2 Aralık 2019 Pazartesi

ELİAS CANETTİ - KÖRLEŞME ( DÜNYASIZ BİR KAFA, KAFASIZ BİR DÜNYA, KAFADAKİ DÜNYA )



#EliasCanetti 📚 #Körleşme 📖

1981 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Elias Canetti’nin tek romanı olan “Körleşme” modern çağın başyapıtlarından biri olarak kabul edilir.
20. Yüzyılın çok dilli ve çok milliyetli kült yazarlarından biri olan Canetti, Balzac’ın tasarladığı ama tamamlayamadığı “İnsanlık Komedyası” gibi insanlığın saplantılı deliliklerini anlatacak sekiz romanlık seri düşünmüş ve başyapıtı “Körleşme”yi bu dizinin ilk kitabı olarak yayımlamış ancak tasarısı bu eserle sınırlı kalmıştır. 
Rönesans'a yön veren  önemli düşünürlerden Desiderius Erasmus, bağnazlığa karşı yazdığı "Deliliğe Övgü" adlı kitabında "gerçek bilgelik, deliliktir"  ya da  "kendini bilge sanmak, gerçek deliliktir" ikilemi üzerinde durur. "Delilik (stultitia)", kendi kendisine methiyeler düzer; hayatın her evresinde deliliğin nasıl egemen olduğunu anlatır. Erasmus’un bilgenin elinden cehaleti küçümseme ve yok sayma silahını almak olduğunu söylediği “Deliliğe Övgü”sü Elias Canetti kalemiyle Körleşme’nin Kien’inde örneklendirilmiştir. İnsanın bilgisi arttıkça yanlızlığı da çoğalmaktadır. Antagonistik bir çelişki oluşur; insan bilgeleştikçe etrafındakileri hor görmeye, küçümsemeye başlayıp küstahlaştıkça yozlaşmanın içinde yozlaşmaktadır, cehaletin içinde gerçekle kopuk bağlantı kurduğu için cahil bilge olmaktadır.
Dr. Kien körlük kuramını kendince teorize eder. Kitapta yer alan tüm karakterlerin olayları değişik bakış açısı ile ele alır, bu özelliği ile romanda sadece ana karakterlerin değil sivrilmiş tüm karakterlerin değişik algıları aktarılırken bu özelliği ile çoklu bakış açısı tekniği kullanılır ve olguları farklı algılamalarıyla zayıf insani ilişkiler kurmalarına, yozlaşan toplum bireylerinin dünyaya “körleşme’’sine zemin hazırlar. Hayat telaşınının insalık ilişkilerine imtina etmiş kitlelerin kayıtsızlığı olayları simülasyon bir evrene taşınarak yaşanmasına yol açar. Yalıtılmış bir Dünya kurgusuyla yaşama çabasındaki bireyin, çağın gereklilikleri karşısındaki acizliğini ve insani ilişkileri yorumlama konusundaki kabiliyetsizliğini gösterir. Yaşamını idame etmek için, toplumsal gerekliliklerden erkin bir minval benimsemek isteyen bireyin, kendi dünyasında saptadığı sanrıların, gerçekle uyumsuzluğu sonucunda çarpıklıklar doğurur. Varlık felsefesini serkülerizme dayandırarak insanların hırslarının, arzularının saplantı boyutunu vahşi bir şiddet güdüsü olarak açığa çıkardığını gösterir.
Dr. Kien kitaplarla dolu dünyasında mutlu bir hayat sürer ve kendisini kütüphane raflarınına izole etmiş dış dünya ile bağını koparmış bir bilim adamıdır, Kitaplara ihtimam gösterdiğini sandığı hizmetçisiyle evlenmesi neticesinde önem vermediği cahil insanların arasına düşmesiyle traji-komik paradoksal hayatı fantastik bir akışa dönüşür ve basit olarak gördüğü insanların elinde oyuncak olur. Doktor Kien'in dünyaya açılan penceresi yoktur, bu nedenle evinden çıktığı kısa sürede tanıma olanağı oluşturmadığı insanlara bakıp ama göremediği kişilikleri kendi tayayyülünde farklı sentezlemiş kendi kişiliğini de açığa vurmakta aciz kalmıştır. Baktığı ayna buğuludur ve ona kendi yüzünü de olduğu gibi göstermez.

Roman üç bölümden oluşmaktadır; Dünyasız Bir Kafa, Kafasız Bir Dünya, Kafadaki Dünya...
"Dünyasız bir Kafa”, ile Descartes’ın ikicilik, aydınlık-karanlık kavramlarının, zıtlıkların birlikte barındığı var oluşun iki karşıt ana prensiplerini barındıran ögretisi Dualizm; “Kafasız bir Dünya” ile Aristoteles’in metafizik kategorilerini doğru ama eksik bulan İmmanuel Kant’ın deneyimin zorunlu kurallarını bildiren sentetik a priori prensiplerin bir toplamı, varlığın mutlak bilgisine erişmeyi amaçlayan bütünsel mülahaza biçimi olan metafizik düşüncesini; “Kafadaki Dünya” ile George Berkeley, dünyada yalnızca ruhların ve bu ruhların idelerinin var olduğunu, buna karşılık maddenin var olmadığı bilginin imkânını olumlayan inaksal idealizmini aksettirmiştir.
Körleşme; bireyin toplum karşısındaki acziyetidir. İnsanlığın bilme açlığı, merakı sonu olmuştur. Kien hayatı kitaplardan aldıklarıyla değerlendirir, kafası yerinde fakat dünyadan uzak bir karakterdir.
Evlilik sonrası dünyayla tanışan Kien, bilmediği tanımadığı bir hayatın içine düşer ve kafasız dünyasının içinde bocalar. Körleşme, iç dünya ile dış dünyanın düğümü ve karışıklığın bireyin bakış açısıyla değil kitlenin bakış açısıyla değerlendirerek uyum sorunu ortadan kaldırır.
Sosyal hayatta başarılı, insan ilişkilerinde duyarlı aynı zamanda ruh doktoru olan kardeşi Georges  Kien olayları çözüme ulaştırmasıyla Peter Kien’i düştüğü bataktan kurtarır lakin başına gelmesinden en fazla korktuğu şeyi Kien kendisi yapar.

James Joyce ve Virginia Woolf’un eserlerinde olduğu gibi bilinç akışı tekniğini ustalıkla kullanmış ve romanında postmodern bir zaman anlayışı mevcuttur.
Elias Canette’ nin Körleşme’sinin Peter Kien’i, Dostoyevski’nin Raskolnikov’u Franz Kafka’nın Dönüşüm’ünün Gregor Samsa’sı, Robert Musil’in Niteliksiz Adam’ı Ulrich, James Joyce’un Leopold Bloom’u, Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde’sinin Marcel’i, Albert Camus’un Yabancı’sı Masualt gibi edebiyatın unutulmaz, dünyayı kendi belleğinde yorumlayıp yaşamaya çalışarak dış dünyanın gerçeklerinin suratlarına aşketmesiyle sarsılıp bocalayan, dibe vuran, ayağa kalkmaya çalışan karakterleridir.





#Körleşme 📖

ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📖

* Bizler nasırlaşmış akıllarımızın üstünde, cimrilerin paralarının üstüne oturmaları gibi oturuyoruz.

* Dünyamızda varolmak, farklı olabilmek demekti; ama o tepeden tırnağa bir kalıptan, kurulmuş bir terzi mankeninden başkaca bir şey değildi.

* En iyi romanlar, içindeki insanların en seçkin düzeyde konuştuları yapıtlardı. Kendinden önceki tüm yazarlar gibi anlatabilenler, onların yasal halefi sayılırdı. Böyle bir yazarın görevi, yaşamın insanca acı veren, batan sivri çok yönlülüğünü bir kağıdın dümdüz yüzeyine geçebilmek, böylece de çabuk ve zevkli biçimde okunulup geçilmesini sağlamaktı.

* Ganimet peşinde koşanlar, dünyamızın hâzinelerine giden yolun en iyi kılavuzlarıdır.

* Görmezlikten gelmek, bilginlerin kanında olan bir özellikti. Bilim, görmezlikten gelme sanatıydı.

* İnsan adını koyabildiği anda, nesneler tehlikeli büyülerini yitiriyordu. İlkel insan, her şeyin ve herkesin adını yanlış koyardı. Bu yüzden de çevresi korkunç bir büyü zinciriyle sarılıydı, tehlikede olmadığı yer ve zaman yoktu. Bilim bizi hurafe ve boş inançlardan kurtardı.

* İster terzilik alanında olsun ister satranç alanında olsun, şampiyondan şampiyona fark yoktu.

* İnsan düşlerde istediğini yapabilirdi, ama insanın gerçek kişiliği de ancak düşlerde belli olurdu.

* İnsanı kendi düşüncelerinin doğruluğuna en iyi inandıran araç, yine kendi alkışlarıdır.

* Eleştirel yapıdaki insanların özgün yanı, bir kez seçtikleri yoldan sapmamak için gösterdikleri dirençte belirginleşir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder