ve böylece insanoğlu kadın erkek birbirine düşmesiyle Şeytanın galibiyeti..)

Karşılıklı suçlamalarına devam ettiler boşa zaman geçirerek,

Kendilerinde aramadılar suçu, beyhude tartışmanın ardı arkası kesilmedi.

* Tanrı, sadece hayvan, balık ve kuş üzerinde yönetimi verdi bize,
İnsan, insan üzerinde efendi olamaz

* İnsandaki akıl gizlendiğinde veya itaat edilmediğinde,
Bir kerede aşırı arzu ve kaynama tutkusu aklın yerine hükmetmeye başlar,
Ve özgür adamı köleliğe indirger.

* Gerçekleri öğrenmek için acı çekmek muhteşem bir zafer kazandırır

KAYIP CENNET  📚 'SÖZLÜK'  📚

* Beelzebub : Şeytanın yanına çektiği meleklerden biridir. Aslında Sineklerin Tanrısı anlamına gelir ve Yahudi’lerin bir puta verdiği isimdir.

* Lucifer :Şeytanın ilk adı Lucıfer’dır, düşmanlaşınca adı şeytan olmuştur.

* Briareos : Antik mitolojide Titanlar Savaşında Zeus’un tarafında yer alan yüz kollu devler.

* Typhon : Mitolojiye göre Gaia ve Tartaros’un oğludur. Yüz başlı bir devdir. Gaia Zeus’a karşı Typhon’u kışkırtır

* Leviathan : Kutsal Kitap’ta Eski Ahit’te Eyüp kısmında adı geçen deniz canavarı

* Stygian : Yunan mitolojisinde, ölülerin ruhlarını Hades’e taşıyan nehrin adından gelmektedir.

* Vallombrosa : Floransa yakınlarında ünlü bir vadi.

* Orion : Aeneid’de Fırtınalı takımyıldızı.

* Busiris: İsrailoğullarını Kızıl Deniz’e kadar takip edip, Musa’nm asasıyla denizler altında kalan zalim kral.

* Goshen halkı : İsrailoğulları

* Kerubimi : Adem ile Havva’nın düşüşünden aonra insanlar girmesin diye cenneti beklemişlerdir. Rütbe olarak serafimlerden sonra gelir.

* Amram’ın oğlunun : Hz. Musa

* Molek : Bir zamanlar İsrailoğulları bu cehennem tanrısına tapmışlardı ve öfkesini yatıştırmak için ona çocuklar kurban etmişlerdir.

*Ammonlular : İsrailoğullarının nefret ettiği bir halk. İsraıioğulları Ammon soyunu etmiştir.

* Rabba :Ammonluların başkenti.

* Amon : Ölü Deni’in doğu tarafi. Şimdi Ürdün toprağı.

* Hinnom : Cehennem Vadisi

* Aroer : Amon nehri üzerinde

*:Nebo : Kuzey

* Sittim : Ürdün’ün doğusunda

* Bakalim : Bir Asur tanrısı

* Ashtaroth : Ortadoğuda savaş ve bereket tanrısı

* Temmuz : Babil’in bitki tanrısı

* Adonis : Lübnan’daki ırmak

* Sion kadınları : İsrailli kadınlar

* Dagon : Üstü insan altı balık olan eski Filistin tanrısı.

* Gaza : Filistin’in beş büyük şehri

* Rimmon : Suriye’de bir tanrı.

* Osiris : Eski Mısır’ın en önemli tanrılarından biridir Ölüm tanrısıdır. Mısırlılarda öteki dünya inancı olduğu için ölülerin Osiris’in huzurunda tekrar dirildiklerine inanılırdı.

* İsis : Eski Mısır’da Kutsal Tanrıça.

* Asi kral : Süleyman’ın vasisi Rehoboam’a isyan aden kral Jereboam’dr.

* Belial : İncil’in Latince çevirisinde şeytanın yerine kullanılan kelimedir.

* Gibeah : Adriyatik Denizi

*Dodona : İngiliz Adaları

* Doric : Ibranice’de günah keçisi anlamına gelir. Kabalistlere göre şeytanın ordusundaki dört hamilden biri.

* Adria : Eski Yunan’da özellikle Makedon mızraklı alay.

* Hesperian : Eski Yunanistan’da müzikte ilk dinsel makam.

* Phalamc : Ovid’in Metamorphoses ‘inde Makedonya’da devler ve tanrıların savaştığı yer.

* Dorian : Kral Arthur.

* Thebes: Fransa’daki İngilizler

* Ilium : İspanya’nın kuzeyi

* Phlegra : Tunus’taki Bizerte.

* Uther’in oğlu : Modern dönemlere kadar ay aya da güneş tutulmaları imparatorluk ve krallıkların düşüşü olarak yorumlanmıştı.

* Memphian : Mısır

* Alcairo : Kahire

* Belus : Babil baş tanrısı

* Serapis : Eski Mısır’da Güneş tanrısı

* Mulciber : Eski Yunan’daki Hephaistos ile özdeşir Efsaneye göre, annesi Hera onu Hades’e atmiş ama Dionysius’un desteği ve kendi zekasıyla oradan kurtulmuştur Mulcîber Pandemonıum’u inşa eden iblisdir.

* Pandemonium : Tüm şeytanların sarayı.

Soldan : Şeytan.

* Hint tepesinin ardındaki pigmeler : Afrika’daki toplayıcılıkla ve avcılıkla geçinen göçebe ilkel topluluk.

* Ormus : Basra Körfezi bölgesinde bir ada

* Alcides : Herkül.

* Lichas : Oechalia’dan zaferle dönen Herkül’e canavar Nessus’un pelerini hediye edilir Pelerin zehirlidir ve onu yok eder ve zavallı Lichas’ı denize yuvarlamasına yol açar Lichas Herkül’ün hizmetkarıdır. Ovid’in Methamorphoses’ine gönderme taşımaktadır.

* Euboic : Bugünkü Agrıboz adası

* Styx : Hades’teki lanetli ırmaklar Stya. Coeytus. Phlageton. Lebre.

* Casius Dağı : Mısır’daki bir dağ

* Gorgon : Yunan mitolojisinde kendisine bakanın taş kesildiği yılan saçlı ûç kızkardeş.

* Tantalus : Yunan mitolojisinde kendisine cehennemde bolluk içinde yokluk cezası verilmiştir.

* Hydralar : Yunan mitolojisindeki canavarlardan biri Kesilen kafasından iki tane daha çıkıyor Dokuz başlı ejderha.

* Chimaeralar : Yunan mitolojisinde ateş püskürten canavar.

* Cerberus: Ölüler diyarı Hades‘in kapısını bekleyen üç başlı köpek

* Calabria: İtalya’nın güneyinde bir bölge

* Trinacrian : Sicilya.

* Scylla : Yunan mitolojisinde bir mağarada yaşayıp, mağaranın altından geçen balık ve denizcileri avlayan canavar. Odysseus evine dönerken mürettebatından 6 denizciyi bu canavara kaptırmıştır.

* Lapland cadıları : Finlandiya’nın cadılarıyla ünlü bir bölgesi.

* Cyrene : Trablusgarb’ın yakınlarındaki antik şehir.

* Bellona : Savaş Tanrıçası

* Şeytani Syrtis : Kuzey Afrika sahillerinde gemi yutan körfez.

* Grifon : Kartal başlı kanatlı aslan. Başına buyruk yaratıklardır ama sahiplerine bir kez güvendiler mi ona sofuca sadık kalırlar.

* Orcus ve Adres : Cehennemin klasik tanrılarının isimleri

* Argo : Mitolojide Altın Postu almak için yola çıkan Argonotların gemisi.

* Charybdis : 126 Sicilya’yı İtalya’ya bağlayan Messina Boğazı’nda yasamış olduğuna inanılan iki deniz canavarından biri.

Kaçınır, diğer kasırgayla sürüklenirken.

* Orphean : Sevgilisi Euridike’yi Hades’ten çıkarabilmek için Hades’e giren romantik şair.

* Kör Thamyris:llyada ‘da Trakyalı şair.

* Kör Maonides: Homeros

* Tiresias: Soofokles’inn Kral Oidipus ve Antigon’undaki kahin

* Phineus: Bir kahin olan kör bir Trakya kralı

* Raphael: Raphael cennet ile yeryüzü arasında ilahi mesajı taşır. Dört baş melekten biridir.

* Abdiel : İbranice’de tanrının uşağı anlamına gelen bir şeytan ismi

* Aurora : Yunan mitolojisindeki şafak tanrıçası Eos’un Latince adı.

* Zephyrus : Astraios’la şafak tanrıçası Eos’un oğlu, batı rüzgarı.

* Flora : Roma mitolojisinde bahar tanrıçası.

* Kiklad Adaları : Yunan Adaları.

* Delos : Kikladların içinde yer alan Apolko ile Artemis’in doğduğu ada.

* Samos : Susam Adası.

* Maia’nın oğlu : Hermes.

* Alcinous : Homeros’un Odysseus’undaki Phainkia kralı. Odysseus onun cennetimsi bahçesini ziyaret eder.

* Deucalion: Yunan mitolojisindeki ilahi adalet tanrıçası.

* Themis: Themis, Deucalion ve Pyrrha’ya arkalarından taş atmalarını söyler ve erkek ve kadınlardan Taş İnsanlar denen yeni bir ırk doğar.

* İris : Yunan mitolojisinde gökkuşağı tanrıçası.

* Cathaian : Moğol Çin’i

* Cambalu : Moğol Çin’inin başkenti.

* Agraj :Tac Mahal’ın bulunduğu şehir.

* Lahorun: Pakistan’ın önemli bir şehri

* Altın Chersonese :Mayal Yarımadası

* Ecbatan : İran’da Perslilerden kalma şehir.

* Ercoco : Kızıl Deniz’deki Etiyopya limanı.

* Almansor : Onuncu yüzyılda Endülüs ve Kuzey Afrika’daki bir krallık.