2 Aralık 2019 Pazartesi

HERMANN BROCH - VERGİLİUS’UN ÖLÜMÜ



#HermannBroch 📔 #VergiliusunÖlümü

20. yüzyıl edebiyatının şaheserlerinden biri olarak nitelendirilen Vergilius’un Ölümü, Homeros’un İlyada Destanı’nda yer alan Troya savaşında babası, oğlu ve savaştan sağ kurtulanlarla birlikte Roma’da yeni bir imparatorluk kuran Troyalı kahraman Aeneas’ın destanını yazan Vergilus’un; hastalık ve ölüm arasındaki fiziksel ve ruhsal halini, bilinçli kalma çabasını, hatıralar sürüncemesinde savrulmadan içinde bulunduğu ana odaklanıp, insanın evrensel doğasıyla tarih arasında bağları kurarak Hermann Broch tarafından sanatsal kurmaca, edebi metin ve epik şiir olarak harmanlanıp, lirik bir dille kaleme alınmıştır. Duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı dışa vurumculuk akımının en başarılı temsilcilerinden biri olan Hermann Broch başyapıtında Vergilius’un, Brandisium limanına gelip Augustus’un sarayındaki ölümüne kadar geçen 18 saatini; şiirinden yola çıkarak, hayatını sorgularayarak, iç monologlarla roman boyunca kendi yaşamış olduğu zamanın ihtişamına, kitle kültürüne, şan, şöhret ve kazanmanın verdiği böbürlenmeyle yaşama tutkusunu sorgulayarak; üstüninsan, ölüm, inanç, ahiret üzerine felsefi düşüncelerle yaklaşarak iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun ikilemleri, kaygısı, geçmişin gelecekle ilişkisi, karanlıktan aydınlığa geçiş yolunu bulma çabası, öğrenme ve öğretme açlığı ile bütünleşmesini felsefenin dört temel kavramı su-ateş-toprak-hava ile dört başlık altında, dört bölümle inceleyip irdelemiştir.
Başlangıç, Kaygı, Durulma,Bitiş-Diriliş
'Su /Varış' , ' Ateş / Çöküş', ' Toprak / Bekleyiş' ve 'Hava / Eve Dönüş

Eserleri 📚
Roman:
§ Metodolojik Bir Öykü (Eine methodologische Novell, 1819),
§ Uyurgezer (Schlafwandler, 1928),
§ Tod des Vergil (1935),
§ Masumlar (Die Schuldlosen, 1950),
§ Büyü (Die Verzauberung, 1953)
Deneme:
§ Yıkılan Bir Dünyanın Mantığı (Logik einer zerfallenden Welt, 1930),
§ Sanatın Değer Sistemindeki Kötülük (Das Böse im Wertesystem der Kunst, 1933)
Eleştiri:
Vergilius’un Ölümü




#altınıçizdiğimsatırlar 📝
* Ekilecek tohumları hayvanlara yem olarak veren ve ziyan eden bir çiftçi, işe yaramaz biridir.
* Kimileri şairin deliğinden söz eder... Oysa şair, kendi deliğini dizginleyebilme ve yönlendirebilme yeteneğinin armağan edilmiş olduğu kişidir.
* Hakiki sanat sınırları deler, onları deler ve ruhun bakma biçiminin, anlatımın o güne kadar bilinmeyen alanlarına adım atar, özgünlüğe, dolaysızlığa, gerçeğe hamle yapar..
* Güzellik, alkış olmadan yaşayamaz; hakikat ise kendini alkışlara kapatır.
* Güzellik asla gerçekliğe çarpıp parçalanamaz, asla onun ateşinde yanmaz.
* Güzellik ve hakikat, gerçeklikle aynı şeydir.
* Her insanın ruhunun derinliklerine yerleştirilmiş bir eylem vardır, ve o eyleme ulaşabilmek neredeyse imkansızdır, o insandan, o insanın ruhundan daha büyük bir eylemdir bu, ve ancak kendi kendine ulaşabilendir ki, böyle bir son ölüme hazır oluş durumunda kendi eylemine de ulaşabilir, bu eylem, ölümlü dünyanın uykusunun nöbetini tutar.
* İnsanoğlunun ruhu hatıralardan mahrumiyetin en derin noktasında ölmeye yatmıştı, fakat ruhunun dili yaşıyordu ve biçiminin şarkılarla örülü berraklığında varlık sahibiydi.
* Sözsüzlükte söz olacak olan bir sesin ön-müjdesiydi, henüz-söylenmemiş-olanı artık-söylenmeyen ile bütün dil mekânlarının uçurumundaki dile getirilemez olanın zemininde birleştiriyordu. Öğrenilemez nitelikteydi dil, okunamazdı ve dinlenemezdi.
* Önemli olan, kendi varlığını silmek amacıyla bir dünyayı kurban etmekti.
* Yaradılış, sürekli yeniden diriliş ihtiyacı duyar.
* Üstesinden gelmemek, bir defa kök saldı mı, geriye üstesinden gelinecek hiçbir şey bırakmıyordu.
* Lanet edilmeliydi bir hafızanın masumiyetten yoksun büyüklenmesine, o hafıza ki, gerçeklik diye bir şeyi asla tanımamış ve sadece hatıra uğruna hatırlamakla yetişmişti.
* Hiçbir şey, büyük şehirlerin ayaktakımı kadar ölümlü değildi.
* ...bilme konusunda isteksiz olanlar için bilgi taşıyan bilgisiz kişi, dilsizler için dili uyandırmayı üstlenen lafazan, görev nedir bilmeyenleri görevli kılmak için görev sorumluluğunu unutmuş kişi ve topallayanlara öğretmen olmak üzere de bir felçli.
* Her kim ki, kader tarafından sanatın zindanına atılmıştır, onun bu zindandan kaçmayı başarması artık neredeyse imkansızdır.
* İnsan bilgiye, bilgi ise insanlığa yargılıdır;
birbirine bağımlı ve cevap korkağıdır ikisi de.
* Her kim ki arkasında bırakmıştır korkunun ilk büyük kapısını, o insan yeni ve daha büyük bir bilinmezin ön bahçesi tarafından kuşatılmış demektir.
* Bütünüyle hayatın egemenliğinde olmayan hiçbir uğraş yoktu, evet, hiçbir uğraş yoktu; biri dışında; sonunda sürüklendiği ve adına şiir denilen uğraş dışında; insanın etkinliklerinin en tuhafi ve ölüm idealine hizmet eden tek uğraşı olan şiir dışında.
* Değişen, sadece günlerdir, zaman , yalnızca günlerin arasından akıp gider, ve gün ışığının hareketliliğinde gözün gördüğü, sadece zamandır..
* Dünyada olan hiçbir şey, uykuyu gerçekten terk etmeyi başaramaz.
* İsim, bize ait olmayan bir giysi gibidir; bizler, isminizin altında çıplağız, babanın isim vermek üzere yerden aldığı çocuktan daha da çıplağız. Ve biz ismi varlıklarla doldurduğumuz ölçüde, o bize yabancılaşır, bizden bağımsızlaşır, biz de o ölçüde terk edilmişlikte kalırız. Ödünç alınmıştır taşıdığımız isim, ödünç alınmıştır yediğimiz ekmek, biz de ödünç alınmışızdır, öylece yabana teslim edilmiş, ve ancak ödünç alınmış bütün ucuzlukları üstünden sıyırıp atmış olan kişidir ki, hedefi görür, ve ismiyle sonsuza kadar birleşsin diye hedefe çağrılır.
* İnsanlar arasında hemcinsini aşağılama eğiliminde olmayan kimse yoktur ve aşağılanışın kendini adsız insanoğlunun insan olabilme konusunda kendi yetersizliği, ona bağlanmış, ama taşımayı başaramadığı bir saygınlığa ait kaygıları uyuklar.
* İç ve dış arasında özdeşlik vardır, bunlar imge ve karşı-imgedir, ama yine de adına bilgi denen bütünü oluşturabilmekten uzaktır.
* İnsanoğlundaki bu kökünün kurutulması mümkün olmayan özlem, asla yok edilemezdi, ancak kötülüğe ve düşmanlığa dönüşebilir, ama yine de özlem olarak kalmayı sürdürdü.
* Sanki hiçbir zaman çocuk olmamış, gençliklerinin bahçelerinde oynamamışlardı; sanki vatanlarında dağlar, çayırlar, çiçek yoktu ve sanki akşam çöktüğünde, uzaklardaki bir vadide çevresine kulak kabartarak, tatlı şırıltılar çıkararak akan dereleri bile hiç olmamıştı.
* Hep kendi tarlalarının sınırlarında gezinmiş, her zaman kendi hayatının sınırboylarında kalmıştı; huzur nedir bilmeyen bir insan; ölümden kaçarken ölümü arayan, eser vermek isterken eserden kaçan biri; bir âşık, ama yine de hep kovalamaya yargılı, gerek iç gerekse dış dünyanın tutkuları arasında yolunu kaybetmiş, kendi hayatına sadece konuk olabilmiş biri.
* Homeros'un kutsal ve neşeli göllerinin Aeneis'in bitirilmesini şefkatle zemin hazırlayacağına yönelik beklenti, kaybolup gitmişti ondan sonra filizleneceği kesin ve uçsuz bucaksız yeni zamanlara ait bütün umutlar; Platon'un şehrinde, sanata sırtını dönmüş, şiirden özgürleşmiş, felsefeye ve bilime adanmış bir hayata ait umut; kaybolup gitmişti bir daha İyonya topraklarına ayak basma umutları; kaybolup gitmişti bilginin mucizesine ve bilgide şifa bulmaya ilişkin umutlar.
* İnsan; anatomik bir varlıktan, dilden, ifadeden, bilmekten ve bilmemekten, körelmiş uyuklamalardan, kuruş hesaplarından, tutkulardan, bilmecelerden oluşma, muhteşem ve korkunç, kendi içerisinde bütünlük taşıyan bir eser.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder