2 Aralık 2019 Pazartesi

SAUL BELLOW "BOŞLUKTA SALLANAN ADAM"



#SaulBellow 📔 #BoşluktaSallananAdam 

Orjinal adı ''Dangling Man'' olan 1944 yılında yayımlanan "Boşlukta Sallanan Adam", 1976 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan yazar Saul Bellow’un otobiyografik özellikler taşıyan ilk romanıdır. Günce formatında yazılan kitap, İkinci Dünya Savaşı sırasında orduya alınmayı bekleyen işsiz bir adamın eşi, ailesi, arkadaşları ve çevresiyle olan ilişkisini ve onlara giderek yabancılaşmasını konu almaktadır.
Kitabın baş karakteri Joseph, hayatın anlamı üzerine felsefi düşüncelerini, monologlar ve diyaloglarla, bazen günlüğüne aktardığı notlarla ruh halini okuyucuyla paylaşmaktadır. Joseph, bir yandan insanın birbiriyle yaşamasının gerekliliğine, diğer yandan bireyin başkalarıyla mutlu bir şekilde yaşamasının zorluğuna ve uyumsuzluğuna değinir. Yazar, detaylı betimlemelere yer vererek, nesnelerle insanların ruh halleri arasında karşılaştırmalara girer, ironik ve alaycı bir anlatımla düşüncelerini aktarır. Toplum ve birey arasındaki uzlaşmazlığı, etrafta olup bitenlere karşı aşırı eleştirilerin yaşamı zorlaştırırken, hayatın akışına ayak uydurmakla, mutluluğa ve kurtuluşa erişileceğini belirtir. Bireyin kendisini ve yaşadığı çağı anlamaya çalışması, geçmiş ve bugün arasında hesaplaşma içine girmesi, kendini dinlemeye başlayan bireyin yaşadığı ruhsal karmaşa, kendisine verilen sınırsız özgürlüğün nasıl kullanılacağını bilememesinin doğurduğu buhranla boşlukta sallanarak geçen sürenin sonunda insanın başkalarının sorumluluğu altında, düzene boyun eğmesiyle huzura kavuşabileceği vurgulanmaktadır.
Ana karakter savaşı desteklememekle birlikte savaş zamanı yaşadığı toplumdan ayrı kalmak yerine onlarla birlikte mücadele etmenin gerekliliğini de belirtir.




ALTINI ÇİZDİĞİM SATIRLAR 📝

* Hayvanların yaşamak için tuz ve kirece ihtiyaç duyup aramaları gibi bizler de Eski Yunan’da olduğu gibi dinî ayinler, danslarla bu gereksinmemizi gideriyor, diğer büyük festivallerde ve yerli eğlencelerini andıran gürültülü kalabalıklarda acılara, işkencelere tanık oluyor, öfke, nefret ve arzularımıza geçici de olsa özgürlük tanıyarak kendi kendimize oyun oynuyoruz. Ne var ki, bunları incelikle ve gizli bir biçimde yapamıyoruz. 

* Kendimi günü gününe yetiştirmek çabasını göstermedim; ya kayıtsızlıktan, ya da korkudan - bilmiyorum. Bir yıl önceki Joseph ile ilgili pek az şey beni memnun ediyor. Ona, o zamanki özelliklerine ve sözlerine gülmekten kendimi alamıyorum.

* Aradığımız dünyalar, asla gördüklerimiz olmamıştır; ne de pazarlığını yaptığımız dünyalar satın aldıklarımız.

* Çevreme bakıp bakıp kendime değişmez bir soruyu tekrarlamak canımı sıkan, bana acı veren bir alışkanlığım olmuştu artık: nerede ve ne zaman, geçmişte ya da her ne zaman ise, neyin bir zerreciği insanoğlunun yararına olmuştu? Ya da olmuş muydu?

* Gece gündüz ve mevsim değişiklikleri, meyva ve çiçeklerin açılması, sürekli olarak tekrar eden ve bize zevk veren, daha doğrusu zevk vermesi gereken bu değişimler yeryüzündeki yaşamımızın ana dürtüleridir. Bu değişimlere açık olduğumuz kadar mutlu oluruz; öte yandan bu değişimlerle hiçbir şekilde ilgilenmez, duyarsız kalırsak acı bir hayal kırıklığına, ağır bir hastalığa tutuluruz. İşte o zaman yaşama karşı isteksizlik başlar ve yaşamak bir yük haline gelir.

* Kendimize hükmetmekten korkuyoruz. Tabii, çok güç bir iş bu. Hemen özgürlüğümüzden vazgeçebiliyoruz. Gerçek özgürlük de denmez buna, çünkü her şeyden önce bir anlayışa dayanarak geliştirilmiş bir özgürlük kavramı değildir. Sadece özgürlüğe giriş dönemidir. Ama bu kadarından bile nefret ederiz. Ve bundan kurtulur kurtulmaz bize hükmedecek birini bulur, sırtüstü yatar, dizginleri biri ele alsın diye bekleriz.’

* Spinoza’nın kişinin kendini koruyabilmesi kadar büyük erdemlilik olamaz deyişini anımsıyorum.

* Saplantılar insanı yorar, hattâ düşmanı haline gelebilir.

* Önemsiz hırslara kapılmanın acısını çekiyoruz hiç kuşkusuz. Yaşamak öylesine değerlidir ki bizler için, boşa harcanan her şeyde çok dikkatliyizdir. Belki daha iyi bir deyişle ‘Kişisel Alınyazımızın Sezgisi’ diyebiliriz.

* Uygarlık Akdeniz’den, doğduğu yerden, tekrar başlayacağa benziyor.

* Bu her zaman başıma geliyor benim. Sen bunu anlayamazsın çünkü politikaya girmiş bir kimse değilsin. Oysa ben bunun anlamını çok iyi biliyorum.

* İstekli olduğu konular arasında. Bir uzlaşma olduğu kesin, ama insanoğlunun yaşamı bu tür uzlaşmalarla dopdolu olurdu o zaman.

* Garip bir rahatsızlıkla alt üst olmuş hissettim kendimi ve hayal gücümden utanç duydum.

* Boş lâflar, can sıkıntısı ve benzeri pek çok gerçek her evlilikle birlikte vardır.

* Hasta bir insanı da bırakamazdı ya… evde bir yardımcı kadın olmadıkça ne yapabilirdi insan? Sürekli konuşuyordu.

* Yaşama karşı bu isteksizliği hem fiziksel hem de ahlâk açısından nedenlere bağlamak mümkün…
(Goethe)

* Birdenbire elimdeki kitabı kapattım. Sokaklar kadar bomboş kitap da...

* Odamdan çıkmak için bir neden bulmam konusunda çok istekliyim ama sadece bir istek olarak kalıyor.

* Bana yaptığı zararın bilincine varana kadar yok olmuş olacağım.

* Tanrı vergisi cömertliğim ve iyi niyetime karşın acıları biriktiriyorum.

* Hemen hemen tüm yaşamını geçirdiği bir kentte, kişinin asla yalnızlığı düşünülemez.

* İşe girmeyi düşündüm ama özgürlüğümü nasıl değerlendireceğimi ve bir işe nasıl sarılacağımı bilemediğimi kabullenmeye de pek yanaşmıyorum.

*

“Artık kendimden sorumlu değilim; buna çok memnunum. 

Başkalarının elindeyim artık, kendi kendinden kurtulmuş, özgürlüğüm elimden alınmış durumdayım.
Yaşasın düzenli günler, saatler! 

Ve ruhun zaferi! 

Yaşasın düzen, disiplin!”












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder