19 Aralık 2020 Cumartesi

LEV TOLSTOY " ANNA KARENİNA "

 


#Tolstoy  📚 #AnnaKarenina 📖

1870’li yıllarda Tolstoy tarafından yazılan Anna Karenina, realist bir bakış açısıyla kaleme alınmıştır. Rusya’nın sosyolojik yapısını ve yaşayış tarzını irdeleyen Rus Edebiyatı'nın en önemli eserlerinden biridir. Anna Karenina, ilk olarak bölüm bölüm tefrika edilmiş, daha sonra kitap haline getirilmiştir. 

Anna Karenina, özellikle insan karakterinin analizi ve psikolojik tahlilleriyle çok başarılı bir romandır, karakterlerin karmaşık ruh halleri ve toplumla yaşadıkları çetrefilli ilişkileri öne çıkarır. Tolstoy,  portreleri oldukça başarılı bir şekilde tahlil etmiş, romana psikolojik bir boyut kazandırmıştır. 

Tolstoy romanlarında birey ve toplumun hikâyesini, aralarındaki bağı göz önünde bulundurarak ele alır. Aşk, tutku, kıskançlık, sadakat gibi temalarla bezeyerek evlilik müessesine ilişkin geleneksel beklentileri ele alıp, dürüst bir evliliğin sunduğu mutluluğu, yasak aşkın verdiği hayal kırıklıklarını karşılaştırır. Eserin arka fonundaki temel tema; mutlu bir birlikteliğin ne şekilde sağlanacağı düşüncesidir. Tolstoy, Anna Karenina'yı yargılayıp onu dışlayan insanların ikiyüzlülüğünü de ortaya koymaktadır.  

Sevgi ile bağdaşmayan hiçbir birlikteliğin mutlu bir sona ulaşamayacağı, mevki makam ve çıkar ilişkilerine dayalı evliliklerin huzur getirmeyeceği vurgulanmıştır.

Anna Karenina'nın güzelliği ve tutkulu aşkı okuru cezbeden buzdağının görünen yüzüdür, roman; yasak aşk paravanının arkasında devrim öncesi Rus toplumunu işler. Çarlık Rusya’sının üst sınıfına mensup asilzadeler arasında yaşanan birbirinden bağımsız iki aşk macerasını anlatırken Rus toplumunun yaşamlarını ve hayata bakış açılarını çarpıcı bir şekilde dile getirmektedir. 

Kendisinden yirmi yaş büyük, ahlaki değerleri her şeyin üstünde tutan yüksek dereceden bir devlet memuru olan Aleksis Karenina ile genç yaşında evlenen Anna, Vronski’yle tanıştıktan sonra hayatı değişir, romandaki karakterlerin hayatları da bağlantılı olarak değişir. 

Eser, Lev Tolstoy’un hayat öyküsünden alınmış birçok olay ve kişiler bulunması nedeniyle de otobiyografik özellik te taşımaktadır. Yapıttaki Kostantin Levin karakteri Tolstoy'un kendisinden sunduğu izlerle kurgulanmıştır.

En fazla sinemaya uyarlanan kitaplardan biri olan Anna Karenina bugüne kadar yaklaşık 30 kez beyaz perdeye taşındı. En son Joe Wright’in yönetmenliğini yaptığı başrollerini Keira Knightley, Jude Law, Aaron Taylor-Johnson'un paylaştığı film 28 Aralık 2012 de vizyona girmiştir. Sinema dışında 3 tiyatro oyunu, 3 radyo oyunu, 5 televizyon dizisi, 3 bale, 2 müzikal oyun, 10 opera yapıldı.


ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.

* Kendisine karşı dürüst bir adamdı. Kendi kendisini kandıramaz ve yaptığından pişman olduğuna inandıramazdı.

* Hayatın bütün bu çok zor ve yanıtsız sorularına verdiği ortak yanıtın dışında bir yanıt yoktu. Bu yanıt şuydu: Günün gerektirdiği şekilde yaşamak, yani unutmak.

* Aşırı olmayan, ancak çoğunluğun desteklediği liberal bir gazete alır ve okurdu. Aslında ne bilim, ne sanat, ne de politika onu ilgilendirmediği halde, bütün bu konularda çoğunluğun ve çoğunluğun gazetesinin izlediği görüşleri katı bir biçimde destekler ve bu görüşleri ancak çoğunluk değiştirdiğinde değiştirirdi ya da daha doğrusu bu görüşleri değiştirmez, bunlar onun kafasında fark etmeden kendiliğinden değişirdi.
Hiçbir eğilimi, görüşü seçmiyordu, tıpkı şapkasının ya da ceketini modelini seçmeyip ayağına getirilenleri aldığı gibi bu eğilim, ve görüşler de ona kendiliğinden geliyorlardı. Oysa genellikle olgun yaşlarda gelişme gösteren bir düşünce etkinliğinin gerekli olduğu belli bir topluluk içinde yaşayan onun gibi birinin görüş sahibi olması, bir şapkasının olması kadar gerekliydi.

* Bizim düşüncemize göre, tehlike sahte devrim yalanından değil, ilerlemeyi frenleyen gelenekçilik ısrarından kaynaklanmaktadır.

* Kimden gelirse gelsin,kime yönelik ve hangi konuda olursa olsun her türden iğneleyici sözün anlamını, kendisine özgü bir düşünme cabukluguyla kavrardi, bu da onu her zaman mutlu ederdi.

* İlk gençlikte bir araya gelmiş arkadaşlar birbirlerini nasıl severse, onlar da kişiliklerinin ve zevklerinin farklı olmasına karşın birbirlerini öyle severdi. Farklı çalışma alanlarını seçmiş insanlar arasında sık sık olduğu gibi, onların da her biri, diğerinin çalışmasını üzerinde uzun uzun düşünerek zihninde haklı görse bile, içinde ruhunda bu çalışmayı küçümsüyordu. Kendi sürdürdüğü yaşam her birine göre tek gerçek yaşam, arkadaşınınki ise sadece hayal, bir görüntüydü.

* İnsanın faaliyetinde ruhsal ve fiziksel olaylar arasında bir sınır var mıdır, varsa nerededir?

* Senin önünde bir gelecek var, bense şimdiki zamanı yaşıyorum, o da şöyle böyle.

* Yaşamımı iğrenerek okurken tir tir titriyor, lanetler okuyorum ve acıyla sızlanıyorum...

* Grimm'in bir masalı vardır:gölgesiz adam ya da gölgesi olmayan adam. Bir nedenden ötürü ona verilmiş bir cezaymış bu. Cezanın ne olduğunu hiçbir zaman anlayamadım. Ama bir kadın için gölgesiz olmak hoş bir şey olmamalı.

* Hiç kimse durumundan hoşnut değil, ama herkes aklından hoşnut

* Hayatın kendisiyle her karşılaştığında ondan kaçmıştı. Şimdi uçurumun üstündeki bir köprüden sakin sakin geçerken birden köprünün kaldırılmış olduğunu ve orada bir girdap bulunduğunu gören bir adamın hissettiğine benzer bir duygu içindeydi. Girdap gerçek hayat, köprü ise kendisinin yaşadığı yapay hayattı.

* Kendisini hiçbir şey geçirmeyen bir yalan zırhı giymiş gibi hissediyordu. Görünmez bir gücün ona yardım ettiğini, ona destek olduğunu hissediyordu.

* Kıskançlığın insanı aşağılayan ve küçük düşüren bir duygu olduğunu kabul ederim ve hiçbir zaman bu duyguya kendimi kaptırmam; fakat ceza görmeden çiğnenmesi mümkün olmayan malum terbiye kuralları vardır.

* Ruhumuzu kurcaladığımızda sıklıkla orada fark edilmeden yatan bir şey bulup çıkarırız.

* Bir matematikçi, zevk, gerçeği ortaya çıkarmak değil, onu aramaktadır, demiş.

* Pusulasına bakıp, hızla ilerlediği yönün gitmesi gereken yönden çok farklı olduğunu, geçen her dakikanın onu asıl izlemesi gereken yönden daha çok uzaklaştırdığını ve doğru yoldan ayrıldığını kabul etmenin, ölümü kabul etmekten farksız olduğunu gören bir denizcinin hissettigine benzer bir duygu uyandırıyordu.

* Ben, kendisine yiyecek verilen aç bir insan gibiyim. Üşüyordur, giysileri yırtık pırtıktır, utanıyordur belki, ama mutsuz değildir. Ben mutsuz muyum? Hayır, işte benim mutluluğum...

* Yalnızca yükselme hırsı, yalnızca başarı kazanma isteği. İşte onun ruhunda sadece bunlar var. Yüksek düşünceler, eğitim aşkı, din ise yalnızca başarı kazanmak için birer araç.

* Çirkin yumruk dövüşü yada İspanyanın boğa güreşleri barbarlık belirtisidir. Ancak uzmanlaşmış spor, gelişmenin işaretidir.

* Bütün eylemlerimizin motorunun yine de kişisel mutluluğumuz olduğunu düşünüyorum.

* Temeli kişisel çıkardan almıyorsa, hiçbir çalışma sağlam olamaz. Bu, genel bir gerçektir, felsefi bir gerçektir.

* Yüzyıllardır felsefenin başlıca görevi, kişisel çıkarla toplum çıkarı arasında var olan zorunlu ilişkiyi bulmaktır.

* Sadece ve sadece kurumlarındaki önemli şeyleri sezebilen, bunlara değer veren ulusların geleceği vardır ve ancak bu uluslardan tarihsel ulus olarak söz edilebilir.

* * Kadın, bağımsız ve eğitimli olma hakkını istiyor. Bunun olanaksızlığıyla rahatsız oluyor, eziliyor.

* Görevler haklara bağlıdır: Güç, para, şeref. Kadınlar işte bunları arıyorlar.

* Kadın eğitim eksikliği yüzünden haklarından yoksundur, eğitim eksikliği ise hakların yoksunluğundan kaynaklanmaktadır. Unutmamak gerekir, kadınların köleleştirilmesi o kadar büyük ve eski bir konudur ki, onları bizlerden (erkeklerden) ayıran uçurumu genellikle anlamak istemeyiz.

* Dillerin biçimlerini inceleme süreci manevi gelişmeyi özellikle olumlu etkiliyor. Ayrıca klasik yazarların etkisinin en yüksek derecede ahlaki bir etki olduğunu yadsımak olanaksızdır, oysa günümüzün yarasını oluşturan zararlı ve yalanlarla dolu öğretiler ne yazık ki doğa bilimleri eğitimiyle birleşiyor.

* Ölümü düşündüğün zaman hayatın güzellikleri azalır, ama daha sakin olursun.

* Düşüncelerime ve çalışmalarıma müthiş değer veriyorum, ama aslında sen bunu, tüm dünyamızın ufacık bir gezegenin üzerine yapışmış küçük bir küf tanesinden başka bir şey olmadığı şeklinde düşün. Biz ise düşünceler, işler gibi çok yüce bir şeyimiz olabileceğini düşünüyoruz. Birer kum tanesi bunların hepsi.

* Her şeyde sadece ölümü ya da ölümün yakınlığını görüyordu. Yalnızca giriştiği iş onu meşgul ediyordu. Ölüm gelmediği sürece hayatı bir şekilde yaşamak gerekiyordu. Onun için her şeyi bir karanlık kaplamıştı; fakat tam da bu karanlık sayesinde, karanlıkta ona tek yol gösteren kılavuzun yaptığı iş olduğunu hissediyordu ve gücünün son damlalarını kullanarak işine sarılıyor, tutunuyordu.

* Sen hiçbir şeyi düzenlemek istemiyorsun; sen sadece hayatın boyunca yaptığın gibi ayrıksı davranmak istiyorsun.

* “Sen başkasına ait bir düşünceyi alıp, bu düşüncenin gücünü oluşturan her şeyi ondan ayırmışsın ve bunun yeni bir şey olduğuna inandırmak istiyorsun.”

* Tek yaptığın başkasına ait bir düşünceyi almak, ama onu bozmak olmuş. Bu düşünceyi uygulanamayacak yerlere uygulamak istiyorsun.

* Tam nasıl yaşayacağı meselesi birazcık açıklık kazanmışken karşısına çözümü olanaksız yeni bir mesele çıkmıştı: Ölüm.

* Her şeyin kaçınılmaz sonu olan ölüm ilk kez karşı konulmaz bir şekilde gözünde canlanıyordu. Burada, yarı uyur yarı uyanık inleyen ve alışkanlıkla hangisi olduğunu umursamadan kâh şeytana seslenen sevgili ağabeyinde ölüm, ona hiç de eskiden göründüğü kadar uzak değildi. Ölüm kendisinin de içindeydi, bunu hissediyordu. Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa otuz yıl sonra, hepsi bir değil miydi? hiçbir zaman düşünmemiş olmanın ötesinde bunu düşünemiyor ve düşünmeye cesaret edemiyordu.
''Çalışıyorum, bir şeyler yapmak istiyorum, ama her şeyin biteceğini, ölümü aklımdan çıkartmıştım.''
Karanlıkta büzülüp dizlerine sarılarak yatağın üstünde oturmuş, düşüncelerinin gerginliği yüzünden soluğunu tutarak düşünüyordu. Zihni çalıştıkça bunun kesinlikle böyle olduğunu, gerçekten de ölümü unuttuğunu, hayatta ufacık bir ayrıntıyı, ölümün geleceğini ve her şeyin böylece sona ereceğini, bir işe girişmeye hiç değmeyeceğini ve bunun hiç çaresi olmadığını gözden kaçırdığını daha çok anlıyordu sadece. Evet korkunç bir şeydi, ama öyleydi.
“Ama henüz hayattayım. Peki şimdi ne yapmalıyım, ne yapmalı?” diyordu

* Düşünceleri çok çeşitliydi, ama bütün düşüncelerin sonu aynıydı: Ölüm.

* Doğru bir düşüncenin verimli sonuçlar vermemesi olanaksızdır.

* Yoksulluğun yerini genel bir zenginlik ve bolluk, düşmanlığın yerini uzlaşma ve çıkar birliği almalı. Tek kelimeyle kansız bir devrim, ama çok büyük bir devrim.

* Düşüncesinin götürdüğü yer hiç umrumda değildi; onun için tek gerekli olan düşünme süreciydi. Ve düşünme süreci onu bir çıkmaz sokağa soktuğu zaman hoşuna gitmiyordu.

* Bütün kendine özgü ve köşesine çekilip tek başına düşünen insanlar gibi başkasının düşüncesini anlamakta zorluk çekiyordu,özellikle kendi düşüncesi konusunda taraflı davranıyordu.

* Hiçbir zaman bağımsız olmasa da gayet tutarlı düşünceleriyle kendi yolunda yürüyüp giden, son derece belirli ve kesin bir doğrultu izleyen yaşamı ise düşüncelerinden bağımsız olarak ve hemen hemen her zaman düşüncelerine ters düşecek şekilde ilerleyen şaşırtıcı insanlardan biriydi.

* Kayığının su aldığını görüyordu, ama suyun girdiği yeri bulmuyor, belki de kendisini kandırarak aramıyordu.

* Doğuştan maddi bağımsızlıkları, adları sanları bulunmadığı ve bizim doğduğumuz güneşe yakın olmadıkları için parayla da güzel sözlerle de satın alınmaları mümkündür. Tutunmaları için kendilerine bir yön bulmaları gerekir. Onlar kendilerinin de inanmadığı, kötülük doğuran bir düşünceyi sürdürür; ve bütün bu yönelim, sadece devlet malı bir ev ve bilmem ne kadar maaş alma aracıdır. Onların kartlarına baktığın zaman görürsün ki, her şey o kadar zekice değildir. Belki de ben onlardan daha kötü, daha aptalım. Gerçi neden onlardan daha kötü olmam gerektiğini bilemiyorum ya. Ama benim ve senin galiba önemli bir üstünlüğümüz var: Bizim satın alınmamız daha zor. Ve bu tip insanlar her zamankinden daha gerekli.

* Komünist diye bir şey yok. Ama düzenbaz insanların her zaman zararlı, tehlikeli bir parti uydurmaları gerekir. Eski bir oyundur bu. Hayır, senin ve benim gibi bağımsız insanların oluşturacakları bir iktidar partisi gereklidir.

* Her şeyi yapabilecek, ama hiçbir şey istemeyen bir insanın bu bağımsız konumunun artık silinmeye yüz tuttuğunu, pek çok kişinin onun dürüst ve iyi bir genç olmak dışında hiçbir şey yapamadığını düşünmeye başladığını hissediyordu.

* Çevresini saran koşulların karmaşıklığını en küçük ayrıntılarına dek bilen insan, ister istemez bu koşulların karmaşıklığının ve bunlara açıklık getirme zorluğunun sadece kendisinin kişisel, rastlantısal bir özelliği olduğunu sanır ve başkalarının da tıpkı kendisi gibi karmaşık kişisel sorunlarla kuşatılmış olduğunu hiç aklına getirmez.

* İnsanın sıkılmaması için sıkılacağını aklına getirmemesi gerekir. Bu tıpkı uykusuzluktan korksan bile uykuya dalamayacağından korkmana gerek olmaması gibi bir şeydir.

* Aynı şeye hem trajik açıdan bakmak ve ondan bir ıstırap çıkartmak, hem de basit, hatta neşeli açıdan bakmak mümkün.

* Yorulan gözlerin bazen nesneleri çift gördüğü gibi, ruhundaki her şeyin çiftleşmeye başladığını hissediyordu. Bazen neden korktuğunu, ne istediğini bilmiyordu. Olanlardan ya da olacaklardan korkuyor mu, bunları istiyor mu, tam olarak ne istiyor, bilmiyordu.

* Uzun zamandır ağrıyan dişini çektirmiş bir adamın duygularını hissediyordu. Hasta, çektiği korkunç ağrıdan ve kafasından daha büyük bir şeyin çenesinden çıkartıldığını hissettikten sonra yaşadığı mutluluğa hâlâ inanamayarak, hayatını bunca zamandır zehir etmiş ve bütün dikkatini üzerine toplamış olan şeyin birdenbire artık var olmadığını, yeniden yaşayabileceğini, düşünebileceğini ve ilgilendiği tek şeyin diş ağrısı olmayacağını hisseder.

* Tanrı günü vermiş, gücü de vermişti. Gün de, güç de çalışmaya verilmiş, ödülü de yine çalışmadaydı. Ama çalışma kimin içindi? Çalışmanın meyveleri nasıl olacaktı?

* Bana nasıl acı çektirdiğini bilseydiniz! Bu, çocuğunuzun ölmesi ve birilerinin size gelip, işte şöyle olsaydı, böyle olsaydı, yaşayabilseydi, siz de ona sevinirdiniz demeleri gibi bir şey. Oysa o öldü, öldü, öldü...

* Seçimi kendi yapan ve özgür olan siz erkekler kimi sevdiğinizi her zaman açıkça bilirsiniz. Ama kadınca, genç kızlara özgü bir utanç içinde bekleme durumunda olan, siz erkekleri uzaktan gören, her şeyi söylenen sözlerden çıkaran bir kızın ne söyleyeceğini bilmemek gibi bir duygusu olabilir.

* Yapmacıklık, ne şekilde olursa olsun en akıllı, en sağgörülü adamı bile kandırabilir; ama yapmacıklık ne kadar büyük bir ustalıkla gizlenirse gizlensin en kıt anlayışlı çocuk bile onu anlar ve tiksinir.

* Sen genellikle Fransızların dedikleri gibi son derece primesautiére'sin*, tutkulu, enerjik bir çalışma istiyorsun ya da hiç istemiyorsun.
(aklına geleni yapan, ani karar veren, aceleci.)

* Tıbbı yeni bir terimle zenginleştirmek istiyorum: Arbeitscur*.
(İşle tedavi. (Alm.))

* Sadece ve sadece kurumlarındaki önemli şeyleri sezebilen, bunlara değer veren ulusların geleceği vardır ve ancak bu uluslardan tarihsel ulus olarak söz edilebilir.

* Yüzyıllardır felsefenin başlıca görevi, kişisel çıkarla toplum çıkarı arasında var olan zorunlu ilişkiyi bulmaktır.

* Temeli kişisel çıkardan almıyorsa, hiçbir çalışma sağlam olamaz. Bu, genel bir gerçektir, felsefi bir gerçektir.


📌 Kronolojik Sıralayla Tolstoy Okuma Rehberi 📖
* Çocukluk, Gençlik, İlkgençlik (İletişim Yayınları) (1852 - 1857)
* Öyküler (İletişim Yayınları) (1856 - 1906)
* Sivastopol (İş Bankası Kültür Yayınları) (1855 - 1856)
* Aile Mutluluğu (İletişim Yayınları) (1859)
* Kazaklar (İş Bankası Kültür Yayınları) (1863)
* Savaş ve Barış (İş Bankası Kültür Yayınları) (1869)
* Kafkas Tutsağı (İş Bankası Kültür Yayınları) (1872)
* Anna Karenina (İş Bankası Kültür Yayınları) (1877)
* İtiraflarım (Antik Yayınları) (1880)
* İnsan Neyle Yaşar? (İş Bankası Kültür Yayınları) (1885)
* İvan İlyiç'in Ölümü (Can Yayınları) (1886)
* Kreutzer Sonat (İş Bankası Kültür Yayınları) (1889)
* Efendi ile Uşağı (İş Bankası Kültür Yayınları) (1895)
* Sanat Nedir? (İş Bankası Kültür Yayınları) (1897)
* Diriliş (İş Bankası Kültür Yayınları) (1899)
* Hacı Murat (Can Yayınları) (1912 - 1917)

* Henri Troyat "Tolstoy Biyografisi" (İletişim Yayınları)


















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder